Korona ve virüsler hakkında kısa zamanda çok sayıda uzmanı dinlemiş olduk. Böylelikle yeni bilgiler öğrenmiş bulunuyoruz. Şüphemiz yok ki bilinmeyenlerin bilinmesi için bilim, akıl, teknoloji iş başında.

Her canlının bir hikâyesi vardır. Hiçbir canlı şu anki haliyle var olmadığı gibi, Covit-19 virüsü de korona olarak yaratılmadı. Zaten böyle bir iddia da yok. Çünkü bilimsel olarak geçirdiği evrim süreci ve maruz kaldığı mutasyon durumu ortada. Ve hatta bundan sonra nasıl evrim geçireceğini bilimsel şüphelerle, varsayımlarla ilgili tartışmalardan anlayabiliyoruz. En basit hali ile lise biyoloji kitaplarında mutasyon, bir hücre genomunun DNA dizisinde oluşan değişimi olarak öğretilir. Meselenin elbetteki felsefi bir boyutu var. Varlık, yaradılış, zaman, sebep, olgu ve olaylar üzerinden sonuçta tanrıya varmak felsefesi bilimle arasına baştan bir mesafe koyuyor.

Bu düşüncenin karşıtı olarak; “Her varlık, kendini aşma ve yeni bir aşamaya ulaşma olanağını kendi içinde barındırdığı karşıtlık ve çelişkileri ile sürekli değişim içerisindedir” düşüncesi var. Bu diyalektik düşünce biçimi bilimsel düşünme ve sürekli bilinmeyenlere ulaşmada sınır tanımamakta.

Bilim ve Ütopya dergisinin Ekim 2001’de yaptığı “Safsata Anketi”nde öğrencilere “insan soyunun Havva ve Adem’den geldiği görüşüne inanıp inanmadıkları" sorulmuş, İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve ODTÜ gibi çeşitli üniversitelerin Tıp, biyoloji, fizik, kimya, astronomi, jeoloji gibi doğa bilimleri fakültelerindeki 1. ve 4. sınıf öğrencilerine ve İÜ Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 1. sınıf öğrencileri bu soruya % 73.13 ile "inanıyorum", % 16.42 ile "olabilir" ve % 10.45 ile "inanmıyorum" cevabı vermişti. Aynı üniversitenin 4. sınıf Biyoloji bölümü öğrencileri ise % 75.00 "inanıyorum", % 18.75 "olabilir" ve % 6.25 "inanmıyorum" olarak yanıtlamışlardı. Bu oran, İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerinde, sırasına göre % 66.67, % 16.67 ve % 16.67 iken 4. sınıf öğrencilerinde ise % 74.71, % 9.20 ve % 16.09 ve İU Tıp fakültesi 1. sınıf öğrencilerinde % 67.86, % 21.43 ve % 10.71 iken, 4. sınıf öğrencilerinde ise % 80.00, % 20.00 ve % 0.00 olmuştur.

Bu anket yaklaşık yirmi yıl önce yapılmış, bugün tekrarlansa aynı sonuçların çıkma olasılığını bilmiyoruz. Mutlaka bir değişim olmuştur, ancak hangi yönde?

Bu anket memleketin bilim ve Din ile olan ilişkisi hakkında bir fikir sahibi yapar mı? Emin değilim. Bu konuyu şimdilik geçelim. Geçemeyeceğimiz durum. Canlı - cansız bütün ekosistemdeki değişimlerin nedenleri üzerinde durmak gerekiyor. Biz istesek de istemesek doğada hiçbir şey durağan değildir. Değişim süreklidir. Yanlış anlaşılmak istemem, değişim kötü birey değildir. Kötü olan kendi doğalında gerçekleşecek evrim sürecine, değişimine müdahale edilmesidir. Kendi halinde yolunu bulmuş akarsuyun önüne set çekmek, yönünü değiştirmek. Dağların tepesindeki ağaçları keserek yer altı sularına karışacak şekilde siyanür dökmek yada, tuz yoğunlukları farklı, canlı popülasyonu farklı iki denizi bir birine bağlayacak kanal açmaya kalkmak, veya Uranyum hammaddesini kullanarak ortaya çıkan enerjiden sonra atıkların çevrede radyoaktif kirliliğine neden olması bilindiği halde Nükleer santrallerin kurulmasını savunmak ve kurmak gibi.. Bu olumsuz değişimleri yaratan kim? Kimler…? Burada aradığımız sorumlu şahıslardan ziyade, bir kurulu sistem içeresinde kullanılan zavallıcıklar elbette değil. Çünkü sistem yani kapitalizm devam ettiği sürece sürekli her türlü ‘mikrop’ üremeye devam edecektir.

Cevapları bizce bilinen bu gerçeklerin, Korona virüsü vakası ile manipülasyonlara rağmen bütün toplum kesimleri tarafından kolayca anlaşılabilir hale gelmesinin önü açılmıştır. Medyanız, havuzlarınız, özel seçilmiş kadrolu bilirkişileriniz, paralarınız, fonlarınız, yalanlarız, yandaşlarınız, yaldızlı sözleriniz hepsi ama hepsi çatırdıyor.

Nükleer santraller, kimyasal atıklar, tarım zehirleri, fosil yakıtlar, doğal besin zincirine yapılan müdahaleler. Çarpık kentleşme, içilebilir su havzalarının yok edilmesi. Karbon salınım oranlarının artması. Doğal yaşam alanlarına müdahaleler. Bu konuya birçok yeni konular ekleyebiliriz. Akıl ve bilime karşı her şeyi metalaştıran inanç istismarı ile kültür faşizmine yaşamsal bir boyut kazandırılarak dünya halkları küresel şirketlerin ve piyasaların insafına bırakılmıştır. Bu insafsızlar, suya, ormana, tarım arazilerine, denize, göle, hava ya saldırmaktan çekinmediler. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere her şeyi kendi amaçlarına uygun hale getirdiler. Hastayı müşteri olarak tanımlayan piyasacılar. Koruyucu hekimliği bilmeyerek mi kaldırdılar? Pahalı tedavilerin piyasasını oluşturmak için yapılan sağlıkta dönüşüm projesinin ilk adımı koruyucu hekimliği işlevsiz hale getirmek hangi aklın sonucudur?

Şu anda küresel şirketlerin siyasi iktidarları önlem adı altında insanların ölümünden daha çok her bir testin maliyet hesabını yapmaktalar. Bir kişiye uygulanacak testin maliyetinin 4-5 dolarlık piyasası oluşturulmuştur. Bu test kitlerinin kullanılmasını maliyetli görenler halka ait olan milyarlarca doları sermayenin teşvik programlarına harcamaktan çekinmemekteler.

Sisteminiz çözülüyor ve kendi yarattığı bataklıkta boğulma sürecine girmiştir. Kendileri batarken her şeye zarar veriyorlar, dünya insanlığı bedel ödemektedir. Gönül isterdi ki dünya halklarının düşmanı olan kapitalizmi ve onun neoliberal politikalarını bertaraf eden örgütlü mücadeleler olsaydı. Yoktur anlamında söylemiyorum, var olanlarla bunu başaramadık. Toplumsal değişimi biz gerçekleştiremedik. Devrimler ve karşı devrimler mücadelesinde binlerce devrimci yaşamı pahasına kendilerini insanlığa adadılar. Onların idealleri insanlığın mutluluğundan öte bir şey değildi. Ekim devrimiyle başlayan devrimler süreci Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle yerini karşı devrimler sürecine bıraktı. İşçi sınıfı hikâyesini tamamlayamadı. Ortalık karşı devrimcilere, Donald Trump, Vladimir Putin, Angele Merkel ve onların sadık dostlarına kaldı.

Virüste ortaya çıkan mutasyon olayı, anlaşılıyor ki Neoliberel politikaları da ‘mutasyona’ uğratacak.

Bu vakanın sonuçları üzerinden, ortaya çıkacak olan değişimin insanlığın lehine olabilmesi için devrimciler aşkla, dayanışmayla, sevgiyle insanlığa koşmak durumundalar. Kapitalizm ve barbarlık belki sona ermeyecektir. Ancak durumun bu halde devam etmeyeceği işaretleri mevcuttur. Bu tamamen sisteme itiraz edenlerin dayanışma içinde ortak enternasyonal mücadelesiyle ortaya çıkacaktır.

Irkçılık, milliyetçilik, beka, vatan, millet kavramları da ’mutasyona’ uğramaya başladı. Toplumsal gerginlikten beslenen siyasetinizi yeni kayyum atamalarıyla, ayrımcı politikalarınızla sürdürmeyi ihmal etmeyeceksiniz, bunu biliyoruz. Siz de şunu bilin ki; uydurma senaryolarınıza kitleleri o kadar kolay ikna edemeyeceksiniz. Yazdığınız hikâyenin son paragrafına doğru geliyorsunuz.

Sokaklarda sağlık politikalarınıza itiraz eden sağlıkçıları yerlerde sürüklediğiniz darp ettiğiniz çalışma haklarını yok ettiğiniz günler unutulmadı. Halkın alkışları arasına karışarak alkışlamanız asla inandırıcı değildir. Çünkü sizle uzlaşılmaz, yine aynı şeyi yaparsınız. Siz başka türlü ayakta kalamazsınız.

Yarattığınız virüsünün adaletine güveniyoruz ..!! Asla ayrım yapmıyor, belki de sizden tek farkı bu.

Siz kent yoksullarını, göçmenleri, mültecileri, işsizleri, emeklileri, yaş almış insanları, işe gitmek zorunda olan işçileri, hapishanelerdeki savunmasız tutukluları korumayı asla tercih etmeyeceksiniz. Çünkü siz başka gemidesiniz. Haberiniz ola geminiz batıyor.

Dolarlarınız, borsalarız, hisse senetleriniz, şirketleriniz ve batan geminizle masmavi denizlerimizi kirletmenize izi vermeyeceğiz.

Korona ile dost olacağız..! Yaşama alanlarımızı uyumlu hale getireceğiz, birlikte yaşayacağız. Dayanışma içinde olacağız, ayrımcı olmayacağız, yoksunluğumuzu yeniden var edeceğiz. Devrimi umudumuzla büyüteceğiz, ölümleri kutsamayacağız. Birleşeceğiz ve kazanacağız.