Işıkları söndürdüler. Evde kimse yok bilsinler diye çocukların ağzını elleriyle kapadılar. Kapıyı arkadan kilitleyip tahtadan yapılmış divanın altına gizlendiler. Öksürmek yasaktı. Ağlamak, sızlamak, acıkmak! Birçoğu komşusundan gizliyordu kendini. Yıllardır merhaba dediği, hal hatır sorduğu, işi çıkınca çocuğunu komşusuna bırakıp işini gördüğü komşusundan. Çünkü Aleviydi bu insanlar ve yobaz sürüleri o günlerde “Alevileri öldüren cennete gider” diye cennet vaat ediyorlardı!

Ne çok öldük bir bilseniz ne çok öldürüldük. Karanlıklar içinde ışıktık. Aydınlatsın diye gökyüzü yıldızlarla kardeş olurduk. Bir dilek tutardık her yıldız kaydığında. İyiliği doğruluğu dürüstlüğü hak’ka ve halka olan inancımızı deyişler eşliğinde söylerdik. Semah dönerdik turnalar misali. Turnalar misali gökyüzünde dönerdik. Kötülüğe lanet okur masumiyete yüzüm sürerdik.

Ne çok öldük bir bilseniz ne çok öldürüldük. Er meydanında Şah-ı Merdan Ali’ydik Kerbela’da Hüseyin. Başı dik, onurlu, namuslu davamızdan vaz geçmedik. Başımızı koyduk darımıza ikrarımızdan dönmedik. Kırdılar kolumuzu kanadımızı incindik ama incitmedik.

Oyy Maraş. Canımdan can alan, kanımdan kan akıtan, etimden tırnağımdan dilim dilim koparılan Maraş. Birer çocuktuk anne karnında henüz dünyaya gözlerini açamayan. Acıkınca anne kucağında ağlayamayan, susayınca dilini damağına dolandırmayan!

Oyy Sivas’ın öncesi, Madımak’ın habercisi, katliamların en acısı Maraş! Birer çocuktuk anne karnında henüz doğamayan. Birer gelindik kimimiz onyedisinde kimimiz onsekizinde elinde kınası kurumayan. Duvağımız açılmayan, sevdamızı, savdalımızı doya doya kucaklayamayan.

Ne çok öldük bir bilseniz ne çok öldürüldük. Kimimiz öğretmendik kimimiz bir tamirci ustası. Hayının, yezidin, yobazın vicdanında yoktur ki insanlık, adamlık, sevdası. Kimimiz anaydık kimimiz baba. Helal lokma geçsin diye çocuklarımızın boğazından harama elimizi sürmezdik. İtlerimiz yemezdi haram lokmayı, anamızdan atamızda öyle bellemiş yalana, dolana ödün vermezdik.

Ne mayından korkarız ne de hayından. Yaşadık ölümün her türlüsünü. Kundakta bebeyi de gömdük kınası kurumayan gelini de. Ateşler içerisinde sazdık. Turnalar türkülerimizi söylerdi semah dönerdik gökyüzünde. Turnalar bize eşlik ederdi. Ağıtlar yakarız gökyüzüne, ölülerimizi torağa veririz. Siz uyumadan yataklarınızda biz sabaha yenden geliriz.