Herkes YSK kararına tepkili. Ama problemin kaynağı sistemde!

YSK’nın BDP’nin desteklediği 7 bağımsız adayın da içinde olduğu 12 bağımsız adayı veto etmesi, sistemin içyüzünü, çürümüşlüğünü bir kez daha ve çok çarpıcı şekilde gözler önüne serdi.

YSK’nın nereden bakılırsa bakılsın siyasete “darbe” anlamı taşıyan kararı doğal ve haklı olarak tartışmalara, tepki ve protestolara yol açtı.

Tepkilerin YSK üzerinde yoğunlaşması doğal. Ama YSK ve YSK’nın keyfiyetini üzerinde bina ettiği “hukuk”, üzerinde durulması gereken asıl olguyu oluşturuyor. 12 Eylül cuntasının oluşturduğu “hukuk” ile yönetilmek, işte böyle bir şey! İşine geldiği ölçüde “demokrat” olmanın yol açacağı sonuç, işte böyle bir şey! Siyasi Partiler Kanunu’na demokratik ölçüler getirmekten uzak durmanın kaynaklık edeceği çarpıklık, işte böyle bir şey!

Sayın Başbakan Avrupa ellerinde yüzde 10 barajı ile ilgili eleştirilere fırça atmasını biliyor, ama bunu yaparken yüzde 10 oranında bir barajın hiçbir demokrasi ve hukuksal eşitlik normuyla izah edilemeyeceğini de gayet iyi bildiği için, eleştirilere aslında hiçbir şey dememiş oluyor…

Öncesi bir yana, 8 yıldır SPK’da değişiklik yapılması, baraj oranının düşürülmesi yönünde çok şey söylendi, yazıldı, çizildi, bu yönde kampanyalar düzenlendi… Ama iktidar ve başka hiçbir konuda olmadığı kadar bu konuda iktidarla gayet uyumlu davranan muhalefet, bu isteme kulaklarını tıkadı. Zira artık sağır sultanlar dahi biliyor ki, bu baraj, Kürtlerin önünü kesmek için konulmuş bir barajdır. Kürtlerin iradelerini meclis zeminine yansıtmalarını engellemek amacı taşımaktadır. Ama aynı siyasiler, yeri geldiğinde “milli irade”den bahsetmeyi, “Kürt kardeşlerimiz” muhabbeti yapmayı da ihmal etmiyorlar. Yüzsüzlüğün bu kadarına ancak “pes” denilebilir…

YSK siyasete son derece tartışmalı gerekçelerle müdahale etmiştir. Tepkiler üzerine orta yolu bulan bazı formüller geliştirilebileceği anlaşılıyor. Ama bu, işaret ettiğim asıl sorunu ortadan kaldıracak mıdır? Besbelli ki hayır!

Bu yüzden iktidarıyla muhalefetiyle YSK kararına gösterilen tepkiler anlamsız ve sorumluluklarını gizlemeye matuftur.

Bulunacak hiçbir formül, bu seçimlerin üzerine düşen “şaibe”yi ortadan kaldırmış olmayacaktır.

Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa yapılmadan, bu bağlamda SPK’daki anti-demokratik anlayış değiştirilmeden bugün yaşadığımız türden çarpıklıkları yeniden yaşama olasılığımız her zaman vardır.

Olup bitenlerin bir tek “hayırlı” tarafı vardır ve o da, sistemin anti-demokratik özelliğini, çürümüşlüğünü bir kez daha gözler önüne sermiş olmasıdır.

Türkiye’yi yönetmeye soyunanlar bu gerçeği daha fazla görmezden gelemezler.