‘O Ses Türkiye’  adlı yarışmada, "en derin ciddiyet, kendini ironi aracılığıyla ifade etmek zorunda kalmıştır."

Acun Ilıcalı'nın yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiği, Star TV'de yayınlanan, 'O Ses Türkiye' adlı şarkı yarışmasının bu hafta yayınlanan (19.11.2012) bölümünde ilginç bir olay yaşandı.

Nur Cennet Uçar adlı bir yarışmacı, yarışma için seçtiği şarkıyı söyledikten sonra, 2 jüri üyesinin beğenisini kazandı. Yarışmanın formatı gereği, 4 jüri üyesinden, sahnedeki yarışmacıyı beğenen 2 tanesi onu takımına almak için yarışmacıya doğru döndü.

Yarışmacı Uçar, o sırada bir espri yapmak, dikkatleri üzerine çekmek ya da buna benzer başka türlü bir nedenle, kendine has üslubunu da kullanarak, birkaç söz söyledi. Kısaca, "tüh iddiayı kaybettim, ben dördünüzün de döneceğini düşünmüştüm ve böyle olacağı konusunda da tanıdıklarımla iddiaya girmiştim" gibi bir şeyler dedi. Ayrıca yarışmacı konuşması sırasında ara ara jüri üyelerine 'siz/biz' yerine 'sen/ben' diye hitap etti.  

Aslında Uçar'ın söylediklerini jüri de seyirciler de önce kahkahalarla karşıladı. Herkes çok eğleniyordu. Ancak tam bu noktada devreye programın 'sunucusu' olan Acun Ilıcalı girdi.

Ilıcalı, Uçar'ın üslubundan aldığı eğitime, duruşundan davranış bozukluğuna kadar tespit ve analizlerde bulundu. Aleni bir şekilde Uçar'a 'ahlak ve etik' dersi verdi. Bu ders, yarışmacının sahneden kovulması sürecine kadar da devam etti.

ETİK'İN KURUCU VE UYGULAYICISI OLARAK İKTİDAR

Yayınlandığı her hafta reyting rekorları kıran bu yarışmanın, yaşanan olay üzerinden milyonlara gösterdiği ise şu oldu: Etik, ahlak, doğru ve yanlışın kurucu ve uygulayıcısı iktidardır.

Seyircilerin ve jüri üyelerinin, yarışmacının şahsına münhasır üslubunu -doğru ya da yanlış- kahkahalarla karşılaması, onunla önce eğlenip, gülüp, söyleyip şakalaşması;  ancak çok kısa bir süre sonra -3, 5 dakika kadar- bu tavrın, yerini, dışlama ve hor görmeye bırakması da iktidarın bu itici gücüyle ilişkili.  

TAPILASI UZMANLIK YA DA SEN-BEN / BİZ-SİZ AYRIMI

Yarışmacı Uçar'ın jüri üyelerinden Hülya Avşar'la olan senli-benli diyalogu üzerine Ilıcalı, Uçar'a, önce 'eğitim' durumunu sorarak ve hemen ardından da "yarışmacılar burada jüriyle 'siz' diye konuşur, bu bir saygı göstergesidir" diyerek, sen-ben/biz-siz ayrımını 'uzmanlık' kodlarıyla açıklamaya girişti.

Bu girişim özünde pozitivist algıyı yücelten, onun tüm şu 'uzmanlık tapılacak tek şeydir' dayatmasına yaslanan bir zordan başka bir şey değildi. Yarışmacı, önce 'eğitim' durumu sorularak sakat bırakılmış, ardından da diğer 'uzmanlara', yani jüriye karşı saygıya ve mesafeye davet edilerek de öldürücü darbeye maruz kalmıştı. Sonra da görevi seyirci devralmış, uzman ya da kutsal olana tapma törenini alkış, çığlık ve gülüşmelerle başlatıp devam ettirmişti.

Seyirci için üç dakika önce beraberce güldüğü ve eğlendiği kadın ya da onu eğlendiren yarışmacı, şimdi 'eğitimsiz, saygısız ve haddini bilmez biri olup çıkıvermişti'.

Oysa yarışmacı sen-ben/ biz-siz azarlaması için, "onlar da benim gibi güzeller, hepimiz güzeliz yani" sözlerini sarf etmiş; dile getirmediği (getiremediği) cümlesinde ise 'hepimiz insanız' demeyi istemişti.

TEMKİNLİ İKTİDAR

Acun Ilıcalı, üslubu, hal ve hareketleri, gülüşü, eğitimi ve davranışları ile ironik bir biçimde alay ettiği ve zayıf düşürdüğü yarışmacıya, artık son darbeyi vurmanın zamanının geldiğini düşündüğünden olsa gerek, son kez şu uyarıda bulundu: "Eğer biz bugün senin bu senli-benli vs. üslubuna izin verirsek, yarın öbür gün buraya çıkan bütün yarışmacılarımız böyle konuşmaya başlar."  

Bu şov programı dışında da ne çok duyarız buna benzeyen cümleleri: "Anadilde eğitimi verirsek...; şunu yaparsak...; şöyle olur."

Çünkü iktidarın temkininin cümlecikleridir bunlar.

BÖLÜŞÜLEN İKTİDAR YA DA 'SON SÖZ'

Bir diğer önemli nokta ise jürinin neredeyse konuya dair çıtını bile çıkarmamış olmasıdır.

Yarışmacıyı beğenerek, onu takımına almak için dönen iki jüri üyesinin -Hadise ve Murat Boz- tavrında, Acun Ilıcalı'nın yarışmacıyla olan diyalogu sonrasında, yüz seksen derece bir dönüşüm gözlenmektedir.

Örneğin Hadise, yarışmacıyı önce beğenmiş, kahkahalarıyla onun sohbetine katılmış, fakat ilginç bir şekilde Ilıcalı'nın konuşmaya başladığı anda mesafeli bir tavır sergilemeye başlamıştır; Ilıcalı'nın son noktayı koymasının ardından ise yarışmacının yüzüne tiksintiyle bakmaktan kendini alıkoyamamıştır (acunn.com'daki ilgili videonun 8:14'üncü zaman dilimi).

Ilıcalı'nın son sözü ne yalnız jüriyi ne de seyircileri tesiri altına almıştır; yarışmacının kendi ailesi de bu büyüye kapılıp gitmiştir ne yazık ki.

Son olarak da Ilıcalı, jüriye dönüp, alaycı bir tavırla, "buyurun kim takımına seçecekse seçsin" diyerek, jüriyi zorunlu bir seçime itmiştir.  Herkesin sessiz dayanışması ise, kurallar da alt üst edilerek, yarışmacının diskalifiyesine neden olmuştur.

Bugün ise konu medyada da yer aldı ve genel olarak "ukala yarışmacı kovuldu", "Acun'u çıldırtan yarışmacı atıldı" gibi başlıklarla yayınlandı. Yani kamu, açık bir şekilde, Acun'un yol göstericiliğiyle 'yarışmacıyı aforoz etti.'

Burada iktidar, zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır; ancak 'son söz söyleyicinin'  Acun Ilıcalı olmuş olması, pozitivizmdeki 'uzmanlık' algısının nasıl bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu da bizlere göstermekte.

Örneğin, bu yarışmada teknik bilgi gerektiren uzmanlık alanı 'nedir' ve kimde toplanmaktadır?

Yaşanan olay, toplumun etik ve ahlakının uzmanlık kodlarıyla nasıl oluşturulduğunun çarpıcı bir örneğidir aslında. Bu yüzden de önemlidir. 

İRONİNİN CİDDİYETİ

Sonuç olarak Soren Kierkegaard'ın dediği gibi, burada da "en derin ciddiyet, kendini ironi aracılığıyla ifade etmek zorunda kalmıştır."

İlgili görüntüler buradan izlenebilir >>>