Ülkelerin yaşadığı değişim/dönüşümler insanın bireysel olarak yaşadığı değişim dönemlerinden yaşanan sıkıntılarla benzerdir. Bu dönemlerde bir insanın yaşadığı tüm huzursuzluklar, kaygılar bir bakıma devletlerde de yaşanır.

Yaşadığımız, son günlerin moda deyimiyle söyleyelim, “süreç” bunun benzeridir. Bugün Türkiye’de yaşanan sert politik çatışmalar devlete rengini veren zihin dünyasının yaşadığı değişimin sancılarıdır.

Devletin yaşadığı değişime direnen güçlerin “son hıçkırıkları” olarak değerlendirilebilir bu durum. Daha güncel bir örnekten hareket edersek aslında değişime direnen güçlerin yaşadıkları süper star Ajda Pekkan’ın yaşadıklarından bağımsız değil.

Biliyorsunuz, kendisi biyolojik değişime direnenlerin sembolüdür. Geçen zamana, yaşlanan cildine, yorgun bedenine, yavaşlayan organizmasına ameliyatlarla, türlü türlü estetik operasyonlarla direnmeye çalışıyor.

Süper starın vücudunun bir bölümünden alınıp başka bir bölümünü gençleştirecek doku kalmadığı için doktorlar artık en son fazla güneş görmeyen kulak altındaki dokulara da bıçak atmaya başlamış.

Ajda hanım, şimdiye kadar üç burun operasyonu, altı kez dudaklara slikon, dört kez yüz gezdirme, her altı ayda bir yüzüne botoks yaptırarak biyolojik yaşına direnmeye çalışıyor. Makyajlı ve kliplerdeki taş bebek duruşu bu operasyonların işe yaradığını da gösteriyor.

Ama heyhat, makyajsız halini görenler, genç görünümlü cildin gerçek yüzünü, soğuk gülümsemeyi, anlamsız bakışları, şişen suratı ve dudaklarını kontrol edemediği için ağzından akan tükürüklere şahit oluyor.

Türkiye’de devleti biçimlendiren zihin dünyasının değişmesine direnenler genelde tüm sorunlarımızda özelde ise Kürt sorununda çözüm olarak Ajda Pekkan’ın yöntemlerini sunuyorlar.

Bizi hep bıçak altına yatmaya zorlayıp cerrahi müdahalelerle durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Her yeni müdahale canımızı acıtıyor o yüzden. Her yeni müdahalenin yan etkileri nefes almamızı engelliyor o yüzden. Ve her yeni müdahale cildimizin yaşlanmasını engellerken organlarımızın yaşlanmasını engelleyemiyor maalesef.

Şimdi ilk defa Hükümet cesur bir adım atıyor. Estetik operasyonlar, türlü makyaj oyunları, yeni cerrahi müdahaleler ve cilt bakımı yerine organları kurtaracak girişimlerde bulunuyor.

Ama “çılgın Türkler ve çılgın Hewaller” belki de ilk defa aynı payda da buluşuyor. Her iki kesimde barış umudu taşıyanlara “aman ha” diyorlar. Bin bir türlü oyunla çözümü engellemek, savaşa devam etmek için tüm güçlerini seferber etmeye çalışıyorlar.

Evet anlıyoruz, değişim/dönüşüm dönemleri sıkıntılıdır. Huzursuzluklar, endişeler, yeni dönemlerin acemi alışkanlıklarıdır. Ama farkında olunmalı artık, çözüme set çekmeye çalışanların gösterdiği direnç bu topluma kan ve gözyaşı olarak dönüyor.

Süper star Ajda Pekkan’la başladık onunla bitirelim.

Biz ”haykıracak nefesimiz kalmazsa bile” ellerimizi uzatalım barışa.

Barış sürecine elleriyle, gözleriyle, bütün güçleriyle tepki gösterenler ise “uykusuz her gece”de olduğu gibi evlatlarını kaybeden veya “olur ya” barış olmazsa evlatlarını kaybedecek annelerin uykusuz gecelerinin sebebi, “yakar geçerim” diyenlerin sponsoru, akan her gözyaşının “unutulmayanları” olacaklardır.

Üstelik buna “abidik gübidik twist” tarzı söylemleri ve hep “palavra, palavra” olan gerekçeleri de cabası.

Biz aslolan barıştır diyerek yine süper starın bir başka şarkısında olduğu gibi “gerisi hikaye” diye bakalım olan bitene.