Abi gündem yoğun bir yazı yazıp da göndersen dedi editör arkadaşım. Kaçak Saraydan girip Yunanistan seçimlerinden çıkılmıştı. Gündemi bol bir memleketti bizimkisi. Bir de yattıkları yerden gündem belirleyenler vardı. Bir yaraya merhem olamadıklarından kafalarına göre gündem belirler sonrada ellerini ovuşturarak yazılıp çizilenlere bakardı.

O an aklıma gelmişti Memmet Çavuş ve Döne kadının hikâyesi. Evet memlekette gündem boldu ama bozulan, unutulan, yok sayılan, görmezden gelinen o kadar yaşanmışlıklar vardı ki. İnsan bu yaşanmışlıklardan uzaklaştıkça sık sık değişen gündemin içerisinde fırıldak gibi dönmekten başka bir işe yaramıyordu. Hatta gündeme meze olup birilerine çanak tutuyordu.

Dostluklar bitiyordu, arkadaşlıklar, yoldaşlıklar. Bir ömür boyu sürecek denilen aşklar üç günde bitiyordu. Hırsızlar aklanıyor katiller serbest bırakılıyordu. Öz’den uzaklaşılıyor yalan yanlış ortaya atılan gündemin esiri oluyordu insanlar. Bu yüzden benim gündemim Memmet Çavuş ve Döne Kadının yürek sızlatan yaşanmışlığıydı. Çünkü bu memleketin yüreği sızlayan insanlara ihtiyacı vardı. Çünkü hiçbir yaraya merhem olmayan yeni yeni gündemlere ortak olmak istemiyordum.

Sıcak ama zifiri karanlık bir gecenin sabahında Memmet Çavuş, karısı Döneyi dürtükleyerek uyandırdı. Bir yandan da “De haydi kalk avrat, ben yatan sen yatan! Anladık sende hastasın bende emme kalkmalıyız artık! Bir senedir doktor komadık gedip geldik işte. İğne verin, hap verin gerisi yok! Kalk hadi, kalk da ocağa su koy, yıkancem gayli” diye söylenip duruyordu.

Memmet Çavuş bir gün önceden tarlada ki bütün işlerini bitirmiş, kendi deyimi ile sap ile samanı yerli yerine koymuştu. Zaten tarla dediği de ufacık bir yerdi. Babadan atadan fazla bir yer kalmamış, kalanları da 6 kardeş kendi aralarında bölüşmüşlerdi. Döne kadın hala kalkamamıştı. Bu yüzden Memmet Çavuş “Kalk avrat yıkancem dedim ya. Bu gün köyün kahvesine gidip akşama kader pişpirik oynayecem! Özledim valla eğleşmeyi! Bakma sen, tarlamız az emmee işi çok! Dinine yandığımın köylük yerinde işmi bitee! Birazda eğleşelim gayli” diye ısrarla karısı Döne’yi dürtüklüyordu.

Her ikisi de hastaydı ama Döne Kadın son günlerde daha da kötüleşmişti. Memmet Çavuş bunun farkındaydı ve bu yüzden de kalkıp biraz hareket etmesini istiyordu. Israrı bu yüzdendi. Hadi, diyordu, yaveş yaveş hazırlarsın kahvaltılığı. Önce tandırı yakarsın, su ısınana kadar muthakte eğleşirsin! Bende esbaplarımı çıkartem dolaptan! De haydi emme, tembellik etme gayli!  

Döne kadın usulca kalktı. Son günlerde sürekli aynı şeyleri duyduğu için artık cevap bile vermiyordu. İyice yaşlanmıştı Döne Kadın ve çok halsizdi. Tandırı yakıp üçayaklı sacayağının üzerine suyu koydu. Mutfağa gidip kahvaltılık için bir şeyler hazırlamaya başladı. Bu arada kocası Memmet Çavuş yatağın karşısındaki dolaptan o gün giyeceği elbiseleri ayıklıyor bir yandan da “Dinine yandığımın köylük yerinde işmi bitee! Esbap çıkarmak bile yük olmaya başladı insana! Eskiden olsa avrat her bir şeyi hazırlardı! Artık o da yok gayli anasını satem! Kadın kendine bakamayo ki bana baksın”  diye söyleniyordu.

Memmet Çavuş büyük salonun bir köşesine iliştirilen leğenin içinde bir güzel yıkandı. Döne Kadından sırtını ovmasını istemişti ama Döne Kadın oralı bile olmamıştı. Zaten Memmet Çavuş ısrar bile etmemişti. “Kadın kendine bakamayo ki bana baksın” diyordu. “Nerde o eski Döneee! Hey dinine yandığımın yaşlılığı! Kapıya pacaya konacak şey değil emeee!” 

Memmet Çavuş üstünü başını giyinip kahvaltısını da ettikten sonra, söylediği gibi köy kahvesinin yolunu tuttu. Akşama kadar pişpirik oynayıp durdu. Yemek yemeye bile gelmemişti.

Gün kararınca kahveden çıkıp evin yolunu tuttu. Kapı kapalıydı. Oysa adımını eve atmadan kapı kapanmazdı. Kendi kendine “Bir bu eksikti! Kadın sadece yaşlanmadı bunadı da anlaşılan! Baksana ben içeri girmeden kapıyı da kapamış gayli”  diye söylenmeye başladı.

Uzun uzun vurarak kapıyı çalmaya başladı. İçerden çıt çıkmıyordu. Evin etrafını gezerek perdesi kapalı olmayan pencerelerden içeriye bakmaya çalıştı. Lambalarda yanmıyordu. Telaşlandı. Avazı çıktığı kadar “Döneeee, kız Döne. Nerdesin kadın açsana kapıyı” diye bağırmaya başladı.

İçerden çıt çıkmıyordu. Memmet Çavuşun sesini duyan köylü oracıkta toplanmaya başladı. Hiç kimsenin Döne kadından haberi yoktu. Köyün yaşlılarından Habibe Nine, gün kararmadan evvel Döne kadının köyün mezarlığına doğru gittiğini söyledi. Orada bulunan bütün köylüler ellerinde fener ile mezarlığa doğru yöneldiler. Memmet Çavuş ile Döne Kadının tek çocukları Süleyman, askerden döndükten 1 sene sonra tarla sürerken motorun devrilmesi sonucu motorun altında kalmış ve oracıkta ölmüştü. Yıkılmıştı her ikisi de. Artık hiçbir şey onları avutmuyordu. Döne Kadın gün kararmadan önce mezarlığa gitmişti. Habibe Nineye de “İsmail’im beni çağırıyor” demişti.  

Köylü Döne kadını oğlu Süleyman’ın mezarı başında sere serpe uzanmış halde buldu. Bir traktöre bindirip eve getirdiler Döne kadını. Yatağa yatırdılar. Sıcak ve zifiri karanlık bastırınca köylü dağıldı. Bir su istedi Döne kadın. Suyu yudumlarken kocasına “Hastayım Memmet Çavuş çok hastayım. Koysaydın da oracıktı ölseydim. Çekilmez oldu ağrılarım, yatamayom gayli! Uyku dönek yok bana! İsmail’im beni çağırır İsmail’imi çok özledim” diye söylendi. 

Memmet Çavuş Döne kadının üzerini iyice örttü. Kendiside usulca yanına sokuldu. Çoktandır karısına sarılmadığını düşündü. Sarıldı. Boynuna sıcacık bir öpücük kondurdu. Sabah olunca Döne Kadın Memmet Çavuşun kendisini dürtüklemesini bekledi. Alışmıştı çünkü. Kendince bunu eğlence bilmiş ama kocasına dememişti. Bir türlü dürtükleyip “De haydi kalk avrat sabah oldu” demiyordu Mehmet Çavuş. Soğumuştu yatak. Gün yeni yeni ağarıyordu. Döne kadının çığlığı öten horoz seslerine karışmıştı! Memmet Çavuş ölmüştü.