5 Aralık 2015 tarihinde Musul’un yakınında kurulmuş olan Başika askeri kampına yeniden asker ve tank göndermesiyle ortaya çıkan kriz çözümlenmemişken, Musul’a yapılması düşünülen askeri harekâtla birlikte yeni sorunlar da ortaya çıkmaya başladı.

Irak Temsilciler Meclisi yazılı bir açıklama yaparak, Türkiye’nin Başika’da bulunan askeri varlığının kabul edilemez olduğunu açıklaması, iki ülke arasında siyasi gerginliğe neden oldu. Açıklamada TBMM’nin, TSK’nın (Türk Silahlı Güçleri) Irak’ta kalma süresini 1 yıl uzatan kararının da kabul edilemez olduğu vurgulanıyordu. (1)

5 Aralık 2015 tarihinde de benzer açıklamalar yapılmış, sonuç alınamamış, sessizliğe bürünerek konu kapatılmıştı.
11 Haziran 2014 tarihinden bu yana IŞİD’in işgali altında bulunan Musul kentinin IŞİD’den temizlenmesi amacıyla yapılması düşünülen askeri harekatın uluslar arası koalisyon güçleri konuta merkezinin, Türk birliklerinin Irak içerisinde bulunmasının illegal olduğunu açıklaması olayı farklı boyutlara taşıdı. (2)

Türkiye Başika askeri kampında uzun süredir peşmerge güçlerine ve Musul’un eski valisi Nuceyfi’ye bağlı Sunni Haşdi Vatani birliklerini eğitiyor ve eğittiği bu birliklerle birlikte Musul’un kurtarılması için düşünülen askeri harekâta katılmayı düşünüyor.

Şiilerden oluşan Haşdi Şabi giçlerinin bu operasyona katılmasını ise istemiyor.

ABD liderliğindeki koalisyon güçleri ve Irak merkezi yönetimi ise, operasyona Haşdi Şabi güçlerinin katılmasını, Haşdi Vatani güçlerinin ise katılmamasını istiyor. Türkiye’nin tek başına hareket etmemesi, operasyona katılabilmesi için Irak merkezi hükümetinin davet etmesi gerekliliği de vurgulanıyor. (3)

Türkiye’nin Musul üzerine bu kadar çok düşmesi, arkasında yatan nedenlerden birisinin, Cumhurbaşkanınca “hezimet” olarak değerlendirilen Lozan anlaşması olabilir mi diye düşündürüyor!

Lozan barış görüşmelerinde Musul maddesi oldukça uzun sürelere yayılmıştı. Bu görüşmelerde üzerinde mutabakata varılamayan Musul meselesi Birleşmiş Milletlere (BM) götürülmüş, BM’de Musul İngiltere’ye bırakılmış, Türkiye Kararı kabul etmemişti.

Bunun üzerine İngiltere ve Türkiye Ankara anlaşması olarak bilinen “Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında Türkiye – Irak sınırı ve İyi komşuluk ilişkileri” anlaşma metnini 5 Haziran 1926 tarihinde imzalandı.

Bu anlaşma metninin 14. Maddesi gereğince Türkiye Musul’da üretilen petrol gelirinin % 10’unu 25 yıl süreyle alacaktı.
Türkiye 1927 – 1951 yılları arasında bu ödemeleri aldı ve bütçe gelirleri kısmında Irak/Musul petrol geliri kalemi Turgut Özal hükümeti kaldırana kadar da kaldı.

1952 bütçe görüşmeleri sırasında Maliyeci Cihat Kayra tarafından yapılan inceleme sonrası, petrol gelirlerinden alınması gereken payın o dönemin parasıyla 100 milyon lira eksik olduğu tespit edildi ve dönemin Irak başbakanı Nuri Said Paşa’dan istendi. Irak Başbakanının 50 milyon lira önerisi Türkiye tarafından kabul görmedi. 1958 tarihinde Irak’ta yaşanan askeri darbe sonrası ise bu alacak unutuldu! (4)

Musul, Dünya petrol rezervinin % 11’ini elinde bulunduran Irak’ın en büyük petrol rezervinin bulunduğu Kerkük’le birlikte, Irak petrolünün % 40’ını üretiyor.

Günlük 2 milyon 500 bin varile denk gelen bu üretin, günlük 650 bin varil ihtiyacı olan Türkiye için oldukça cazip bir durum yaratıyor olabilir mi?

Eski alacağı olan dönemin 100 milyon lirasını tahsil etme isteğinin de olabileceği düşünülürse, dünya petrol rezervinin neredeyse % 2’si civarında bir üretimi barındıran Musul’un kıymeti daha da ortaya çıkacaktır.

Dünya petrol rezervlerinin sonsuz olmadığı, bitişinin çok uzun yıllar sürmeyeceği açık. Bilinen petrol rezerv ömrü 50 yıl civarında. En uzun petrol rezerv ömrü ise Orta Doğu’nun ve yaklaşık 80 yıl.

Ortadoğu’yu ve ülkelerini önemli kılan da bu ömür! (5)

Dünya enerji kaynaklarının başında gelen petrolün en son Orta Doğu’da kalacak olması, buradaki ülkeleri değerli ve vazgeçilmez kılıyor. Irak ve Suriye’de petrol rezervlerinin neredeyse yarısına yakın kısmının Kürt bölgeleri olması, bugün yaşadığımız gelişmeleri daha da çarpıcı kılan diğer neden!

Irak’ta Musul ve Kerkük, Suriye’de Der el Zor bölgesi, bu iki ülkenin petrol rezervlerinin yaklaşık yarısının olduğu bölgeler ve bu bölgeler İŞİD kontrolü altında.

Bu iki ülkede de IŞİD’e karşı yapılan temizlik harekâtının arkasında yatan asıl nedenin ne olduğu gerçekliğini anlayabilmemiz için, 50 yıllık ömrü kalan petrol rezervlerinin yerlerine iyi bakmamız gerekir.

Amerika’nın son zamanlarda Kürtleri Türkiye’ye tercih etmesinin, Suriye’de YPG’nin, (Halkın Savunma Güçleri) Irak’ta YPŞ’nin (Şengal Direniş Birlikleri) desteklemesinin arkasında “Kürt sevgisi” olmadığı açıktır.

Emperyalist sistem için enerji kaynakları ve üretim hammaddeleri her zaman insandan daha değerli olmuş, insan unsuru sadece mazeret olarak gündeme gelmiştir.

Bugün Suriye ve Irak’ta yaşananlarda da durum bu yöndedir. Amaç Suriye’de Esat rejiminin baskı ve zulmünden! Halkı kurtarmak, Suriye ve Irak’ta insanları İŞİD zulmünden kurtarmak değildir.

Bu söylemlerle bölgede yer kapmaya ve güç olmaya çalışanların tamamı mevcut petrol rezervleri üzerinde pay ve hak sahibi olmak için uğraş vermektedir. Türkiye’nin de Suriye ve Irak’taki varlığını sürdürmek istemesindeki temel amaç budur.

Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi (IKBY) Peşmergeleri ve eğittiği diğer yerel güçlerle Musul operasyonu içerisinde var olmaya çalışan Türkiye’ye faturanın nasıl kesileceğini önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerle göreceğiz.

____________
http://bianet.org/bianet/siyaset/169956-turkiye-musul-basika-kampina-neden-asker-gonderdi
1.http://bianet.org/bianet/siyaset/179316-irak-turkiye-isgalci-guc-irak-topraklarindan-cikmali
2.https://www.evrensel.net/haber/292100/abdli-yarbay-iraktaki-turk-askeri-illegaldir
3.http://www.haberturk.com/gundem/haber/1305859-turkiye-musul-operasyonuna-pesmerge-ile-katilacak
4.http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/musulu-neden-ve-kaca-sattik-1197140/
5.http://enerjienstitusu.com/2011/05/23/dunya-enerji-kaynaklarinin-100-yillik-omru-kaldi/