HDP Grup Başkanvekili Çağlar Demirel, hakkında "Cumhurbaşkanına hakaret" iddiasıyla başlatılan soruşturmaya ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na SEGBİS yöntemiyle bağlanarak ifade verdi.

Demirel ifadesinde, “Bir milletvekili olduğum için düşüncemi ve fikrimi özgürce dile getirme hakkına sahibim. Bunları dile getirmenin kendisi de bir siyasi faaliyettir. Muhalefet partilerinde yer alanların görevi iktidarı eleştirmektir ve biz de bunu yerine getirmişiz. Aynı konuşma metninde siyasi iktidarı, yani hükümet edenleri siyasi kimliğimle eleştirdim” dedi.

HDP’li vekillerin tutuklanması ile halkın iradesinin hedef alındığını ifade eden Çağlar, “HDP, 6 milyon oy almıştır, şu anda bile Türkiye’nin 3. büyük partisi olarak parlamentoda temsil edilen bir partidir. Halkın iradesi ile seçilmiş biri olduğumdan, bize yapılan müdahale halka yapılan müdahale olarak kabul edilmelidir. Bugün AKP Hükümeti ve siyasi iktidar aslında irademizi hedef almıştır” ifadelerini kullandı.

Sur'da ilan edilen sokağa çıkma yasağı ile 10 Ekim Barış Mitingi katliamına ilişkin yaptığı konuşma nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan Demirel, aynı konulara ilişkin Meclis Genel Kurulu'nda da defalarca konuşma yaptığını, önergeler verdiğini söyleyerek şunları ifade etti:

Ben her şeyden önce Diyarbakır Milletvekiliyim. Hem 7 Haziran hem de 1 Kasım seçimlerinde Diyarbakır halkının iradesi sonucu milletvekili olarak seçildim. Şu anda TBMM'nin üyesiyim, yasama dokunulmazlığım da var, ancak ben şu anda burada tutuklu olarak bulunuyorum ve bu durum siyasidir hukuki değildir.

‘BİZE YAPILAN MÜDAHALE HALKA YAPILAN MÜDAHALE OLARAK KABUL EDİLMELİDİR’

HDP, 6 milyon oy almıştır, şu anda bile Türkiye’nin 3. büyük partisi olarak parlamentoda temsil edilen bir partidir. Halkın iradesi ile seçilmiş biri olduğumdan, bize yapılan müdahale halka yapılan müdahale olarak kabul edilmelidir. Bugün AKP Hükümeti ve siyasi iktidar aslında irademizi hedef almıştır.

Bugün şu saatlerde benim parlamentoda olup konuşma yapmam ve oylamaya katılmam gerekirken, maalesef burada bulunmaktayım ve yasama faaliyetini yerine getirmem engellenmektedir. Bu bile Türkiye’deki hukuksuzlukların bir göstergesidir.

İddia konusu, Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiğim şeklindedir. Ben bu suçlamayı kabul etmiyorum, burada da dile getirdiğim gibi, ben tamamen siyasetini eleştirdim.

Bir milletvekili olduğum için düşüncemi ve fikrimi özgürce dile getirme hakkına sahibim. Bunları dile getirmenin kendisi de bir siyasi faaliyettir. Muhalefet partilerinde yer alanların görevi iktidarı eleştirmektir ve biz de bunu yerine getirmişiz. Aynı konuşma metninde siyasi iktidarı, yani hükümet edenleri siyasi kimliğimle eleştirdim.

Hakaret kastım yoktu, konuşmayı yaptığım dönem 1 Kasım süreciydi ve ben seçim faaliyetleri kapsamında bu konuşmayı yaptım. Bir siyasetçi ve bir vekilin yaptığı bir konuşmadan dolayı yargılanması veya tutuklanması hem Anayasa’ya hem de Türkiye'nin imzacısı olduğu AİHS’ne aykırıdır. Konuşmamda hiç bir şekilde suç yer almamaktadır. Ben düşüncemi dile getirdim, bu da suç değildir.

10 Ekim’de Diyarbakır’da Sur bölgesinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Siz de biliyorsunuz ki, bir yerde sokağa çıkma yasağı olursa insanlar orada yaşamını yitirebilir. Ben de o esnada Sur’da bulunmaktaydım. Orada neler yaşandığını kendi gözlerimle gördüm. Sur’da insanlar yaşamını yitirmesin diye çaba sarf ettim.

‘İKTİDARIN POLİTİKALARINI ELEŞTİRMEK HAKKIMDIR’

Tam o esnada Ankara’da Demokrasi ve Barış mitinginde bomba patlatıldı, yüzü aşkın insan yaşamını kaybetti. Yaşamını yitiren insanlar arasında bizim de milletvekili adaylarımız bulunmaktaydı. Yine ölenlerin arasında seçimde birlikte çalıştığımız insanlar da vardı, dolayısıyla bir siyasetçi, bir milletvekili olarak iktidarın politikasını eleştirmek benim hakkımdır.

‘ŞİDDET VE SAVAŞ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ DEĞİLDİR’

O dönemde yürütülen politikalar demokrasi ve barışa aykırıydı, şiddet ve savaş sorunların çözümü değildir. Ben yaptığım konuşmayla bu yaşananlara dikkat çekmek istedim.

Maalesef o dönemde yaşananları dile getirdiğim için yargılanmaktayım ve sanık durumundayım. O dönemde tanıklık yaptığımız ve dile getirdiğimiz hususlarda bizleri dikkate alsaydılar, ülkemiz bugün bu durumda olmayacaktı.

Diyarbakır vekili olduğum için halkın talebini dile getirdim ve ne yaşanmışsa onu dile getirdim. Bu konuşmanın aynısını Meclis’te de dile getirdim. Hem Genel Kurul’da konuşma yaptım, hem de İçişleri Bakanı’na soru önergesi sundum.

Bunları dile getirdiğim zaman seçimden dolayı hükümet geçici idi, İçişleri Bakanı da Selami Altınok idi. Meclis Başkanlığı’na müzekkere yazılırsa, 10-13 Ekim tarihleri arasında Meclis’te İçişleri Bakanı’nın cevaplaması istemiyle verdiğim soru önergesi ortaya çıkacaktır.

Yaptığım konuşmalar tamamen siyasi iktidarı eleştirme amaçlıdır, hakaret kastım yoktur. Benim bugün burada bu konuyla ilgili yargılanıyor olmam Türkiye tarihinde hak ettiği yeri alacaktır. Özetle suçlamaları kabul etmiyorum.

(Haber Merkezi)