Onun bir dünya lideri olduğunu ilk olarak çiftçiyi öptüğünde anlamıştık! Nasılda kucaklamıştı çiftçiyi! Nasılda “Senin sorunun benim sorunum” demişti! Daha sonraları dünya lideri olduğuna dair birçok emareler kendini göstermişti lakin bir keresinde banka zedeye “Paranı yatırınca bana mı sordun” diye çıkıştığında hep birlikte bir kez daha şahit olmuştuk dünya lideri olduğuna!

Dünya lideri olmak O’nun genlerinde vardı aslında. Hatırlayan bilir Davos’ta gözleri çakmak çakmaktı! Her ne kadar İsrail Başbakanına “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” deyip Van Münit çektiğinde Roboski’de henüz 35 kişinin başına bombalar yağmamışsa da o kadarcık katliam her dünya liderinin başına gelebilirdi! Kaldı ülke tarihi Dersim, Maraş, Çorum ve Sivas gibi katliamlarla doluydu! Zira dünya lideri olmak kolay değildi! O da zaten bu duruma çok üzülmüş, üzüntüsünü “Her kürtaj bir Uluderedir” diyerek özlü bir sözle dile getirmişti!

Aslına bakılırsa bu onun ilk özlü sözü de değildi! Zira Allah O’na diğer dünya liderlerinden farklı olarak birde Edebiyat bilgisi vermişti! Öyle ki hemen her konuda özlü söz söyleme yeteneğine sahipti! Örneğin laikliğe verdiği değeri “Türbanda söz hakkı ulemanındır” diyerek bir daha söylenmesi zor bir sözle gözler önüne sermişti! Kaldı ki “Hem laik hem Müslüman olunmaz” diyerek de bu söylemini pekiştirmişti. Öte taraftan “Artislik yapma lan, ananı da al git” gibi edebiyat tarihine altın harflerle yazılacak olan cümlenin sahibi de yine oydu! Kaldı ki Kars’ta ki İnsanlık Anıtına “ucube” diyerek sanata ve sanatçıya ne kadar önem verdiğini de dünya âlem biliyordu!

O’nun bir dünya lideri olmasının en büyük emarelerinden birisi de insan hak ve özgürlüklerine vermiş olduğu değerdi. Örneğin 2008 yılında o zamanlar Diyarbakır Barosu Başkanı olan şimdiki CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun “Ana dilde eğitim ve kamusal alanda ana dilde hizmet alma hakkının Türkiye’de bulunmadığını” söylemesine son derece demokratik yaklaşmış “Ana dilde eğitim sadece azınlıklar içindir. Onlara da kurs açılır” diyerek ne kadar büyük bir dünya lideri olduğunu dosta düşmana göstermişti! Kaldı ki aradan 5 sene geçmesine rağmen ana dilde eğitim sorununu kamusal alanda çözememiş fakat “Türban bizim gündemimizde yok” dediği türban meselesini kamusal alan başta olmak üzere diğer her alanda çözmüştü!

O’nun bir dünya lideri olduğunun bir başka göstergesi de ülkede ki mezhepsel farklıkların sorununa ilişkin çözümlerde göstermiş olduğu demokratik tavırdı! Alevilerin “Cemevleri ibadethane olsun” taleplerine daha ilk günden tavrını net olarak koymuş, “Müslümanların bir tek ibadet yeri vardır o da Camilerdir” diyerek demokrasinin gereğini, gereğinden fazlasıyla yapmıştı! Ayrıca Muharrem ayında oruç tutmadığı halde partidaşları ile birlikte aşure toplantıları düzenlemiş, bir toplantıda “Ali’yi sevmek Alevilikse bende Aleviyim” dedikten sonra geçtiğimiz günlerde de ülkede eşine çok az rastlanan Ali ismini “Torunuma koyacağım” diyerek mezhepsel farklılıklar sorununa bir dünya liderinden beklenmeyecek şekilde farklı bir bakış açısı getirmişti.

Evet, gerçektende O bir dünya lideriydi. Gösterişi şaşayı sevmezdi! Makam aracına binmez taksiye, dolmuşa binerdi! Muhalefeti sever “çapulcu” demezdi! Başı sıkıştığında evde ki %50’den bahsetmezdi! Kimsenin giyimine kuşamına karışmazdı! Çağdaş, demokratik ve laik bir ülke için iletişim, erişim, gelişim ve her türlü “didişim” seviyesini yakalamamız için uğraş verirdi! Fidan diker, bahçe beller, ormana değer verirdi. Sözünü keser ağaç kesmezdi! Hayvan haklarını savunur yeşili korurdu! Yangına karşıydı. Yangına körükle giderdi. Zira o bir dünya lideriydi.