Ercan Jan Aktaş / Demokrat Haber

Türkiye'de "erkeklik" üzerine fazla bir çalışma göremiyoruz. Her ne kadar ataerki/erkekegemen sistem eleştirileri çok yapılsa da, erkeğin "erkek olma" hallerini sorunsallaştırıp buradan doğru söz ve eylem üreten birey ve gruplar çok az.

Özyeğin Üniversitesi, Eleştirel Erkeklik İncelemeleri İnisiyatifi'nin belirli çalışmaları oldu. Vicdani retçiler ve Vicdani Ret Derneği vicdani ret anlatısı yaptıklarında "erkeklik", "erkek olma" halleri üzerine aktarımlarda bulunurlar. Ve zaman zaman da kimi bireysel ve grup çalışmalarında bunun üzerine yeni bir dil kurulmaya çalışıldığını görüyoruz.

İşte bu çalışmalardan birisini konuşmak için sevgili Ufuk Koşar ile söyleşi yaptık…

Sevgili Ufuk, seninle uzun yılları bulan bir ses tanışıklığımız :) var. Bir gün yüz yüze olduğumuzda konuşacak çok şeyler biriktirdik. Şimdi birkaç cümle ile seni okuyucularımıza aktarmak istersem neler söylemek istersin?

Herkes İçin Ruh Sağlığı Derneği toplumsal cinsiyet birim koordinatörü ve psikoloji son sınıf öğrencisiyim. Bir süredir sivil toplum çalışmalarıyla ilgileniyorum. Toplumsal ruh sağlığı ve sosyal politika içerisinde önleyici ruh sağlığı uygulamaları ilerlemek istediğim bir alan. Bu sebeple de eleştirel erkeklik, ayrımcılık, kişiliğin gelişimi ile ilgili çalışmalar içindeyim.

Herkes İçin Ruh Sağlığı Derneği'ni biraz anlatır mısınız? Ne amaçla ne zaman kuruldu? Şimdiye kadar neler yaptınız?

2017 yılında ulusal ve uluslararası alanda, ruh sağlığı politikalarının geliştirilmesinde yaptırımı olan bir dernek olmak ve toplumdaki her bireyin, ruh sağlığı hizmetlerinden fırsat eşitliği çerçevesinde yararlanabilmesini sağlamak hedefiyle kuruldu. Zaten ilk yaptığımız projelerden biri de bu yüzden koruyucu ruh sağlığı projesiydi. İzmir'de çeşitli mahallerde koruyucu ruh sağlığına dair yetişkinlere seminerler ve çocuklar için de dışavurumcu sanat terapisi teknikleri ile etkinlikler içeren Koruyucu Ruh Sağlığı projesiydi. Üyeleri ruh sağlığı alanında çalışanlar ve bölümlerinde öğrenim gören öğrencilerdi.

Eleştirel Erkeklik Destekleyici Grup Çalışması fikri nasıl gelişti, neden yapıldı?

8 Mart yürüyüşünde, alanda vs. erkekler olmalı/olmamalı tartışmalarını merak ederdim. Alanda olmak isteyen erkeklere yönelik nedense içime sinmeyen bir şey vardı. Sonradan ifadeleri inceleyince fark ettim ki aslında 8 Mart'ta erkekler iki sebepten ötürü alanda olmak istiyordu: Birincisi kadınlara "destek" olmak, ikincisi ise kendilerini "aklamak". Aslında her ikisi de psikoloji literatürü açısından bakarsak kurban-suçlayıcı-kurtarıcıdan oluşan drama üçgeninin dışındaki bir pozisyon da değildi. Erkekler kendilerini hala toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin dışında görüyor, ataerkil düzenin onlara neler yaşattığının farkına varmıyor, bir "kurtarıcı" maskesine bürünüyordu. Bunun bir hata olduğunu düşünmekteydim, çünkü kurtarıcı oldukları noktada kadınları da kurban pozisyonuna sokmakta ve gene güçsüz görmekteydiler. Bu sebeple çözümün de erkeklerin kendilerinin ataerkiden ne kadar zarar gördüğünü fark etmeye yönelik bir yolu açıp, toplumsal cinsiyet mücadelesinde erkekleri bir özne haline getirmek olduğunu düşündüm.

Bu konuda bana ilk cesaret veren ve ilk grup çalışmamı destekleyen kişi Atılım Üniversitesi'nden Aslı Şimşek'ti. Ben Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde staj yaparken -o zaman destekleyici grup çalışması değil kendine yardım grubu formatında hazırlamıştım çalışmayı- bu teklif gelmişti ve çalışmayı yaptım. Daha sonra İzmir'e yerleştiğimde Herkes İçin Ruh Sağlığı Derneği'nde bu çalışmaya devam ettim ve bu sefer daha yapılandırılmış bir şekilde süpervizyon eşliğinde yürüttüm grubu. Bu grup çalışmasının sebebi de şu ki erkeklik çalışmalarının akademik araştırma veya kısa bilgilendirme atölyeleri şeklinde düzenlenmesiydi. Bilgilendirmenin yanında bir de uygulamanın, duygu odaklı paylaşımların gerekli olduğunu ve grup deneyimi içinde bu toplumsal erkeklik dışı bir deneyimin yaşantılanması gerektiğini düşündüm.

“BİR ERKEK BANA GÖRE HİÇBİR ZAMAN ÇOCUK OLAMAZ”

Türkiye'de erkek olma her zaman özendirilen, şanslı pozisyonda olduğu düşünülen bir durum. Fakat siz başka bir yerden bakıyorsunuz. Erkekliğin baskısını üzerinde hissetmek nasıl bir şeydir? Buna dair neler söylemek istersin?

Bir kadının yaşam öyküsünde (Tamamen toplumsal normların dilinden anlatıyorum) kız çocuğu olduğu bir dönem de vardır. Ancak oğlan çocuğu doğduğu andan itibaren toplum nezdinde erkektir. Çocukluğunu yaşamasına olabildiğince az izin verilir. Daima erkek gibi davranmak, asla ağlamamak, duygularını belli etmemek, naif olmamak zorundadır. Yani bir erkek bana göre hiçbir zaman çocuk olamaz. Çünkü daima erkek olma zorunluluklarının baskısı üzerinde bulunmaktadır. Bu süreç ise birey için son derece yaralayıcıdır. Çünkü toplum senin ihtiyaçlarının önüne kendi beklentilerini koyar. Senin ihtiyacın ağlamakken toplum senden erkek olduğun için öfke ve güç görmek ister. Bu yolla da git gide kişi kendine yabancılaşır. Winnicott'un deyimi ile sahte benlik ortaya çıkar. Bu sahte benlik o kadar bize gerçek kendimizi unutturur ki artık bir yerden sonra bizden geriye de pek bir şey kalmamıştır. Toplum bir erkekten, kendi olmasından önce bir erkek olmasını ister. Bir yanda otantik kendiliği varken öte yanda toplumun beklediği erkek figürü vardır. Kişinin maskesi bu hegemonik erkeğe ne kadar yakınsa toplum onu o kadar kucaklar, maske ne kadar benliğe yabancıysa birey o kadar acı çeker.

“TOPLUM BİZİ ONAYLASIN DİYE BENLİĞİMİZE ACI ÇEKTİREBİLİYORUZ”

Bu grup çalışmasına başlayan bireyler başlarken ve tamamlandığında kendilerinden hareketle fark ettikleri yeni şeyler oldu mu? Kendilerine dair bir dönüşümden bahsedebilir miyiz? Sen kendi açından bu konuya dair neler söylemek istersin?

Olduğunu ifade ettiler. Zaten bunu son oturumda "Buradan size ne kaldı?" başlığında ele almıştık. Raporun sonunda da ifadeleri bulunmakta. Erkeklik kişiliğimizin bir yönü, ancak Jung'un teorisine göre zaten hepimizin içinde eril ve dişil arketipler var. Mutluluk, bütünlüğü yakalamakla gerçekleşiyor. Bütünlük ise kendini keşfetmekle mümkün. Bu grup çalışması süresince umarım ki katılımcıların kendilerinden bir parçayı daha keşfetmesinde ve onu kabul etmesinde bir etkim oldu. Örneğin hegemonik erkekliğin bize sunduğunun dışındaki bir anlayışı da grup içinde deneyimlemek ve başkalarından destek görmek, yalnız olmadığını bilmek önemli bir kazanımdı. Burada grup deneyimini önemsememin de bir sebebi buydu. Bizler homo sapiens olarak teması, bağlanmayı, destek görmeyi önemseriz. Çünkü bizi hayatta tutan sosyal yeteneklerimiz olmuş. İnsanın yapısında fark edilme, kabul görme, onaylanma gibi ihtiyaçlar da var bu sebeple. Toplum bizi onaylasın diye de bazen bu yüzden benliğimize acı çektirebiliyoruz. Grup yaşantısında ise kişi kendi olarak onaylanmayı yaşadığında dönüşümler başlıyor. Grup üyelerinin kendi ifadeleri ile kazanımlarını rapordan da okuyabileceğiniz için burada değinmeyeceğim. Onların sözcükleri kendileri dokunsun size.

Bu çalışma tamamlandı mı? Tamamlandı diyemiyorsak aklında neler var, neler tartışılabilir?

Bu çalışmanın ilk oturumu tamamlandı. Yeni katılımcılarla yeni bir grup başlayacak. Amacım bu grupları devam ettirip yeni raporlar yayınlamak ve bu grup deneyimini başka insanlara ulaştırarak yaygınlaştırmak. Şuan için kapalı grup formatında maksimum 12 kişi ile yapıyorum. Ancak belki ileride, toplumsal koşullara ve benim imkanlarıma bağlı olarak- açık grup formatında ve çok daha uzun süreli yapabilirim.

Bunun için gönüllü süpervizöre ihtiyaç duyuyor ve arıyorum. Belki birinden yardım gelir…

Çok teşekkür ediyorum Ufuk. Dilerim böylesi çalışmalar çoğalır.

Ben teşekkür ederim.