Tutuklu DBP’li belediye başkanı Gültan Kışanak, Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım'ın sorularını yanıtladı.

Hakkında 240 yıl hapis istemiyle dava açılan Kışanak, "Memleketin hali ortada. Benim payıma da yine cezaevi düştü” diye konuştu.

Tecrit altında olduğunu ifade eden Kışanak, "Günde birkaç kez sesli kitap okuyarak, kendi sesimle arkadaş oluyorum" dedi.

Kışanak, darbe Komisyonu dönüşü apar topar gözaltına alınmalarının manidar olduğunu söyleyerek şunları ifade etti:

"Komisyonua, çözüm sürecinde yaşadıklarımızı anlatarak paralel devlet yapılanmasının Kürt sorununun barışçıl, demokratik yollarla çözümünü nasıl engellediğini aktardım. Ülkenin sürüklendiği kaos ortamından bir an önce çıkılması için, diyaloğa dayalı bir barışçıl çözüme, demokratik siyasete inancımız olduğunu anlatmaya gayret ettim. Birkaç saat sonra, havaalanından gözaltına alındım. “Çözüm mözüm yok” mesajını bir de beni tutuklayarak verdiler herhalde."

Gültan Kışanak'ın Yıldırım'ın sorularına verdiği yanıtların bir kısmı şöyle:

- 240 yıl hapis istenecek ne suç işlediniz?

İddianame 21 sayfa, istenen ceza 240 yıl. İddiaların büyük bir kısmı milletvekili, BDP Eş Genel Başkanı olduğum dönemde yaptığım basın toplantıları, basın açıklamaları ve miting konuşmalarından oluşuyor. Aleni, açıkça, onlarca kameranın önünde yaptığım konuşmalar. Açıklama ve konuşmaların bir kısmı da Belediye Eşbaşkanı seçildikten sonra yaptığım konuşmalar. Kapalı mekânda yaptığım basın toplantıları, “ortam dinlemesinden elde edilen kayıtlar” gibi yansıtılmış.

Newroz programını kamuoyu ile paylaşmak için yaptığım basın toplantısı, Newroz, 8 Mart gibi günlerde yaptığım miting konuşmaları, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde yaptığım açıklama, cezaevlerindeki açlık grevlerini bir can kaybı yaşanmadan bitirebilmek için yürüttüğüm çabalar, açıklamalar, 12 Eylül askeri darbe döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkenceleri kınayan basın açıklamasına katılmak, açıklama yapmak, bugün artık Fethullah Paralel Devlet Yapılanması’nın kumpas davalarından biri olduğu ortaya çıkan KCK davası adı altında belediye başkanlarının, partimizin yöneticilerinin tutuklanmasını kınayan açıklama yapmak, son olarak belediyelere kayyım atamayı eleştiren basın açıklaması gibi onlarca konuşma suç unsuru olarak sıralanmış.

Keşke imkân olsa da yaptığım bu konuşmaların tam metni tüm Türkiye’ye ulaşsa. Tamamında demokratik siyaset sınırları içerisinde barışı, diyaloğu, özgürlükleri, demokrasiyi savunduğum görülecektir.

Belediye ile ilgili ne var derseniz, bir tek iddia var o da “çatışmalarda ölen kişilerin cenaze, defin işlemleri”, yani belediyenin asli ve yasal zorunlu görevi.

Kamuoyu o kadar “hendek-barikat- belediye” haberlerinden sonra sanırım bu konuyu da merak ediyor. Bana yöneltilen suçlamalar arasında bu konuyla ilgili hiçbir iddia yok. Olması da mümkün değil zaten. Aslında belediyeye kayyum atamak için hukuk araçsallaştırıldı, Belediye Eşbaşkanları da kurban seçildi.

Sadece benim tutuklanmam değil mesele, 2014 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimlerin tüm sonuçları ortadan kaldırıldı. Meclisin ve encümenin yetkileri merkezi hükümetin atadığı bir memura verildi. Belediye Başkanı’nın “zanlı olması” 1 milyon 600 bin nüfuslu bir kentte, demokratik seçimlerle oluşmuş belediye meclisinin işlevlerinin ortadan kaldırılmasına nasıl gerekçe yapılabilir?

Şu anda 51 belediyede durum aynı. Yerel demokrasi askıya alınmıştır. Farz edelim Başbakan bir suç isnadıyla karşı karşıya kalsa, TBMM’nin işlevleri askıya mı alınacak?

- Özellikle söylemek istediğiniz bir şey var mı?

12 Eylül Askeri Darbe döneminde yaşananlar, beni gazetecilik mesleğini seçmeye yöneltmişti. Gerçekleri yazmak, yanlışları eleştirmek, demokrasi bilincinin gelişmesine, demokratik kamuoyunun oluşmasına katkı yapar diye düşünmüştüm. Bugün bir kez daha özgür ve bağımsız basının-medyanın ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrendiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Cezaevlerindeki gazetecilere dayanışma duygularımı göndermek istiyorum. Bir de kadınlara gösterdikleri dayanışma nedeniyle teşekkür ediyorum.

Eşbaşkanlık, kadınların yerel yönetimlerle ulaştıkları önemli bir kazanımdır. Buna sahip çıkmamız gerekiyor. Eşit temsil hedefinden taviz vermeden, barış, demokrasi ve özgürlük mücadelemizi sürdüreceğiz. Tüm kadınlara sevgiler, şimdi umudu büyütme zamanıdır.

Gözaltına alınmayı ya da tutuklanmayı bekliyor muydunuz?

Özellikle de darbe komisyonuna gittiğiniz günün akşamında? 7 Haziran’dan sonra tırmanan bir baskıyı gün gün yaşayarak bu noktaya geldik. Seçimlerden bir hafta sonra müfettişler gelmeye başladı. Her ay 3-4 müfettiş geliyordu. İhale dosyaları, meclis kararları, personel yapısı, her şeyi didik didik incelediler.

“Gidin mutlaka bir şey bulun” diye gönderildikleri açıktı. Ama bir usulsüzlük bile bulamadılar. Belediye bir kıskaca alınmıştı. AB mali fonlarından bile hibe aldığımız bazı projelerimiz Bakanlık tarafından iptal edildi. Bir KHK ile anayasa, belediyelerle ilgili tüm yasal düzenlemeler “bertaraf” edilerek belediyelere kayyum atamaya başladılar.

İlçe belediyeleri ile yetinmeyecekleri belliydi. Hepimiz sıra ne zaman bize gelecek diye bekliyorduk. Darbe Komisyonu dönüşü apar topar almaları biraz manidar oldu. Komisyonua, çözüm sürecinde yaşadıklarımızı anlatarak paralel devlet yapılanmasının Kürt sorununun barışçıl, demokratik yollarla çözümünü nasıl engellediğini aktardım. Ülkenin sürüklendiği kaos ortamından bir an önce çıkılması için, diyaloğa dayalı bir barışçıl çözüme, demokratik siyasete inancımız olduğunu anlatmaya gayret ettim. Birkaç saat sonra, havaalanından gözaltına alındım. “Çözüm mözüm yok” mesajını bir de beni tutuklayarak verdiler herhalde.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN