Tunus'ta ılımlı siyasal İslam'ın temsilcisi En-Nahda Partisi en cesur tahminlerin bile iki katı oy aldı

TÜRKİYE'den gelen biri olarak seçim öncesinden beri heyecanlı solcu ve sosyal demokrat Tunuslulara, "Bu kadar iyimser olmayın" dememek için kendimi zor tutuyordum. Ama şimdi içimden "Söylemiştim" demek gelmiyor. Zaten yeterince hayal kırıklığına uğradılar. Ilımlı siyasal İslam'ın temsilcisi En-Nahda Partisi en cesur tahminlerin bile iki katı oy aldığı için değil sadece. Tunus'taki ayaklanmaları başlatan ve sürdürenlerin bir araya geldiği El-Kutub koalisyonu beklenenin yarısını kadar bile oy alamadığı için de değil. Bunların yanı sıra Londra'da yaşayan, sadece bir televizyonu olan ve Tunus'un Kaddafi'si denen Haşmi Hamdi'nin aniden üçüncü sıraya yerleşmesi çok tuhaf oldu! Şöyle diyorlar: "Adam hâlâ bir şaka gibi, ama artık komik değil!"

AFERİN SEÇİM YAPTINIZ!
En-Nahda ile koalisyon yapan buranın sosyal demokratları ikinci parti durumunda. Yani sonuç olarak ılımlı İslamcılar ve onlarla koalisyon yapan sosyal demokratlar ilk iki sırayı paylaşıyor. Üçüncü sırada ise "Kazanırsam Kartaj Kalesi'nde mi yaşasam yoksa fakirlerin arasında mı bilemiyorum" gibi demeçler veren, Facebook profilinde "2012'de Tunus Başkanı inşallah!" yazan özel kanal sahibi Hamdi! Kesin sonuçlar hâlâ açıklanmadı. Ancak Anayasayı yapacak Ulusal Kurucu Meclis'in koltuklarından 47'si ılımlı İslamcıların, 18'i onlarla ittifak yapan sosyal demokratların, 15'i Hamdi'nin ve sadece iki tanesi devrimi yapan El-Kutub koalisyonunun! Resim budur. Sol ve sosyal demokrat partilerin toplam koltuğu En-Nahda kadar. Kendini Arap dünyasının ve özellikle K. Afrika'nın en ileri ülkesi olarak gören Tunus'un nasıl bir bunalım yaşadığını tahmin edebilirsiniz.
Tunuslular şimdilik, bir seçim yapabildikleri için sevinmekle yetinmek zorunda gibi. Seçim
sonuçları resmen açıklanmadan önce açıklama yapan Carter Vakfı yetkilileri, sırf bunun bile ne kadar şahane olduğunu söylemek için bir basın toplantısı düzenlediler. Fakat sadece sosyal demokratları değil, En-Nahda dışında herkesi geren bir durum var. O da oy kullanımı ne kadar açıksa oy sayımının o kadar kapalı tutulması, gözlerden ırak yapılmasıydı. Çok sayıda uluslararası gözlemci oy sayımına alınmadı.
Oy satın alma şikâyetlerine, kimi oyların merkeze gönderilmediği suçlamalarına karşın yöneticiler şimdiden, "Neyse şu seçimi de kazasız belasız bitirdik" havasına girmiş durumdalar. Şikâyetler ne kadar çoğalırsa çoğalsın seçimi tekrar etmek gibi bir şey söz konusu değil. Batılı gözlemciler de bunu talep etmiyor; çünkü Arap Baharı'ndan sonra seçim yapılamadı gibi bir şüphe sadece Tunus'u değil, Mısır seçimlerini de tehlikeye atabilir.
O yüzden herkes, "Öyle böyle bu işi bitirdik" havasında. Tıpkı Libya'daki "devrim" nasıl "halledildiyse" burada da seçime öyle bakıyor Batılı yönetimler. Bu kadar demokrasi Tunus'a yeter! Bu yüzden yabancı gözlemciler, şaşkın Tunusluların karşısında genellikle oy verenlerin 2 kilometreden fazla uzayan kuyruklarda nasıl sabırla beklediklerini övüp duruyorlar.

SEÇİM BOYASI DEĞİL, KAN!
RESMİ seçim sonuçları açıklanmak üzereyken, tam da aynı esnada, şehrin aksi istikametinde, eski şehrin kenarındaki Askeri Hastane'nin önünde dokuz genç, zayıf adam yolun ortasında durdular. Bunlar, beş gündür açlık grevine başlayan, ayaklanmalara katılan gençler. Hepsi "Yasemin Devrimi"nin ilk günlerinde polis şiddeti yüzünden sakat kalmış. Hepsi yirmili yaşlarında. Hepsi yoksul. "Madem devrim oldu" diyorlar, "O zaman bizi bedava tedavi etmeli bu devlet". Ocaktan beri hiçbir talepleri karşılanmadığı için açlık grevine başladılar. Hiçbiri oy vermedi. Onun yerine açlık grevi yaptıkları yerde bir gösteri düzenlediler. Bir tür tiyatro. Oy verenlerin parmağına sürülen boyanın kırmızısını aldılar ve parmaklarına sürdüler. Soranlara şöyle diyorlardı: "Bu seçim boyası değil! Benim kanım!" Seçim onların kanı bedelinde yapıldı ama şimdi kurulan yeni yönetimde büyük olasılıkla hiç temsil edilmeyecekler. Seçim sonuçlarıyla ilgili ne hissettiklerini sordum. Şöyle dedi biri: "Sonunda demokrasi adlı gelinim geldi ve kendi düğünümde ben yokum gibi!" Tunus'taki devrimci gençlik, solcu orta sınıf kendi düğününe gidememiş gelinler ve damatlar gibi mahzun bugün. Bir sivil toplum örgütünde çalışan ve depresif hali ürkütücü olan Ahmad ile konuşuyorum. "Artık politika yapmak zorundayız hepimiz" diyor, "Aynada kendimizi gördük ve demek durum buymuş!" Ülkeyi daha da muhafazakârlaştıracağı açık olan ve daha da önemlisi devrimde bir tutam tuzu bulunmayan En-Nahda'nın karşısında Tunuslular omuzları düşmüş olarak yeni ülkelerinde yaşamaya başladılar bugün. Ne diyeyim? Allah kurtarsın.