Van Valiliği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal'i (OHAL) gerekçe göstererek 21 Kasım 2016 tarihinden bugüne kadar her 15 günde bir kentte eylem ve etkinlikleri yasaklama kararı alıyor.

MA’dan Adnan Bilen’in haberine göre kent merkezinde valilik, ilçe merkezlerinde ise kaymakamlıkların izinlerine tabii tutulan etkinlikler için yapılan tüm başvurular reddediliyor. Yaklaşık bin gününü dolduran yasaklama kararları AKP'ye yakın çevreleri ise kapsamıyor.

Kentin neredeyse her köşesinde polis araçları bekletilirken, özellikle kentteki ekonomi çevrelerinin bu yasaklara karşı suskunluğu ise devam ediyor.

Son olarak Van'da konser vermesi beklenen Kürt sanatçı Mem Ararat'ın konserinin iptal edilmesi ilan edilen yasakları tekrar gündeme getirdi.

'BU YASAKLAR ÇÖKTÜRME PLANININ BİR PARÇASI'

Van Valiliği’nin yasağını Meclis gündemine taşıyan HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç, ikili bir hukukun devrede olduğunu savunarak iktidarın güçlü olduğu kentlerde ayrı, güçsüz olduğu kentlerde ayrı bir hukukun uygulamada olduğunu söyledi.

Van Valiliği’nin kararının ‘keyfi’ olmadığını ifade eden Sarısaç, kararın hükümetin politikası olduğunu ifade etti.

Sarısaç, "Nasıl ki ekonomi, yandaşlar arasında bölünüyorsa hukukta da aynı şekilde adaletsiz bir durum var. Şuan Van'da bin güne yakındır süren bir yasak söz konusu. Yine bu yasak Kürdistan kentlerinin büyük bir bölümünde devam ediyor. Bunun tanımlamasını iyi yapmak gerekiyor. Bu yasaklar konuşulurken farklı bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Sanki bu Kürtlere karşı ortaya konan bir devlet politikası değilmiş de Valilerin vicdanına, öngörülerine veya kültürel bakış açılarına kalmış bir yasak olarak algılanıyor. Yine sanki bir Vali keyfi davranarak böyle bir yasak kararı alıyormuş gibi bir durum var ortada. Aksine bu kararlar keyfilikten değil hükümetin Kürtlere yönelik bir politikasının sonucudur. Bu aynı zamanda iktidarın 2014 yılındaki 'Çöktürme Planı' ile devreye koyduğu bir konsept. Bu konsept ise Kürtler ve muhaliflerin tüm haklarının ellerinden alınmasıdır. Bu plan iktidarın devletin tüm baskı organlarını kullanarak kültürel, ekonomik ve sosyal bir soykırımı uygulamaya koymasıdır" dedi.

'BU KEYFİ BİR YASAKLAMA DEĞİL BİR İKTİDAR KONSEPTİDİR'

Yıllardır en basit hak aramanın bile devlet tarafından baskılandığını söyleyen Sarısaç, "İktidarlar Kürtleri sanki buranın kadim halkı olarak değil, her an her şeyi uygulayabilecekleri bir halk olarak görüyor. Yani seçim mitinglerinde bile 'defolun Kürdistan'a gidin' söylemi de tam bu durumu özetliyor. Bu söz bile bilinçaltlarında Kürtlere yaklaşımlarını özetliyor. Bu söylemler; 'sadece biz istersek siz burada yaşayabilirsiniz' gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu durumu da günlük yaşamımızın her anına sirayet ettirecek şekilde yapmaya devam ediyorlar. İşte bu yasaklar da bu durumun bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.

Özellikle Kürt kültürü ve diline yasak uygulandığını ifade eden Sarısaç, uygulamanın hükümet konseptti olduğunu söyledi.

Sarısaç, “Durum sadece Mem Ararat'ın verdiği konserle ilgili değil ki, kentte her türlü etkinlik yasaklanıyor. Ancak özellikle yasaklanan etkinliklerin Kürtçe olması dikkat çekicidir. Anayasa'da da yasalarda da insanların gösteri ve yürüyüş haklarını izin almadan da yapabilecekleri güvence altına alınmıştır. OHAL'den sonra çıkarılan ve valilere bu yetkileri veren tüm kanunlar anayasaya göre aykırıdır. Van'da OHAL'den sonra üç vali değişti, yine resmi olarak OHAL kalktı ama uygulama değişmedi. Her gelen Vali aldığı yetkiyi Kürtlerin etkinliklerine karşı istedikleri şekilde uyguladılar. Bu durumu sadece keyfilik olarak görseydik bunu Valinin kişiliğine, vicdanına veya nereli olduğuna falan bağlayabilirdik ama bu keyfilikten çok öte bir konsepttir" dedi.

SADECE AKP'LİYE YASAK YOK!

Bölge kentlerinde AKP'lilerin istedikleri gibi ve istedikleri etkinliği yaptığına dikkati çeken Sarısaç, konuşmasına şöyle devam etti:

"Ama bize gelince en ufak bir konser, siyasal etkinlik ya da bir hak arayışı yasaklanabiliyor. Yani bu kentteki insanlar ne kültürel ne siyasal anlamda kendisini ifade edemeyeceği bir duruma sokuluyor. Bu yasaklar kesinlikle iktidarın Kürtlere yönelik tutum ve siyasetinin bir parçasıdır. Bu kentte 15 Temmuz etkinliklerinden tutun İslami ve AKP'ye yakın çevrelerin tamamı istedikleri gibi etkinliklerini yapabiliyor ama halkın büyük çoğunluğunun destek verdiği bir partinin birçok etkinliğine izin verilmiyor. Bunu hangi hukukla açıklayacağız?

AKP'liler için güvenlik sorunu olmuyor da neden AKP lehine bir söz söyleyecek herkes için güvenlik sorunu öne atılıyor?  Çünkü AKP, sokağa hak arayışı çıkan herkesi kendisine düşman olarak görüp düşman hukuku uyguluyor ve hak talebinde bulunanlar şiddetle bastırılıyor. Bu kentte emeği sömürülen 3 işçi sokağa çıkıp hakkını arasın polis direk o işçileri ters kelepçeleyerek gözaltına alır hatta tutuklamaya kadar da işi götürebilir. Bu durumun en somut örneği kentteki polislerin Beyaz Tülbentlilere yönelik tutumudur. Annelerin en demokratik haklarını kullanmak isterken nasıl polis şiddetine maruz kaldıklarını hepimiz tanık olduk. Annelere yapılanlar sadece Kürtler ve muhaliflere yönelik değil insanlık dışı bir durumdu."

'YASAKLAR SADECE HDP'LİLERİN SORUNU DEĞİL'

İktidarın Kürtleri tehlikeli bir düşman göstererek ve bu düşmanla mücadele ettiğini söyleyerek tüm ahlaksızlıklarını ve yolsuzluklarını meşrulaştırmaya, örtmeye çalıştığını ifade eden Sarısaç, şöyle devam etti:

"Yoksa Van'da Mem Ararat'ın konser vermesinin kent için nasıl bir tehlike oluşturacağını merak ediyorum. Ya da kentteki sivil toplum örgütlerinin yaptığı herhangi bir açıklama bu kent için nasıl bir tehlike oluşturur? Bingöl Solhanlı olan Van Valisinin özellikle Kürtçeye olan düşmanlığını merak ediyor insan. Neden Kürtçe olan ya da Kürt kültürünü barındıran her etkinliğe karşı böyle yaklaşıyor? Valinin yaptığı bu uygulamaları kendisine sormasını ve bu sorularla yüzleşmesi gerektiğine inanıyorum. Bu uygulamalar sanki sadece HDP'lilerin hayatını etkiliyor gibi bir durum değil. Bu yasaklar kentte yaşayan herkesin yaşamını etkiliyor. Van çok önemli kaynakları olan çok önemli bir kent ancak kentin merkezi olduğu gibi yaylaları da yasaklı. Yine sınır ticareti yapılabilecek bir kentten söz ediyoruz ama maalesef halkımız bundan faydalanmıyor. Bu durum da bu yasakçı zihniyetin bir sonucudur. Yine bu kentin işsizlik durumu zaten ortada. Kentin giderek ağırlaşan ekonomik durumu ve yaşanan sıkıntıların hiçbiri bu yasakları koyanların umurunda bile değil. Halkın, esnafların, odaların ve bu kentte olan tüm sivil toplumun bu durama karşı ses çıkarması gerekiyor. Buradaki sorun sadece HDP'linin sorunu değil ki? Buraya konser için gelen insanların bu kentte yaşayan herkese faydası var. Yine yayla yasaklarının kaldırılması bu kentteki herkesin faydasına ve yararınadır"

'YASAKLARA KARŞI MEŞRU DİRENME HAKKI VAR'

Van'a ekonomik, siyasal ve sosyal anlamda verilen tüm zararın hükümetin politikalarından kaynaklandığını söyleyen Sarısaç, "Buna eğer kentteki ekonomi çevreleri ve STK'lar karşı çıkmıyorsa demek ki onlar da bu yasakların bir parçası. Van halkı özgürlük alanın oluşması ve bu alanın ekonomiye yansımasını istiyorsa bu yasakçı anlayışa tepki göstermesi gerekiyor. Bizim milletvekili olarak dokunmazlığımız olmasına rağmen aynı yasaklar bizim için de uygulanıyor. Biz milletvekilleri bile bir etkinliğe katılamıyor ya da yürüyemiyoruz. Burada cezasızlığa güvenerek tüm haklarımız ayaklar altına alınmaya çalışılıyor. Bir milletvekili bir polis tarafından çok rahatlıkla durdurulup engellenebiliyorsa, hakkını aramak isteyen bir yurttaşa neler yapılmaz? Sonuç olarak bu yasakların kalkması için direnmek şarttır. Yaşanan bunca olumsuzlukların karşısında hepimizin meşru direnme hakkı vardır ve bu hakkı kullandığımızda bu yasaklar bitecektir" diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı