Şimdi sizlerle bir video paylaşacağım. Bu video, İstanbul’da Kabalcı Kitabevi’nde, HEPAR’a üye gençler tarafından yapılmış bir “eylemin” , yine kendilerince kayda geçirilmiş halidir: http://www.youtube.com/watch?v=f4DcGNyS5yw . Bu gençlerdeki vakar, kendinden eminlik, yaptığı işe inanma, bir yandan da inandıklarının onlara sağladığı haklı üstünlüğün farkındalığı gibi çok önemli kişilik özellikleri benim videoyu izlerken gözlerimi yaşartmaya yetti.

Videoda bahsi geçen yayın Metis’in her yıl çıkarttığı konsept ajandası. Bu yılın konsepti ise “Irkçılığa, Ayrımcılığa ve Nefret Suçlarına Karşı”. Bu ajanda, neden olduğunu bilmediğim bir şekilde çok fazla olay oldu. Nezih Kitabevi adlı bir kitap evi geçen aylarda aynı şekilde bir şov yaparak bu ajandayı satıştan kaldırdığını açıkladı. Fakat, şimdi bu insanlar bazı hassasiyetleri ölçüp tartarak bunu satmanın kendilerine zararı dokunacağını, hatta satmıyor olduklarını açık etmenin ciddi bir yarar sağlayacağını düşünmüş olabilirler. Reklamın iyisi kötüsü olmaz; sonuçta adamlar tüccar, ne diyebilirsin ki? Ama şimdi gelin HEPAR’lı gençlerin hassasiyetlerini bir tartalım.

Öncelikle, az sonra yapacağım açıklama/dert anlatma karışımı yorumu hiç yapmamak isterdim. Ama gerçekten HEPAR’lı genç arkadaşlarımın bunu bilmeden hayatlarına devam etmelerini istemem. Şimdi ajandanın konseptini söylemiştim. Konsepte bağlı olarak çeşitli kavramların(kölelik, sansür, iktidar vs.) üzerine işeyen bir çocuk figürü oluşturmuşlar. Bu figür ve kavramlar, periyodik olarak tekrar ediyor ajanda boyunca ve sayfanın en alt kısmında yer alıyor. Her sayfada da 3 yahut 4 gün yer alıyor. Bu durumda, ajandanın 2011 yılına göre dizilişinde 10 Kasım, 150. sayfanın en altında yer alıyor. Yani anlatabiliyor muyum, Şubat 29 falan çekseydi, 2012 yılında olsaydık misal; bu sefer, 10 Kasım 151. sayfanın en üstünde yer alacaktı. Buraya kadar sorun var mı dostlar? Gelmek istediğim nokta şudur ki, 10 Kasım gününün altında “zulüm” kavramına işeyen figürün olması tamamen astronomik bir sorundur. Dünyanın güneş etrafında dönüşü ile ilgilidir. Yani, kimse oraya 10 Kasım, hadi buraya zulüm’e işeyen çocuk koyalım diye düşünmemiştir. Tıpkı Uluslararası Demokrasi Günü 15 Eylül’de esaret’e işeyen çocuğun bir anlam ifade etmemesi gibi. Anladık mı?

Bunu düşünememiş olmaları gerçekten çok üzücü. Ama yalnızca bu 15-20 arkadaş için değil, bu ülkede yaşayan tüm insanlar için çok daha üzücü olan bir şey daha var. O da, bu “eylemi” onları yapmaya iten şeyler. Durdukları pozisyondan öyle eminler ki, neyin söylenmesi “gerektiğinin” neyin ise söylenmemesi gerektiğinin öyle bilincindeler ki, asla, hiçbir zaman başka bir sesi duymak istemeyecekler. Çünkü, o ses, yani kendi sesleri olmayan o ses her zaman PKK için konuşuyor olacak örneğin. Ya da kötü olarak lanetledikleri ne varsa onun sesi olarak çıkacak ortaya onlar için. Her türlü eleştiri, her türlü farklı fikir, “bölücü” olacak, “yabancı düşünce” veya “zararlı ideoloji” olacak. Neyin dublajını yaptıklarının farkında olmadan yaftalamaya, ellerinden geldiğince engellemeye, bastırmaya çalışacaklar. Yol kenarında piknik yapan pijamalı köylüler diyecekler ellerinden gelmeyince, ya da halkımız çok cahil Kıbrıs nerede bunu bile bilmiyorlar, kimlerin oylarıyla yönetiliyoruz diyecekler iktidar olamadıklarında. İktidar olurlarsa ama, asla eleştiriye açık olmayacaklar ve tüm aygıtları baskı unsuru olarak kullanacaklar: ordu ve polis gibi silahlı aygıtlar da başta olmak üzere. Önce, uyaracaklar. Uyaracaklar çünkü, mutlak “doğru” onlar olacak. Aydınlanmanın, “terakkinin” temsilcileri olarak asla bulundukları noktadan kuşkulanmayacaklar ve yargılayacaklar. Uyarılarına uyulmazsa da susturacaklar.

Tabloyu çok karamsar yaptım, farkındayım. Ancak, bunlar olmamış şeyler değil, biliyoruz. Faşizm için gerekli şeyler listesine bakarsak, küçük burjuva ve asker gibi çok önemli iki maddenin HEPAR’da mevcut olduğunu da kolayca görürüz. Buradan HEPAR’lı siyasetçilere seslenmek istiyorum. Eleştirilerimi anlamayacaksınız, çünkü başta, dinlemeyeceksiniz. Ama en azından siyaset okulunuza gençler için coğrafya, astronomi gibi temel dersler koyarsanız; eylemleriniz hem daha anlamlı olur, hem de onları eleştirmek için 550 kelime değil de atıyorum 300 kelime yazarak zamandan tasarruf etmiş oluruz.