Başbakanın rektörlerle yaptığı toplantıyı protesto etmek isteyen öğrencilere polisin vahşi saldırısı (müdahalesi değil saldırısı) üstüne yazılmayan, söylenmeyen, gösterilmeyen kalmadı diye düşünüyor; “Ben eksik kalsam da olur” diyordum. Gêl gör ki dün YÖK başkanından polis şefine, ondan Başbakan’a kadar devletin tepesinde yeralmış (Ya da: Yer kapmış) zatlar birbiri ardına konuştu, birbiri ardına, duyana “Acaba yanlış mı duydum” dedirtecek inciler, cevherler yumurtladılar. 

Alın YÖK Başkanını. “Evet, polis biraz fazla şiddet kullandı” buyurdu. Ama ardından “Ama öğrenciler de...” diye devam eden teraneye geçti. Bütün üniversitelerin başındaki (Yoksa “tepesindeki” mi demeliydim?)  adama sormazlar mı: Kullanılan şiddeti hangi teraziyle ölçtünüz  de o şiddete “biraz” nitelemesini münasip gördünüz ? Ve soruya soru ekleyip yine sormazlar mı adama: Peki, polisin “biraz şiddet” ya da  “birçok şiddet” ya da sadece “şiddet” kullanması sizce doğru, savunulur bir tutum mudur? 

Başbakan, “Benim gibi bir başbakan nasıl olur da protesto edilir” dedirtecek bir şaşkınlık ve öfke içindeydi. Şimdi ona dönüp “Sizin gibi bir başbakan, o başbakanın başında olduğu hükümet, o hükümetin damgasını vurduğu YÖK protesto edilmez de ne yapılır” diye sorsam haksız mı olurum? 

Üniformalı bir devlet görevlisi ise hepsinin üstüne tüy dikti. Manisa ve İzmir sabıkalısı İstanbul polis şefi, “Polis kanun dışı davrananlara müdahale eder. Bu onun vazifesidir” buyurdu. Zorbalığın adını müdahale olarak koydu... 

Hükümet ve devlet katından gelen başka inciler (Bu gün bir türlü ayar tutturamıyorum. İnciler yerine herzeler desem daha mı münasipti acep?) de var. Ama bu kadarı yeter. 


*    *    * 


Şimdi biraz demokrasi, biraz hukuk dersi verelim. 

Sakın “Ders vermek sana mı düştü” demeyin. Evet bana (da) düştü. Ben gazeteciyim ama önce yurttaşım.  Beni yönetmek iddiasıyla işbaşına gelenler eğer hukuktan sapıyor, demokrasiyi sakatlıyorsa onlara gerektiğinde ders vermek yurttaş olarak benim görevimdir, sorumluluğumdur ve anamın ak sütü kadar helal hakkımdır... 

Devletin tanımlarından biri de “Devlet toplumda ‘şiddet kullanma tekeli’ni elinde tutan güçtür (erktir)” der. 

Buradaki şiddet kullanma tekeli yasalara karşı zor kullanarak direnenleri etkisiz hale getirmek anlamındadır. 

Yoksa zor kullanarak yasadışına düşecekleri henüz belli olmayan, demokratik bir protesto için İstanbul’a gelen öğrencileri otoyolda durdurup, vahşi olarak tanımlanması bile hafif kaçacak bir şiddet kullanarak İstanbul’a girmelerini engellemek hakkı değildir.  

Bu biiiir. 

Dolmabahçe’de toplanıp  Başbakanın rektörlerle lyaptığı toplantıyı protesto etmek isteyen öğrenciler şiddete başvurmadıkça (Son olayda öğrencilerin şiddet kullanmaya fırsatları da olmadan polisin saldırdığını gözardı etmeyin) polisin yapabileceğinin hukuksal sınırı engellemekten ibarettir ve “engelleme” coplarla, bir “Allah Allah” haykırışları eksik saldırı hiç değildir. Engellemenin  şiddeti en aza indirgeyen bir kaç yöntemi var ve bu yöntem için polis akedemisinde eğitim görmeye filan da ihtiyaç yok. 

Bu da ikiii... 

(Parantez aç: Son paragrafı masabaşından ahkâm kesmecesine yazmıyorum.  12 yıllık siyasal göçmenliğim sırasında en az altı kez, Berlin’de 1 Mayıslar izledim. Ünlü “Kara Blok” anarşistleri bütün bir yıl o güne hazırlanır ve 1 Mayıs’ı  “işçinin, emekçinin bayramı” olarak değil, “polisle döğüşme bayramı” olarak kavrarlar. Günler öncesinden duvarlara “Bir kaldırım taşı sök ve nerede bir polis gördüysen kafasına indir” diye yazarlar. Böylesi grupları, iyi eğitilmiş, deney biriktirmiş Berlin polisi su fışkırtarak, polis panzerlerinden duvarlar örerek göğüslemeye çalışır. Arada öfkesine kapılıp coplu şiddet kullanan polisler için Alman Polis Sendikasının “Mesleğimiz öfke değil sükunet ve sabır gerektir” yollu eleştirel bildirilerini defalarca okumuşluğum var. Parantezi kapat). 

*    *    * 

Sözün özü: Polis yasadışına çıkanları dövmez, dövemez sadece yakalar ve savcının önüne diker. Görevi bununla sınırlıdır ve burada biter. 

Öğrencilerin YÖK protestosu sırasında tanık olduklarımız polisin zor kullanması değil devletin zorbalığıdır. 

“Behey Aydın Engin Yunanistan’da, Fransa’da, İspanya’da, Güney Kore’de, Japonya’da olup bitenleri televizyonlardan izlemedik mi ? Polis oralarda nasıl davranıyordu” diye akıllarınca polemik yapanlara Başbakanın pek sevdiği bir deyimle cevap vereyim: “Suimisal misal olmaz”. Gençler için çevirisi: Kötü örnekler örnek alınmaz!..