Okul yüzü görmeyen çocukların, okula uğramayan öğretmenlerin olduğu bir ülkede 'karne sevinci' üzerine vıcık vıcık haberler Türk medyasında yer alıyor.

Türkiye medyası demek isterdim, ama canla başla tek bir ırkın âli menfaatleri için çalışan, başka da hiçbir şeyi gözü görmeyen bu medya Türklerden başka kimsenin medyası olmuyor. Keşke olsa!

Böyle bir ülkede gündemi yakalamak pek mümkün olmadığından konuları da acılarımız gibi biriktirip yazmak kalıyor bize.

Nerden başlamalı, neyi yazmalı en evvel?

Beyaz bayrak sallayarak ayazda kuşburnu ağaçlarının altında biriken taneleri toplar gibi cenazelerini battaniyelere sararak toplayan insanların kurşun yağmuruna tutulmasını mı yazalım!

Savaş medyasının 'sözde gazeteci' diyerek kara çaldığı hakikat gazetecisi Refik Tekin'in vurulma anında kamerasına damlayan kanı, korkuyu, feryatları mı yazalım!

Gazeteci Sadet Oruç'un yürek burkan çığlıklarını mı yazalım?

Acılarını yükleyip kar altında göç edenleri mi yazalım!

Kanayan yarasıyla günlerce sokakta çırpınıp can veren Cihan Kahraman'ın ölümünden payımıza düşen utancı mı yazalım!

AİHM'in üst üste tedbir kararı almasına rağmen, yaralı sivillerin üst üste ölmesini mi yazalım!

Bütün gerçeklere sırt çevirerek savaşın 'kullanışlı aptalları' olmaya gönül veren ve bunu matahmış gibi ekranlara taşıyan medyanın kahredici tutumunu mu yazalım!

'Aman canım yanmasın, geri kalanların canı cehenneme' diyen muhafazakâr çoğunluğun sessizliğini, ulusalcı azınlığın aymazlığını mı yazalım!

Bir ağaç düşünce feveran eden, bir can düşünce kimliğini sorgulayan, kentli insanın hiçliğini mi yazalım!

Yoksa Cizre'de 28 yaralının bir bodrumda kurtarılmayı beklediğini, yaralılardan 4'ünün yaşamını yitirdiğini söyleyen HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın; "Annelere izin versinler, anneler gitsin. Akşama kadar annelerin gitmesine izin vermezlerse ben tek başıma gideceğim. Ne yapacaklarsa yapsınlar, isterlerse vursunlar" çığlığını mı yazalım!

Her biri kendi payına düşecek ölümü arzularken bir umut kurtarılmayı beklemekte.

İnsan kurtarılmayı beklerken, bir an evvel ölmeyi arzular mı hiç! Evet kurşun sesleri feryatları bastırıyorsa ölümü arzular.

İnsanlar o soğuk bodrumda ne yer ne içerler?

Kaç gün geçti hâlâ o mahzendeler. Hangi yaraya elini koyacağını bilememenin hüznü, öfkesi, perişanlığı üzerlerinde.

Dört kişi daha fazla dayanamadı öldü. Kim bilir ne kadar yardım istediler, ne çok feryat ettiler. Ama yok, kurşun ve top seslerinden başka 'Allah'ın kuşu' yanlarına uğramadı.

Fal taşı gibi kocaman açılan gözleriyle henüz sağ olanlara kurtuluşun yolunu gösterdiler belki de.

Herkesin ölüme sessiz kaldığı bir ülkede sessizce öldüler.

Peki henüz sağ olanlar ne haldeler, ölümden ölüm mü beğeniyorlar?

Kimisinin psikolojisi bozulmuş. Aklını acıya teslim etmiş.

Kiminin yarası kokmaya başlamış.

Ben bunları yazarken kaçı daha ölümle cebelleşiyor bilmiyoruz.

İçlerinden bir tanesi 12 yaşında bir kız çocuğu. Karnına şarapnel parçası saplanmış. Bilinci yerinde değil, sürekli sayıklayarak su istiyor. Korkarım kan kaybından can verecek.

12 yaşındaki kız çocuğuna bu cehennem azabını yaşatmaya ne halkımız var!

'Komşusu açken tok yatmayan' Peygamberin ümmeti, bakın küçücük bir çocuk karnında şarapnel parçasıyla çırpınarak can veriyor. Bu hiç mi sizi etkilemiyor, hiç mi utandırmıyor sizi?

Dili damağı kurumuş onlarca yaralı insan suyu ve elektriği olmayan bir bodrumda can çekişiyor. Bir ülke dolusu insan buna seyirci kalıyor. Pusuya yatıp avını bekleyen vahşi bir yırtıcı gibi... Boğazını parçalayarak öldürdüğü avı yalamaya hazırlanıyorlar. Vahşi bir duygu sömürüsü yani.

12 yaşındaki çocuk ölüme direniyor. Ömründen büyük bir yükle bir başına kalmış. Beni bırakma diye babasına yalvarıyor.

Ölüm, onu karanlık soğuk bir boşluğa çekiştirirken babasına tutunuyor. Can havliyle bırakma beni baba diyor.

Neden o insanlar ölüme terkedilmiş, bunun akıl alır bir açıklaması var mı?

Amaç cezalandırmak mı? Yoksa nedamet getirmelerini mi bekliyorsunuz?

İnsanları zırhlı araçların arkasında sürükleyerek, cesetleri tanınmaz hale getirerek, kafalarını koparıp gözlerini oyarak, insanların cenazelerini almalarına mani olarak, yaralıları ölüme terk ederek 'ortak vatan' kuracağınızı mı düşünüyorsunuz?

Yıkılmış bir ülkeden 'ortak vatan' çıkar mı?

Kana bulanmış, yerle bir olmuş bir coğrafyada özerklik mutluluk sağlar mı?

Hayatı elinden alınmış bir insan 'ortak vatanı' ne etsin?

Küçük bir kız çocuğu karnında şarapnel parçasıyla 'bırakma beni baba' diye çırpınırken, hangi ideolojinin ne kıymeti olabilir!

En iyisi toplum ile ahlak arasındaki derin uçurumu yazalım.

Ya da hiçbir şey yazmayalım, sadece utanalım. Çünkü o acılardan, çığlıklardan, ölümlerden geriye bir tek utanç kalacak.