CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis grubu toplantısında iktidarı ekonomi, kayyım atamaları, Suriye politikası konularında eleştirdi.

Kılıçdaroğlu yerlerine kayyım atanarak  tutuklanan HDP’li belediye eşbaşkanları Selçuk Mızraklı, Keziban Yılmaz ve Rojda Nazlıer’in cezaevi ring aracında 10 saat boyunca elleri kelepçeli tutulmasına tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “Başımıza şimdi yeni bir şey daha geldi” diyerek bir bakanın adının karıştığı uluslararası, yasa dışı, ahlak dışı uygulamalara katıldığı yönünde haberler aldığını söyledi.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:

‘HAPİSTE GAZETECİ, YAZAR, DÜŞÜNCE SUÇLUSU OLMAZ’

Eren Erdem aramızda. Hoş geldin Eren Erdem. 490 gün hapiste kaldı. Bugünkü düzende çok yadırganacak bir şey değil. Çünkü saray hükümeti devleti var. CHP olarak adaleti sağlamak için her türlü mücadelemizi sonuna kadar yapacağız. Hava Harp Okulu öğrencilerinin velileri de aramızda. Bazı gazeteci arkadaşlarımız tahliye oldular. Ama yetmiyor hapiste gazeteci, yazar, avukat, düşünce suçlusu olmaz. Osman Kavala 735 gündür hapiste. Onun da bir an önce özgürlüğe kavuşmasını istiyoruz.”

‘KAYYIMI HANGİ GEREKÇEYLE ATIYORSUN?’

“Kayyım atamalarını eleştirdik. Savcıya, ‘seçime gireceğim, engel var mı’ diyorsun. Savcı ‘engel yok, seçime girebilirsin’ diyor. Kayyım atayıp görevden alıyorlar. Kayyımı hangi gerekçeyle atıyorsun? Seçimle gelen birisinin eline 10 saat kelepçe vuramazsınız. Bu asla doğru değildir.”

“Adalet varsa demokrasi var demektir. RTÜK diye bir kuruluşumuz var. İyi kaynakları var. Çok büyük imkanları var. Aldıkları aylık olağanüstü. Bizden iki üye var. Bir üyemiz vardı Sayın Faruk Bildirici. Gitti baktı ki RTÜK Başkanı yasalara aykırı gelir sağlıyor. Bunun doğru olmadığını atandığı yönetim kurullarından istifa etmesi gerektiğini söylüyor. Yolsuzluk olayını dillendirdiği için Bildirici’nin üyeliğini düşürüyorlar. Sanıyorlar ki biz bundan vazgeçeceğiz. Oradaki üyemiz aynı iddiaları sürdürmeyecek. Aynı iddiaları sonuna kadar kararlılıkla ve azimle sürdüreceğiz. Faruk Bildirici yargıya başvurdu bakalım yargı nasıl karar verecek?  600 kişinin seçtiği üyeyi 6 kişi düşürdü.”

‘ADİL ÖKSÜZ YAKALANMADAN AYDINLIĞA KAVUŞMAZ’

“Adil Öksüz’e kelepçe takılmıyor. Adil Öksüz’ün iki cep telefonu var, ayrıca GPS cihazı var. Onu Adil Öksüz nereden buldu? Hangi kurum bunu ona verdi? Adil Öksüz’nü ifadesi dahi alınmadı. Adil Öksüz’ü bulmak istemediler. 15 Temmuz darbe girişimi aydınlanmış değildir. 15 Temmuz darbe girişimi Adil Öksüz yakalanmadan aydınlığa kavuşturulamaz. Öksüz’ü kaçıranların tamamı serbest bırakıldı. Başbakanlık müşaviri karakolda Öksüz ile görüşmeye gidiyor. Senin ne işin var orada? Ertesi gün gittim görüştüm Erdoğan’a bilgi verdim diyor. Adil Öksüz’ü serbest bırakıyorsunuz devletin kurumları onun nefes aldığını dahi takip etmiştir. Niye yakalanmadı kim yakalamadı?”

‘NE OLACAK BU ÇİFTÇİNİN HALİ’

“Üreten toplumda işsizlik belası olmaz. Çiftçi üretiyor ama borç batağı içinde. Tam bir sosyal yaraya dönüşmüş durumda. Üretecek banka finans kurumları tepesinde icra ile mücadele ediyor. Borcunu ödeyemeyen on binlerce çiftçi var. Kendi mal varlığını eşinin üzerine yapıp hülle ile boşanan çiftçi var. Ne olacak bu çiftçimin hali? 2017-18 tohum desteklemeleri hala ödenmedi. Soğan eken çiftçinin soğanı elinde kaldı. Kontrolsüz et ithalatı yapıldı. Böyle bir tabloda Türkiye ne yapıyor saray ne yapıyor? Çiftçi kardeşim unutma saray gitti Sudan’da 99 yıllığına 780 dönümlük arazi kiraladı pamuk ekmek için. Yurt dışından buğday patates getiren adama oy mu verilir?”

‘CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK KRİZİ’

“Üretmediğiniz zaman işsizlik olur. Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizliği, ekonomik krizi ile karşı karşıyayız. Geniş tanımlı işsiz sayımız 8 milyon 112 bin kişiyi buldu. Bazı emeklilere bin liranın altında ücret ödeniyor. 847 bin 643 emekli bin liranın altında aylık alıyor. Onların hakkını ben savunacağım ama benden önce sen savunacaksın. Saray’a ben bin lira ile 30 gün geçiniyorum, senin aylığın nedir diye sormayacak mısın? Sarayda oturan zata sende vicdan var mı diye sormayacak mısın?”

‘ZAM GELDİKÇE ENFLASYON DÜŞÜYOR’

“Vatandaşa sesleniyorum bu tablo vatandaşın kaldıracağı tablo değil. Zam geldikçe enflasyon düşüyor. Nasıl oluyor bu? Dünyada yeni bir model geliştirdik herhalde.  Yolsuzlukla mücadele edeceğim diyen bir AK Parti iktidarı vardı. Şimdi bir Saray iktidarı var. Saray iktidarı aynı zamanda bir haneden kibir firavun iktidarıdır. Fivarun dediğim için yine kızacaklar kendi topraklarına çizmeli galoşla basan kişinin kibirinden korkacaksınız. O kibir firavun kibridir. Kendi toprağın ya ayakkabın toz olmasın diye çizmeli galoş takacaksın sonra millete ders vermeye kalkacaksın. Devlet bir tarafa itilmiş vaziyette. Cumhuriyet tarihinin en büyük bunalımını yaşıyorsak ekonomide dış politikada demokraside bu ülkede bir parti iktidarının olmadığını saray iktidarı olduğunu kabul etmemiz lazım. Yarın ameliyata girerse hiç şaşırmayın. Tek adam. O bir kişi liyakat dediğimiz kavramı bir tarafa atmış vaziyette.”

SURİYE’DEKİ YEDİ STRATEJİK HATA

“Suriye’de stratejik hatalar yaptılar. Yedi madde halinde bunları paylaşmak istiyorum. Eğer bu yedi stratejik hayatı siz de kabul ediyorsanız hep birlikte düşünmek zorundayız.

1. Ak Parti dış politika icraatlarında Dışişleri Bakanlığı’nı adım adım hem devre dışı bırakmış, hem de Bakanlığı liyakatsiz kadrolarla doldurmuştur. Bu süreç Türkiye’nin Ortadoğu’da maceracı bir politikaya sürüklenmesinin nedenlerinden biri olmuştur.

Emperyal güçlerin taşeronluğuna soyunmak…

2. Üzülerek ifade edelim ki, Türkiye, “Suriye’ye demokrasiyi getireceğiz” söylemi ile emperyal güçlerin Ortadoğu’daki taşeronluğuna soyunmuştur. Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye, dış güçlerin Suriye’yi parçalama planlarına dâhil olmuştur… Örneğin, emperyal güçlerin talebi doğrultusunda Türkiye üzerinden Suriye’ye silah sokulmuştur. Bu yanlış politika aynı zamanda Türkiye’yi, Suriye’de vekâlet savaşlarının taşıyıcısı konumuna getirmiştir.

Türkiye üzerinden teröristleri Suriye’ye göndermek…

3. Dünyanın dört bir yanından ve Türkiye’den IŞİD’e katılan on binlerce militanın ve ailelerinin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmesine göz yumulmuştur. Bu acı gerçek, yabancı basında Türkiye için “cihat otobanı” ifadelerinin kullanılmasına yol açmıştır.

Musul Başkonsolosluğunun basılmasına edilgen, usulen tepki vermek…

4. Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu IŞİD terörü örgütü tarafından 11 Haziran 2014 tarihinde basılmış ve 48 Konsolosluk çalışanı 101 gün süre ile alıkonulmuştur. Uluslararası anlaşmalara göre ülke toprağı kabul edilen Musul Başkonsolosluğunun basılarak 48 konsolosluk çalışanının alıkonulmasına rağmen Türkiye, IŞİD terörüne karşı maalesef kararlı bir tutum sergileyememiştir.

Suriye’deki Türkiye’ye ait vatan toprağını terör örgütü IŞİD’e terk etmek…

5. Türkiye, IŞİD terörü ile etkin mücadele etmemiştir. IŞİD’in Süleymanşah Türbesinin boşaltılması tehdidine boyun eğilmiş, Süleymanşah Türbesi İŞİD’den topraklarımız terk edilerek kaçırılmıştır. Türkiye, kendi topraklarını terör örgütüne karşı koruyamayan ve daha acı olanı toprağını terör örgütüne terk eden bir ülke konumuna düşmüştür.

IŞİD terörü ile mücadele etmemek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü riske sokmak…

6. Türkiye, çok haklı olarak IŞİD’le mücadeleyi öncelikli hedef olarak gündemine alsaydı ve bu mücadeleyi verseydi, Birleşmiş Milletler’deki konumu güçlenecek ve ayrıca insanlığa sağladığı büyük yararlarla, dünyanın gözünde olumlu anlamda çok farklı bir yerde olacaktı. Maalesef bu görülememiştir…

Haklıyken, haksız duruma düşürülmek…

7. Türkiye’nin terörle mücadelesine en büyük zararı bizzat Ak Parti iktidarı ve O’nun Genel Başkanı vermektedir. Terörle mücadele gerekçesiyle girişilen “Barış Pınarı Harekâtı”nı, uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye’nin güvenliği için yapılan bir operasyon olduğunu anlatmak yerine, bir “fetih” söylemiyle dünyaya anlatmaya kalkmıştır. Bu söylem maalesef ülkemizin terörle mücadele konusundaki çabalarının meşruiyetine ve inandırıcılığına büyük zarar vermiştir.

ERDOĞAN’A: SEN MEKTUP TAŞIYICISI MISIN?

“Suriye politikası bir bataklık alanına dönüşmüştür ve bu bataklıktan en büyük zararı Türkiye görmüştür. Trump’tan bir mektup geldi. Erdoğan giderken mektubu götürecek ne demek hani çöp sepetindeydi. Sen mektup taşıyıcısı mısın? O mektup sana nasıl geldi? Mektubu vereceksen çok basit aynı karşılıklılık ilkesine göre vereceksin mektubu. Bu mektup bizim şanımıza şerefimize uymuyor deyip büyükelçiye vereceksin. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın mal varlığını araştırmazsanız namertsiniz diyeceksin. Benim ailemin ve çocuklarımın yurt dışında beş kuruşu yoktur diyeceksin. Eğer verilecek hesabınız varsa bunları söyleyemezsiniz. Bizim verilemeyecek hesabımız yoktur.”