HDP Sözcüsü Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Oluç, HDP'ye yönelik gözaltılara tepki gösterdi. HDP'nin yerel seçim çalışmalarının engellenmeye çalışıldığını ifade eden Oluç, "Yerel seçimlere giderken bu yapılan operasyon gözaltı ve tutuklamalar doğrudan doğruya HDP’nin yerel seçim çalışmalarını engelleme amaçlıdır. Bu arkadaşlarımız başlattığımız yerel seçim çalışmalarına katılan, toplantılarımızı düzenleyen arkadaşlarımızdır" dedi.

Oluç şöyle devam etti: "Dün cemaatle birlikte yapılan bu tür operasyonlar, bugün MHP ortaklığıyla yapmaktadır. Dün “cemaate inandık kandırıldık” diyenler yarın “MHP’ye inandık kandırıldık” diyeceklerdir. HDP’yi durdurmak ve engellemek mümkün değildir, meşru değildir."

Saruhan Oluç'un açıklamalarından satır başları şöyle:

Gözaltı ve tutuklama furyasıyla karşı karşıyayız Sayın Leyla Güven şu anda cezaevinde tutuklu. Milletvekilimiz Leyla Güven’in operasyon sırasında evi basılıyor orada tutuklu olduğu zamandan bu yana kimsenin kalmadığı bilindiği halde. Apartman yönetiminden anahtar talep edilmiyor, evin kapısı kırılarak açılıyor, ev darmadağın ediliyor. Kendisi cezaevinde, buna rağmen. Özel Harekat tarafından yapılıyor, Özel Harekatçılar kapıyı kapatma gereği bile duymadan orayı terk ediyor. 

MECLİS LEYLA GÜVEN'İN DURUMUYLA İLGİLİ ADIM ATMALI

Bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki Leyla Güven seçilmiş bir milletvekilidir. Meclis Başkanı’na bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Yargı ve kolluk güçleri Sayın Güven’e karşı anayasal suç işliyorlar. Anayasa 83’e göre Leyla Güven’in tutuklu olması Anayasa 83’e aykırıdır. Yargılamanın sürmesi de, evinin basılması da, ağır bir taciz ortamının yaratılması da büyük bir suçtur. Sayın Leyla Güven’in durumu ile ilgili Meclis üzerine düşeni yapmalıdır. Leyla Güven’in tutukluluk durumunun sona ermesi için Saray’a bağlı olan yargının yasama organı üzerinde belirleyici olması konusunda adım atılmalıdır.  Şu fotoğraflar Sayın Leyla Güven’in kapısının kırıldığının evin darmadağın edildiğinin fotoğraflarıdır. Bir milletvekiline bu şekilde davranmak anayasal suçtur. 

OPERASYONLAR YEREL SEÇİM ÇALIŞMASINI ENGELLEME AMAÇLI

Bu operasyon sadece Leyla Güven’e yönelik değildi. Bu “kapı kırma operasyonu” ile 100 kişiden fazla kişi gözaltına alındı. 13 kişi tutuklandı. İddiaların hepsi mesnetsizdir. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın arasında il-içe yöneticilerimiz vardır. Arkadaşlarımızın yaptıkları nedir diye baktığımızda 24 Haziran seçimlerinde HDP kampanyasında çalışmış, emek sarf etmiş mahallelerde, sokaklarda seçim çalışması yapmış arkadaşlarımızdır. Bunun bir tek anlamı var bizim için; yerel seçimlere giderken bu yapılan operasyon gözaltı ve tutuklamalar doğrudan doğruya HDP’nin yerel seçim çalışmalarını engelleme amaçlıdır. Bu arkadaşlarımız başlattığımız yerel seçim çalışmalarına katılan, toplantılarımızı düzenleyen arkadaşlarımızdır. Bu operasyonun tek amacı yerel seçim faaliyetlerimizi engellemektir. 

'KÜRT HALKI İRADESİNİ SEÇMESİN' DİYORLAR

AKP-MHP koalisyonu şu gerçeği görmüştür; kayyum atadıkları 95 belediyede 24 Haziran’daki seçim sonuçları hiç de onların beklediği gibi olmamıştır. Geçtiğimiz günlerde, Erdoğan “seçerseniz yeniden kayyum atarız” tehdidinde bulunmuştur. Ama ilçelerde mahallelerde görülmüştür ki halk bu tehdide de pabuç bırakmamıştır. “O zaman ne yapalım, seçime kadar saldıralım” demişlerdir. Yani “Kürt halkı iradesini seçmesin, oylarını kullanamasın” demektedirler.

Biz yerel yönetim seçimleriyle ilgili çalışmalarımıza başladık. Bu çalışmaları bu tür operasyonlarla durdurmak, geriletmek mümkün değildir. Halk mutlaka Kürt illerinde iradesini gösterecektir. Kendisini kimlerin yönetmesini istiyorsa oylarını onlara verecektir. Dün cemaatle birlikte yapılan bu tür operasyonlar, bugün MHP ortaklığıyla yapmaktadır. Dün “cemaate inandık kandırıldık” diyenler yarın “MHP’ye inandık kandırıldık” diyeceklerdir. HDP’yi durdurmak ve engellemek mümkün değildir, meşru değildir. Bir meşruiyet tartışması yapacaksak iktidarın bu tutumu meşru değildir. Seçimlere gölge düşürmektedir. 

TÜRKİYEDE DEMOKRASİ YOK OTOKRASİ VAR

Neredeyse her hafta bir uluslararası kuruluş rapor açıklıyor. Türkiye’nin demokraside ekonomide nasıl geriye gittiğini açıklıyor. En son Almanya’da bir vakıf, Bertelsmann Vakfı OECD üyesi 32 ülkeyi değerlendirmiş ve Türkiye’nin son sırada olduğunu tespit etmiştir. Bu, şaşırtıcı değil çünkü Türkiye’de demokrasi yok otokrasi var. Sultanlık rejimi inşa ediliyor. Saray’dan çıkan her söz yerine getiriliyor, her akla gelen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile hayata geçiyor. Demokrasinin olmadığı, hukukun işlemediği bir dönemi gösteren operasyonlar yaşanıyor. 

Basına düşen görüntüler var. Muş’ta jandarma özel harekatın ateş açması sonucu 5 kişi ölüyor. Görüntüler çok ilginç, inşaat işçisi Yusuf Ok, arabadan inmiş, jandarma tarafından “teslim oldu vurmayın” sesi gelmesine rağmen panzerden ateş açarak Yusuf Ok’u öldürüyor. Orada insanları vuranlar acaba herhangi bir soruşturmaya tabi tutulacaklar mı? Elinde silahı olmayan bir yurttaşın vurulduğu bu görüntüler yetkili makamlarca değerlendirilecek mi? Hiç sanmıyoruz. 

KRİZİN FATURASI HALKA ÖDETİLECEK

Orta Vadeli Plan Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ekonomik krizin yaşandığı dönemde onaylanan bu plana göre Cumhurbaşkanlığı’nın 2019 bütçesi neredeyse 3 kat artırıldı. 3 milyon liraya yükseltildi. Hani israf ekonomisine son verilecekti, hani tasarruf yapılacaktı? Peki Cumhurbaşkanı'nın 2019 bütçesinin 3 kat artırılması ne anlama geliyor? İsraf ekonomisinin kendisidir Saray’ı ayakta tutan. Bununla da yetinilmiyor. Cumhurbaşkanlığı'nın kullandığı Örtülü Ödenek 2013-2015 arasında 17 kat artırıldı. Şimdi bir yasa çıktı ve Sayıştay denetimi Örtülü Ödenek'ten kaldırıldı. Örtülü Ödenek nereye gidiyor denetlenemeyecek. Peki Örtülü Ödenek Cumhurbaşkanı'nın onayladığı mali planda nasıl artırıldı; 3 yıl için 16 buçuk milyar TL’ye çıkarıldı. Yasası var, denetim yapılamıyor ama yapılan harcamaların usule uygun olup olmadığının araştırılması son derece önemli. Meclis eğer denetim görevini yapmak istiyorsa bu konuda atması gereken adımlar var. Bu kadar büyük tasarruf laflarının söylendiği bu günlerde örtülü ödeneğin 16 buçuk milyar TL’ye çıkması kabul edilemez. Demek ki tasarruf yapılması öngörülen halkın ekmeği, emekçilerin, esnafın, çiftçinin gelirleridir. Tasarruf halka yaptırılacak, krizin faturası halka ödetilecek. 

BRUNSON DAVASI PAZARLIK DAVASIDIR

Türkiye’nin epey zamandır tartıştığı, ülkenin ekonomisini ve politikasını meşgul eden bir konu var: Brunson davası. Dava devam ediyor ama uluslararası arenada Türkiye ile gizli anlaşma yapıldığı, Halkbank cezasının minimuma inmesi papazın da aşamalı ya da direkt serbest bırakılacağı söyleniyor. Bu bir hukuk davası değil, bu bir pazarlık davası ve bugün önümüzdeki dakikalarda bunun sonucunu göreceğiz. Bu dava ile ilgili yaşananlar Türkiye’de yargının bir pazarlık ve baskı aracı olarak kullanıldığının, yargının Saray’ın hedefleri doğrultusunda adım attığının göstergesidir. Bu durum HDP’ye yönelik hukuk dışı adımlarda da görülmektedir. Türkiye’nin en büyük sorunu hukukun üstünlüğünün ortadan kalkması, yargının tarafsızlığını yitirmesidir. Bu konudaki mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdürmeye devam edeceğiz. Bu koşulların değişmesi için bizlerle mücadele edecek herkesin desteğini, dayanışmasını almaya devam edeceğiz. Türkiye uluslararası alanda kabile devleti gibi muamele görmekten, tüm standartların en dibinde yer almaktan ancak demokrasi ve hukuk mücadelesiyle kurtulacaktır.