İsveç’ten Figen Solmaz arayıp “Sahnede bir kadını canlandırmanı istiyoruz” dediğinde nutkum tutuldu önce...
Peşinen reddediyordum.
Anlattıkça ikna oldum.
Bahsettiği “7” adlı oyun, İsveç Turne Tiyatrosu’nun projesiydi. 7 ülkeden, insan hakları savaşçısı 7 kadını anlatıyordu.
Kadına yönelik şiddete dikkat çekme amacı taşıyordu.
Oynamayacak, okuyacaktık.
Benim de sahneden sesini duyuracağımız o kadınlardan biri olmam isteniyordu.
Projeye bir erkek katma fikrini aralarında tartışmışlar. Bazı feministlerden itiraz gelmiş. Ancak sonunda bir erkeğin, kendini şiddet mağduru bir kadın yerine koyarak okumaya katılmasının sembolik anlamı olacağı fikrine varmışlar.
Bende karar kılmışlar.
Heyecan verici bir projeydi. Tam da tiyatronun iktidarın saldırısına uğradığı döneme denk geldi. Herkes için sahneyi savunma vaktiydi.
“Tamam, varım” dedim.
* * *
Metni okuyunca, projeye katıldığıma daha da sevindim.
Farklı coğrafyalarda dövülmüş, ezilmiş, dışlanmış kadınların öyküleriydi bunlar...
Ama kadınlar, yılmamış, tehditlere aldırmadan mücadele etmiş ve başarmıştı.
Biri Meclis’e girmiş, biri Nobel’e aday gösterilmiş, biri okul kurmuş, biri sendika temsilcisi olmuştu.
Ben, Marina Pusklakova-Parker’a ses verecektim.
40 yaşlarındaki bu Rus kadını, yılda 14 bin kadının kocası tarafından öldürüldüğü Rusya’da bir acil yardım hattı açmıştı.
1993’te tek başına kurduğu hat, bugün 160 kriz merkezinden oluşan bir iletişim ağına dönüşmüştü.
HHH
Prova günü bu mağdur kadınların dünyasına girdim.
Sahnede 6 kadınla birlikteydim.
Yapımcımız, yönetmenimiz, yazarımız kadındı.
Ardından öykülerine ses verdiğimiz kadınlar da çıkageldi.
Sonra okumaya başladık.
Hemen yanıbaşımda Derya Alabora, Pakistanlı Muhtar Mai’nin dili olmuş, tecavüz dehşetini anlatıyor.
Diğer yanımda Esra Dermancıoğlu, Afganistanlı Farida’nın ilkokulda Taliban tarafından nasıl savaşçı olarak yetiştirildiğinden bahsediyor.
Zeliha Berksoy, Belfastlı İnez rolünde, Kuzey İrlandalı kadınlara “devredilemez hakları olduğunu” haykırıyor.
Meral Çetinkaya, Guatemala meclisinde kadına destek teklifi görüşülürken Anabella’nın, erkekler tuvaletini basıp içerde gizlenen mebusları nasıl dışarı çıkardığından söz ediyor.
Ayça Damgacı, Nijeryalı Hafsat’ın sesi... “Kadınlar, Afrika’nın yararlanılmamış en büyük kaynağıdır” diyor.
Mehveş Evin, kadın ticaretine karşı verdiği mücadeleyle Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilen Kamboçyalı Mu Sochua’nın dilini konuşuyor.
* * *
Onlara kulak kabartırken ve hemen karşımdaki koltukta kendi öyküsünü benden dinleyen cesur bir Rus kadınıyla empati yaparken, Türkiye’de de içinden çıktığı cehenneme bayrak açacak kahramanların hayalini kurdum.
Bir yandan da erkek şiddetinin kadınlar üzerindeki tahribatını çok daha yürekten hissettim; zalim hemcinslerimin utancını yaşadım.
Bence bu oyun, önce erkek milletvekillerince Meclis’te, sonra da kadına yönelik şiddetten hapse düşenlerce hapiste sahnelenmeli...
Şiddeti hissetmeleri, şiddetten vazgeçmeleri için...