Metin Rhawi 10 bini aşkın Asuri-Süryaninin yaşadığı Stockholm’un Södertälje ilçesinde Belediye Meclis Üyesi. Aynı zamanda yaşlılar bakımından sorumlu kurumda Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (SAP) Grup Başkanlığını yapan Rhawi, önümüzdeki ay yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Södertälje’den SAP’ın milletvekili adayı.

Rhawi, bundan yıllar önce Seyfo soykırımını anlatan bir filmin üzerinde çok büyük etkiler yarattığı için politikaya atılmaya karar verdiğini ve Seyfo başta olmak üzere toplumda var olan adaletsizlikleri ve haksızlıkları Avrupa Parlamentosu’nun gündemine getirmek için milletvekilliğine aday olduğunu söylüyor.

Paskalya’da Asuri-Süryanilerin Süper Ligdeki fotbol takımı Assyriska, Södertälje ilçesindeki kendi sahasında Degerfors’la bir maç maç yaptı. Ligde ikinci sırada bulunan Assyriska adaylığına destek vermek için maçı Rhawi’ye başlattı.

Politikaya atılmadan önce uzun bir süre gazetecilik yapan Rhawi’yle maçın başlamasından önce 99. yıldönümü yaklaşan Seyfo, Süryani ve yabancıların İsveç toplumuna entegrasyonu ve Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki barış sürecini ANF ile konuştu.

SOYKIRIMININ İNKARI TARİHTEN DERS ALINMASINI ENGELLİYOR

Rhawi, Türkiye’de Asuri-Süryani, Kürt, Ermeni, Ezidi, Rumların bir biçimde geçmişte zarar gördüklerini ve hala yaraların sarılmadığını, Türk devletinin geçmişte yaşananların öğrenilmemesi için bir çaba içinde olduğunu söylüyor.

Türkiye devletinin sorumluluğunu üstlenerek geçmişte yapılanları kabul etmesi, bütün halk gruplarının birbirini anlamasına ve saygı göstermesine katkıda bulunması gerektiğini belirten Rhawi, Ermeni, Asuri ve diğer halk gruplarına yönelik soykırımın inkar edilmesinin tarihten ders alınmasını engellediğini, dar görüşlülüğe neden olduğunu belirtiyor, istenmeyen olayların çıkmasına yol açabileceği uyarısında bulunuyor.

Ailesinde soykırım sırasında bir yakınını kaybetmemiş tek bir Asuri-Süryaninin olmadığını hatırlatan Rhawi, kendisinin babasının babasını, babasının kuzenlerini kaybettiğini ve tüm bunları 4 veya 5 yaşlarındayken baba annesinden öğrendiğini söylüyor.

DEDEM HER AKŞAM ACIKLI BİR TÜRKÜ SÖYLER VE AĞLARDI

Dedesinin (Annesinin babasının) her akşam acıklı bir türkü söylediğini ve ağladığını, küçük olduğu için kendisinin ne söylediğini anlayamadığını ama yıllar sonra annesinin kendisine soykırım sırasında yaşanan trajediyi şu cümlelerle anlattığını ifade ediyor.

“Deden soykırım sırasında kaçarken küçük kardeşini taşımaya gücü yetmediği için bırakmak zorunda kalmış. Ondan sonra bir daha kardeşinden haber alamamış. Bundan dolayı çok üzüldüğü için her akşam kardeşi için türkü söyler ve ağlardı.”

Rhawi, Türk devletinin tüm bu olanları neden kabul etmek istemediği sorumuzu “Bunun pek çok nedeni var. Ama duygusal açıdan bakılırsa olanları kabul etmek suç işlendiğini kabul etmektir. Bir kurum, askeri güç veya devletin kendi halkına, savunmasız sivil halka karşı soykırım yaptığını, insanlığa karşı işlenen en büyük bir suç olan soykırımı yaptığını kabul etmesi zordur” diyerek yanıtlıyor.

Soykırımını kabul etmenin siyasi ve ekonomik sonuçları olduğunu, Yahudilere soykırım yaptığını kabul eden Almanya’nın yaptığı gibi Türkiye’nin de soykırımından zarar görenlere tazminat ödemesi, el konulan ev ve toprakların geri vermesi gerektiğini, ancak Türkiye’nin tüm bunları yapmak yerine karanlık geçmişini unutma ve unutturma, soykırımını inkar etmeyi yeğlediğni belirtiyor.

ENTEGRASYONUN SAĞLANABİLMESİ İÇİN GÖÇMENLER POLİTİKA YAPMALI

Adaletsizliklerin sadece Türkiye’de değil, gelişmiş bir ülke olan İsveç’te de değişik biçimlerde kendini gösterdiğini belirten Rhawi, uzun yıllar yaşadığı ve çalıştığı, %40-45’ini göçmenlerin oluşturduğu Södertälje ilçesinden somut örnekler veriyor.

Belediye Meclislerinde ve kurumlarda politik kararların İsveç mentalitesiyle alındığını, bunun bazı yararları olsa da göçmenler tarafından anlaşılamadığını ve ortaya “Biz ve Onlar” diye bir tablonun çıktığını, göçmenlerin dışlanmaya başladıklarını söylüyor.

Süryani gençlerinin, çoğunun akademik eğitim görmesine, Süryanilerin fotbol takımları ve sivil toplum örgütleri olmasına rağmen hala kendi kabuklarını tam anlamıyla kıramadıklarını, entegrasyonun toplumda güçlü olan çoğunluğun güçsüz olan azınlığa gelişmeleri için olanaklar sunması ile kazanabileceğini ifade ediyor.

Entegrasyonun gerçek anlamda sağlanabilmesi için göçmenlerin politik partilere girerek toplumda var olan adaletsizlik ve ayrımcılığa mücadele etmeleri gerektiğini ve kendisinin bu perspektifle siyasete atıldığını söylüyor.

TÜRKİYE’DE KÜRT SORUNU DEĞİL, TÜRK HÜKÜMETİNİN SORUNU VAR

Barış sürecini de değerlendiren Rhawi, Türkiye’de bir Kürt sorunu değil Türk Hükümetinin sorunu olduğunu, sorunun devletin ve hükümetin yaklaşımından kaynaklandığını, Türk Halkının Kürtlerle sorunu olmadığını, Kürt ve Türk Halklarının gündelik yaşamda iç içe geçtiklerini belirtiyor.

Sorunun çözümünün barıştan geçtiğini, Türk devletinin insan kayıplarının önüne geçebilmek için sorumluluğunu üstlenmesi , Kürtler başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halkların, Ermeni, Süryani, Ezidi, Laz, Çerkezlerin en temel insan haklarını kabul etmesi gerektiğini ifade ediyor.

Avrupa Parlamentosu’na seçildiği takdirde Seyfo’nun yanı sıra hangi konuları gündeme getireceği sorusunu “Benim için en önemli sorunların başında insan hakları, Avrupa Birliği’nin Orta-Doğu ülkelerine karşı sorumlulukları geliyor” diyerek yanıtladıktan sonra şunları söylüyor:

“Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Orta-Doğu’da sınırlar cetvelle çizilirken Osmanlı toprakları, Bethnahrin’de yaşayan haklar bölündü ve parçalandı. Avrupa’nın olanlarda büyük sorumluluğu var. Avrupa Birliği dünyada önemli bir aktördür ve geçmişte yol açtığı adaletsizlikleri gidermek için girişimde bulunması ve sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor.” (ANF)