Malum, Türkiye seçim sath-ı mahalline girdi… Bu ne demek? Siyasetle ilgisi gazete okumaktan ibaret olan herkesin bildiği gerçekler demek…

Temel problemimiz olduğu için demokratikleşme açısından bakacak olursak, örneğin Kürt sorunuyla ilgili iktidar herhangi bir önemli adım atmayacak demek. PKK lideri Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüşmelerinde, mevcut ateşkes durumunun seçimlere (Haziran ayına) kadar sürecek olmasına rağmen ısrarla Mart ayına kadar hükümetin bir adım atmasını, yoksa “aradan çekileceği” yönünde açıklamalar yapıyor. Ancak bu ara milliyetçi oylara göz dikmiş olduğunu fazlasıyla belli eden hükümetin kayda değer önemde bir adım atmasını beklemenin çok da gerçekçi olmadığı ortada.

Alevi sorunuyla ilgili olarak da aynı saptamayı yapabiliriz. Geçtiğimiz günlerde “Büyük Alevi Kurultayı” adıyla önemli bir zirve gerçekleştiren Alevilerin, birçoğu rejimin “kırmızı çizgilerine” dokunan talepleriyle ilgili önemli bir adım atılmasını beklemek, fazla iyimserlik olur. Nitekim Devlet Bakanı Faruk Çelik’in konuyla ilgili açıklamaları bunu açıklıkla ortaya koydu.

Yeni anayasa konusu da sürüncemede bırakılan, seçim sonrasına “ötelenen” konulardan bir diğeri. Bu besbelli, ama hiç değilse “yeni anayasa” deyince bundan kimin ne anladığını ortaya koyması gerek. Mecliste temsil edilen partilerin tamamı yeni anayasadan söz ediyor. Ama henüz hiçbiri ne tür bir yeni anayasa vaat ettiğini deklare etmiş, kendini bağlayacak bir tutum ortaya koymuş da değil. Bu noktada demokratik muhalefet ve sivil toplumun harekete geçmesi, siyasi partilerin yeni anayasa ihtiyacıyla ilgili yaklaşımlarını somut olarak ortaya koymasını istemesi, bunu dayatması önem kazanıyor. Nitekim bu alanda ciddi çalışmalar yürüten gruplar da var.

Sözü uzatmaya gerek yok: Türkiye ekonomik olanından siyasi olanlarına değin bütün sorunlarını seçim sonrasına ertelemiş gözüküyor. Bu “geleneksel” siyaset tarzı bu dönemde de kendisini sürdürüyor. Bu açıdan bakıldığında rahatlıkla söyleyebiliriz ki, öncesi bir yana, Haziran’a değin kayıp bir 5 aylık zaman dilimi yaşayacağız.

Bu arada seçimler yaklaştıkça sanırım siyasi polemiklerin gözde konularından biri de Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Malum, yeni cumhurbaşkanını ilk defa halk seçecek. Denilebilir ki Haziran seçimlerinin sonucuna göre yeni cumhurbaşkanının kim olacağı da aşağı yukarı netleşmiş olacak.

Başbakan Erdoğan’ın yeni dönemde Çankaya’ya çıkmak istediği artık bir “sır” olmasa gerek. AKP açısından asıl tartışma konusu cumhurbaşkanından ziyade, Erdoğan’dan sonra “ne” olacağı. Siyaset kulislerinde bu sorunun giderek öne çıkacağını şimdiden öngörebiliriz.

Peki “iktidara koşuyoruz” diyen CHP ve onun liderlik rüştünü ancak seçimlerde kanıtlayacağı bütün siyasi yorumcuların ortak görüşü olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı kim dersiniz? Deniz Baykal!

İnanamıyorsanız bugünkü Posta gazetesinin şu haberini okuyun:

“Kılıçdaroğlu yeni anayasa gereği halk tarafından seçilecek olan cumhurbaşkanlığı için kimi aday göstereceklerini ilk kez açıkladı. Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'nin adayı eski lider Deniz Baykal mı olacak şeklindeki soruyu ‘Cumhurbaşkanlığını Baykal hak eder. Deniz Bey ideal bir cumhurbaşkanı olur’ diye yanıtladı.”

Yorumu size bırakıyorum…