Özgür Gündem’den Sedat Yılmaz’ın sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK sonuç bildirgesi vesilesiyle gündeme dair açıklamalarda bulundu. 

Demirtaş, 'özyönetim' konusunda nihayi hedefleri için "Biz özyönetim mevzusunun barikat-hendek meselesinden, şiddet sarmalından çıkmasını, demokratik siyasal, kültürel, ekonomik yaşamın inşasına dönüşmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.

Savaşın tekrar başlamasıyla, HDP'ye getirilen 'Türkiyelileşmekten vazgeçtiler' eleştirilerine dair de Demirtaş "Türkiye'nin batısı Kürtleri, haklarını olduğu gibi ve mevcut durumuyla kabul ederse HDP o zaman kolayca Türkiyelileşmiş olur. Bazıları hayal kırıklığı yaşadıklarını söylüyorlar ama biz kimseye Kürtleri getirip AKP'yi kurbanlık koyun olarak teslim edeceğiz demedik" ifadesinde bulundu.

Demirtaş'ın söyleşisi şöyle: 

DTK Kongresi Kürt sorununun çözümüne ilişkin net ifadeler ortaya koyarak yoğun bir tartışma başlattı. Bu süreci nasıl anlamak gerekiyor?

AMED - Sadece Kürt sorununun çözümü değil, Türkiye'deki genel demokrasi sorununa dair de çok net bir öneri yapıldı aslında. Daha önce ilan edilmiş bir siyasi tutumun içinin doldurulması, çerçevesinin netleştirilmesi açısından çok önemlidir. Türk devleti, kuruluşundan bu yana merkezi, ulus ve etnisiteye dayalı katı bir devlet modelini benimsedi. Ama artık bu rejimle Türkiye demokrasiye doğru ilerleyemez. 14 yıllık AKP iktidarı da kendine bir güç, egemenlik alanı yarattı. Türkiye toplumunun değişme potansiyelini kendi lehine kullanmak istiyor. Diktatörlük peşindeler, bir güçleri var ve bunu başarmak istiyorlar. Fakat önlerinde büyük bir engel var: Kürt Özgürlük Hareketi. Sayın Öcalan çok büyük bir sabırla, devleti ve Erdoğan'ı demokrasi çizgisine çekmeye çalıştı. Fakat Erdoğan bütün bunları anlamak yerine Kürt hareketini bir basamak olarak kullanarak diktatörlüğe doğru adım atmak istedi. DTK'nin ilan ettiği deklarasyon tam da Erdoğan'ın kafasındaki Türk devlet yapılanmasına alternatif demokratik ulus, konfederel örgütlenme ve özerkliğe dayalı devlet modelinin çerçevesini çiziyor. Bir ideolojik duruştur. Kürtlerin gelecek yüzyılla özelikle Türkiye'ye nasıl baktıklarına dair ideolojik çerçeve çiziyor. Bizler artık bütün yapılarımızla, kurum ve kuruluşlarımızla özerkliği inşa etmek, defacto olarak demokrasiyi hayata geçirmekle karşı karşıyayız.

Pratik adımlardan bahsetmeniz mümkün mü?

Alternatif model için artık eğitim kurumlarının öncülük yapması gerekiyor. Yerel yönetimlerin gerekirse belediye meclis kararıyla, anaokulundan yüksek okula kadar hepsini açabilmesi lazım. Bunların mutlaka pilot uygulamaları hayata geçirilmeli. Ayrıca anadillerin resmi dil statüsünde korunabilmesi, yerel meclis veya halk meclisi kararıyla alınabilir. Halka imkanlar dahilinde parasız sağlık hizmeti sunulması lazım. Çiftçinin, esnafın, işçilerin, işsizlerin yaşadığı sorunlar var. Bunlara çözüm için kent meclisleri, köy komünleri, işçi meclisleri, kooperatifler olabilir. Eğer devlet gerçekten demokrasiye saygılıysa, bütün bu meşru, yasal uygulamalara saygı göstermesi lazım. Yok saldırırsa halk bulunduğu her yerde kazanımlarını korumak adına demokrasi çerçevesinde savunabilir. Biz özyönetim mevzusunun barikat-hendek meselesinden, şiddet sarmalından çıkmasını, demokratik siyasal, kültürel, ekonomik yaşamın inşasına dönüşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bizim anlayışımız budur.

Bundan böyle eğer olacaksa çağrıcı taraf AKP olmalı...

Diyalog ve müzakereyi bitiren Kürtler değil, AKP'dir. Sizinle diyalog kurmak istemeyen, üstüne hakaret eden, yetmezmiş gibi tankla, topla ev ev temizleyeceğim diyen bir anlayışa ısrarla "hayır gel biz görüşeceğiz" demenin anlamı yok. Müzakere kapısı her zaman açık kalsın. Fakat karşımızdakilerin vicdanına güvenmek Kürtler açısından tam bir saflık, tehlike ve tuzak olur. Kürtler bir yandan diyalog ve müzakereyi seçenek olarak masada tutarken, diğer yandan demokrasiyi yerelde geliştirecek inşa çalışmaları yapmalıdır. Yoksa tarihsel fırsatlar kaçıyor, kaçacak. AKP ve devlet "evet, gelin bu çerçevede, yeniden bir müzakere yapalım" derse Kürtler buna kapalı olmayacaktır. Ama eskisi gibi değil, ciddi bir müzakere...

İşlerin bu boyuta gelmesinde Kürt siyasetinin de eksikleri var mı?

Bu konuda eksikliklerimiz, yetmezliklerimiz olmuştur. Sadece HDP'nin değil, Kürt hareketinin bütün bileşenlerinin özeleştirel yaklaşması lazım. Ortadoğu'da, dünyada bütün siyasi dengeleri etkileyip, belirleyebilecek bir güce sahip olmuş bir hareketin siyasi hamlelerini daha sağlıklı, öngörülebilir ve detaylarıyla planlaması gerekiyor. Bu konuda eksiklikler olmuştur ama giderek bir toparlama ve eksikliklerini kendi içinde tamamlayan bir süreçte yaşıyoruz.

Bir Türk, ‘Benim bu özerklikten çıkarım nedir’ diye sorsa...

Birincisi Kürtlerin kendi haklarını kazanması için illaki benzer bir çerçevede Türklerin de çıkarı olması gerekmiyor. Kardeş halk dediğiniz halkın hakkının teslim edilmesi başlı başına bir "çıkar"dır zaten. Sonuçta Kürtler kaybettikleri, gasp edilen haklarını elde etmek istiyor.  İkincisi, bununla birlikte; demokratik özerklik ve bunun etrafında yürüyen mücadele bütün Türkiye'ye, etnik kimlik ve inançlara aynı anda kazandıran bir modeldir. Bu model, sadece Kürtlere ve Kürdistan coğrafyasına özgü bir model değil. Herkese yararı var. Ötesi Türkiye'yi bir iç savaştan kurtaracak, felaketten kurtaracak bir önermeyi yapıyor Kürtler. Milliyetçi bir akım olarak davransaydı, Türkiye'yi çok büyük bir iç savaşa sürükleyip, Suriye ve Irak'tan daha kötü bir tablo ortaya çıkarabilirdi. Kürt hareketi bunu yapmıyor. Bir etnik, mezhep savaşı yürütmüyor. Bütün ırkçı saldırılara rağmen milliyetçi savrulma yaşamıyor. Bir Türk bütün bunlara bakarak "evet benim bundan kazancım var" diyebilir. Bir de şöyle bir şey var tabii; devletin Kürtleri asimile etme, katletme, inkar etme ve sömürme yükünden Türkler  kurtulacak. Yani bunca yıldır Devletin günahına ortak olmaktan kurtulacaklar. Ve elbette bölünme korkuları ve kaygıları da ortadan kalkacak, bir arada yaşama imkânları her zamankinden fazla artmış olacaktır.


Demokratik Özerkliği nasıl bir kampanya ile yürütmeyi düşünüyorsunuz?

Hükümet ve devlet çevrelerinin daha ilk andan itibaren özerklik çerçevesi teklifini bölücülük, terörizm, hainlik olarak nitelemesi tesadüf değildir. Çünkü diktatörlüğe karşı tek panzehir şu anda bizim ortaya koyduğumuz demokratik alternatif olan özerkliktir. Bu nedenle önümüzdeki dönem özellikle meselenin şiddet alanı dışına çıkarılarak siyasi zemine çekilmesi için herkesin katkısını bekliyoruz. Demokratik özerkliğin paneller, çalıştaylar, mitingler, basın buluşmaları, diplomatik temaslar, halk toplantıları ile her yerde çok iyi anlatılması gerekiyor. Hükümet/Devlet çevrelerinin kirli propaganda ve saldırılarına karşı özerkliği doğru bir çerçevede öğrenip öğretmek ve her yerde sahiplenmek gereklidir.

CHP'nin tutumunu nasıl görüyorsunuz?

Son yıllarda kendi içinde bir tartışma süreci ile kabuğunu kırma arayışı içerisindedir. Buna saygı duyuyoruz. Fakat Kürt sorunu başta olmak üzere, Alevi sorunu, emek, kadın gibi temel sorunlar gündeme geldiğinde eski reflekslerinden sıyrılamıyor. Batmış bir gemiyi hala kurtarmaya çalışıyor. Yeni bir gemi inşası gerekiyor ve bu gemi Türkiye'deki, Ortadoğu'daki bütün dalgalara dirençli olacaksa, cesur yaklaşımlar gerekiyor. CHP örneğin Anayasa'nın ilk 4 maddesini tartıştırmam diyor. Darbeci bir generalin yaptığı Anayasa'nın ilk 4 dört maddesi demokrasiye ve Türkiye'nin gerçekliğine daha uygun bir şekilde düzenlense kime zararı olabilir ki? Haşa, sanki Allah'ın emridir. Bu tabular kırılmadıkça CHP sadece çatlamış kabukla kalacak.

Hükümetten gelen ilk tepkileri nasıl karşılıyorsunuz?

İktidarın iki gündür vermiş olduğu cevaplar belli. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı'nın açıklaması da aslında o "Çökertme planı" olarak hazırlanan planın kapsamlı bir şekilde süreceğini gösteren açıklamalardı. Bu iş nereye varır, kestirmek zor. Fakat Kürt halkının kararlı olması lazım. Biz tümüyle sorunun diyalog içerisinde çözülmesi yönünde siyasi karakterimizi koruyacağız.

"HDP projesi çöktü" tezi çok dillendiriliyor. "İhanet etiler" diyenler var. Ne diyorsunuz?

Bizim öyle gizli saklı bir hedefimiz yoktu. Aynen şunu söyledik: Türkiyelileşmek Türkleşmek değil, Türkiyelileşmek diğer partilere benzemek de değil. Türkiye çok renkli, çok kimlikli, çok dilli, ve çok kültürlü bir ülkedir. Türkiyelileşmek de partiyi buna uygun hale getirmektir. AKP, MHP ve bir kısım pişman aydın HDP'den beklediği şey Kürtleri Ankara'daki Türkleştirme politikasına teslim etmemizdi herhalde. Burada sorun Kürtlerden kaynaklı değil, sorun Türkiye'nin batısından kaynaklı. Türkiye'nin batısı Kürtleri, haklarını olduğu gibi ve mevcut durumuyla kabul ederse HDP o zaman kolayca Türkiyelileşmiş olur. Kürtler Türkiye'ye veya Türklere ait olan hiçbir şeyi inkâr etmiyor, itiraz etmiyorlar; asıl Türkiye'nin batısı Kürtlere ait ne varsa hepsini inkâr ediyor veya itiraz ediyor. Düzeltilmesi gereken şey, Kürtler değildir; hatalı devlet politikaları ile yanlışlar üzerine oturtulmuş Batının algısıdır. Bazıları hayal kırıklığı yaşadıklarını söylüyorlar ama biz kimseye Kürtleri getirip AKP'yi kurbanlık koyun olarak teslim edeceğiz demedik. Diyalog ve müzakere çağrılarımıza gece gündüz hakaretle, ağır saldırılarla cevap veren ve bizi temizlemekten söz edenlere karşı biat edecek değildik. Biz halkımızla birlikte bir direniş, mücadele yürütüyoruz. Gelin hep beraber özgürlük için HDP'de mücadele edelim dedik. Gidip Saray'ın önünde mum yakıp diz çöküp yalvarsanız da gazabından kurtulamayacaksınız. Bari dik durun. Biz HDP olarak boyun eğmeyiz. Siz de dik durun onurunuzla yaşayın. Siz korkuyorsunuz diye bize de teslim olmayı önermeyin.

Daha önce AKP ile 3 kez görüşme talebiniz olduğunu söylediniz...

7 Haziran seçiminden hemen sonra 2 defa, 1 Kasım seçiminden hemen sonra da 1 defa olmak üzere, ben Cumhurbaşkanı ve Hükümete diyalog ve müzakere ile ilgili niyetimize dair net mesajlar ilettim. Hiçbir olumlu geri dönüş olmadı.

Şahsınıza yönelik çok fazla hakaret, tehdit var. Daha önce iyi bir Demirtaş vardı, şimdi niye kötü oldu!?

Hükümetin yılda 4 defa şahin- güvercin listesi güncelleniyor. Bazen şahin oluyoruz, bazen güvercin. Bu hükümetin bölüp-parçalama, içeriden tartıştırma yaratma politikasıydı. Hiçbiri tutmadı ve boşa çıktı. Mesela benim Cumhurbaşkanı adayı olmamam için çok uğraştılar. Kulis yaptılar, engelleme çıkarmaya çalıştılar, adam gönderdiler, girmemem için. Hatta Sayın Öcalan üzerinden bir engelleme yaratmaya çalıştılar. Mesela birini bana gönderdiler ve "Kampanyaya neden bu kadar yükleniyorsun, Erdoğan'ın ikinci tura kalması iyi mi olur, bu işten zararlı çıkarsınız" dediler. Bizim de derdimiz Erdoğan’ın şahsı filan değil değil kendi çizgimizi Türkiye'de tanıtmaya, anlatmaya çalışıyoruz ve alabileceğimiz en yüksek oyu almaya çalışıyoruz dedik. O günden bugüne hiç ara vermediler. Adalet Bakanı'nın doğrudan şahsımı hedef alarak açıklama yapması gösteriyor ki, dokunulmazlık ve fiziki saldırı dahil her türlü karar alınmış. Bunlar adım adım hayata geçirilecektir. Kürtler önümüzdeki dönem artık her şeye hazır olmalıdır. Süreç nasıl ilerlerse ilerlesin, hangi zorluklar karşımıza çıkarsa çıksın Kürtler bu tarihi süreci kaçırmamalı. Şunun bunun lafına bakmadan kendi öncülerinin, önderliğin, siyasi hareketin öncülüğünde kararlı, disiplinli bir şekilde yürümelidirler. Devlet bizi iyi tanımıyor. Nasıl direnişçi, örgütlü, disiplinli bir yapı olduğumuzu farkında bile değiller.

Durum nereye gidiyor şimdi?

Kapsamlı bir savaş konsepti yürüyor. Askeri olarak da sonuç alamıyorlar Kürtlerin hepsini katledip teslim alacağız şeklindeki kahramanlık gösterisi şu an Amed'in, Cizre'nin direniş duvarlarına çarpmış durumda. Bunun içinden nasıl çıkacaklarını tartışıyorlar. O çok övündükleri şiddet organizasyonu çaresiz durumda. Bunu nasıl bir Pirus Zaferi'ne dönüştürürüz diye tartışıyorlar.

Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi halkına bir mesajınız var mı?

Ne söylesek azdır. Kelimelerin çok çaresiz kaldığı günlerden geçiyoruz. Bütün dünyanın sessizliği, suskunluğuna rağmen çok kahramanca direniyorlar. Bebekler öldürülüyor, cenazelerin sokak ortasında çürümesini dayatıyorlar, ekmeksiz susuz bırakmaya çalışıyorlar. Ama bu halk boyun eğmiyor bu zalimce uygulamalara. Yarın Kürt halkının tarihi yazıldığında bugünler çok özel olarak tarihe not düşülecektir. Cizre, Sur, Silvan, Nusaybin, Gever, Kerboran, Derik, Silopi, Şırnak... Gerçekten tarih yazıyorlar. Hiçbiri boşuna değil. Herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Önümüzdeki günlerde sahiplenme daha da artacak. Fakat onlar şu anda direniyor olmakla zalimin yenilgisini hızlandırıyorlar. Bu inançla direnen herkese selamlarımızı iletiyoruz. Başta her yerde direnen halklarımızın yiğit evlatları olmak üzere; zindanda, barikatta, alanda, meydanda, okulda, işyerinde, fabrikada,  her yerde direnen kardeşlerime 2016 yılı özgürlük getirsin. Halkımız artık 2016 yılını bir çözüm yılı olarak karşılasın istiyoruz. Halkımızın yeni yılını kutluyor, barış dolu, şiddetsiz yarınlar diliyorum.

İMRALI'DA VE HER YERDE DİRENİŞ
Sayın Öcalan’a uygulanan tecridi şantaj unsuru haline getirdiler. Hükümet yetkilileri “Öcalan’ı diri diri İmralı’ya gömdüler” derken aslında kendi niyetlerini ortaya koyuyorlar. 5 Nisan’dan bu yana Sayın Öcalan ile görüşmenin yapılmamış olması şunu teyit ediyor: Sayın Öcalan AKP’nin politikası ve çizgisine dair çok net karşı duruş içindedir. Bu nedenle kendisine tecrit uygulanıyor. İşlerine yarayabilecek tek bir cümle oradan çıkarabilseler, heyet üstüne heyet gönderirler. Ama bunların hiçbiri para etmiyor. Sayın Öcalan orada bir direniş gösteriyor, Kürt hareketi de dışarıda...

BİR DAHA ASLA
Roboski Katliamı’ndan birkaç saat sonra oradaydım. Cenazeler, hastanede battaniyelere, iplere sarılı... Hepsi mazot kokuyordu, yanık kokuyordu. Gencecik çocuklar, küçük çocuklar. Hepsinin yüzüne bakmaya çalıştım, odaların hepsini tek tek gezdim. O zaman şunu hissettiğimi hatırlıyorum: Bu kadar sahipsiz olmamalı bizim çocuklarımız, bu kadar kolay olmamalı. Cenazelerin etrafında leş kargaları gibi duruyorlardı. Ölümüzün bile o kadar hakarete uğraması bizim suçumuzdur, Kürt siyasetçilerinin suçudur. Bunu hiç haketmiyor insanlarımız. Öfke değil bu, utanç. Kendi adıma bu bizim utancımızdır. Bu utancımızı gidermek için mücadele ediyoruz.