SEÇMELİ DİL DERSİNE İLK TEPKİLER/4

Bu yazı dizisinde, yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bulunması halinde seçmeli ders olarak okutulması kararının Kürtçe, Lazca ve Çerkes dillerine muhtemel etkilerini, konunun uzmanlarıyla tartıştık. Bu son bölümde hükümetin aldığı bu kararın siyasi nedenlerini ve muhtemel sonuçlarını tahlil etmek istiyorum.

Öncelikle bu kararın toplumda (dolayısıyla medyada) pek fazla ilgi ve heyecan yaratmamış olmasını sorgulamak gerekir. “Zaten biliniyordu, Başbakan’dan önce Milli Eğitim Bakanı açıklamıştı” diyecektir ancak unutmayalım Ömer Dinçer’in açıklaması da yine ilgi ve heyecana neden olmamıştı.

“Peki neden böyle?” diye sorulacak olursa ilk cevap, “Çünkü normal olanı bu” olmalıdır. Yani devlet yıllarca bu ülkede vatandaşlarının bir bölümünün Türkçe dışında anadillere sahip olduğunu kabul etmedi; ettiği durumlarda da bunların korunup geliştirilmesi için hiçbir sorumluluk üstlenmedi, hatta tam tersine bu yöndeki çabaların önüne sayısız engel çıkardı. Vatandaşların bir kısmı devletten korktuğu için, bir kısmı da devleti zor duruma düşürmemek için bu konuda fazla talepkâr olmadı. Bu noktada kişisel bir örnek vermeme izin verin. Halamın kocası Nedim Candemir, Deniz Yolları’ndan emekli olduktan sonra kendisini bir Lazca-Türkçe sözlük hazırlamaya adamıştı. Kendisine ne zaman yayınlayacağını sorsak “Şimdi zamanı değil” cevabını alırdık. Nedim Enişte’nin bu cevabında devlete yönelik bir eleştiri, hatta serzeniş bile yoktu. Hem kendisinin, hem devletin yaptığının doğru olduğunu düşünüyor ve uygun zamanın gelmesini bekliyordu. Nihayet o zaman geldi ancak maalesef eniştem bunu göremedi.

Sorumlu kim?

Kişisel bir başka örnekle devam etmek istiyorum. Ben 4 yaşındayken İstanbul’a taşındığımız için anadilim olan Lazca’dan bildiklerimi çok kısa sürede unuttum. Halbuki Çağlayan’da çok sayıda Laz akranımla birlikte okudum ilkokulu. Eğer o zaman seçmeli dil dersi uygulaması olsa herhalde Lazca’yı seçer ve doğuşta edinmiş olduğum anadilimi koruyabilirdim. Ama olmadı, daha sonra ortaokulda Fransızca, üniversitede de İngilizce öğrendim ama Lazca bilgim maalesef birkaç kelimenin ötesine geçmiyor.

Bu durumdan ailemin herhangi bir şekilde sorumlu tutulabileceğini sanmıyorum. Anadolu’nun dört bir tarafından büyükşehirlere göç etmiş herkesin derdi sisteme bir şekilde entegre olmaktı. Sistem de onlara birçok şeyden fedakârlık etmelerini dayatıyordu ki anadil de bunlardan biriydi.

Dolayısıyla anormal olanın dünkü, normal olanınsa bugün ilan edilen uygulama olduğu açıktır. Bu aşırı geç kalma sonucunda çok sayıda kişi anadiline yabancılaştı, birçok dil de yokolma noktasına geldi. Artık “zararın neresinden dönülse kârdır” perspektifiyle hareket edip açılan arayı olabildiğince kapatmaya çalışmalıyız.

Kazanılmış bir hak

Çok değil bundan on yıl önce Kürtçe’nin seçmeli dil olması için imza toplayan üniversite öğrencileri hakkında soruşturma açılıyordu. Bugünse o öğrencilerin büyük bölümünün seçmeli dil dersi kararına burun kıvırdıklarını tahmin edebiliriz. Bunda şaşıracak bir şey yok çünkü Kürtler bir süredir sistemli bir şekilde “anadilde eğitim” talebini seslendiriyor.

Hedefi “anadilde eğitim” olarak saptayanların “anadil eğitimi”ni yetersiz bulması anlaşılır bir şey. Ama daha önce TRT 6 örneğinde olduğu gibi, bu adımı “olumlu” olarak görüp sahiplenmek yerine “hükümetin aldatmacası” olarak görüp reddetmek bana makul gelmiyor.

Burada sorun bir ölçüde hükümetten kaynaklanıyor; daha önce de sık sık gördüğümüz gibi sanki siyasi iktidar bu hakkı bahşetmiş gibi bir üslup benimsiyor. Halbuki gerek TRT 6, gerekse seçmeli dil dersi, “verilmiş” değil “kazanılmış” haklardır. Eğer Kürtler yıllarca bu konuda mücadele etmemiş olsalardı, bu tür olumlu gelişmeler için daha uzun süre beklememiz gerekebilirdi. Kürt siyasi hareketi de, sırf hükümetin elini güçlendirmemek için bu tür gelişmelere tavır alınca aslında kendi elini zayıflatmış oluyor.

Anadilde eğitime giden yol

Seçmeli dil dersinin özellikle Kürtçe için “anadilde eğitim”e kapıları araladığı açıktır. Ülkemizde kullanılan diğer anadiller için “anadilde eğitim”in hayata geçeceğini düşünmek pek gerçekçi olmaz. Öte yandan Laz Kültür Derneği Başkanı Memedali Barış Beşli’nin vurguladığı gibi, seçmeli dil dersinin Lazca gibi diller için tam bir cankurtaran simidi işlevi göreceği muhakkaktır.

Tabii burada hem devletin bu olaya gereken önemi vermesi, “yani dostlar alışverişte görsün” tutumu izlememesi; hem de aileler ve öğrencilerin kazandıkları bu hakka sahip çıkmaları, ellerinden geldiğince devletin işini kolaylaştırması gerekir. Örneğin devletin “yeterli sayıda öğrenci” şartını ders açmamanın bahanesi yapmaması, ailelerin de yeter sayıyı bulmak için çaba göstermesi şarttır.

- BİTTİ -