Bugün yaşadıklarımız yeni değil. Uygulanan sokağa çıkma yasakları, özel güvenlik bölgeleri, boşaltılan köyler, ilçeler, mahalleler, ölümler, faili meçhuller, katliamlar yeni değil. Yöntemler farklı biraz. Uygulamalar farklı ama içerikler aynı.

Ülke tarihinin neredeyse yarısı eski adı örf-i idare olan adı farklı da olsa sıkıyönetimlerle geçmiş. Örf-i idare, sıkıyönetim, olağanüstü hal, sokağa çıkma yasakları, özel güvenlik bölgesi, isimleri farklı içerikleri aynı olan baskı ve zulme dayalı yönetimler yaşamışız yıllarca.

Basit bir yürüyüş, protesto veya mitingde emniyetin almış olduğu güvenlik! Tedbirleri sıkıyönetimleri aratmayacak cinsten. Yaşanan “gezi” olaylarında bunu açıkça gördük.

24 Şubat 1925 – 23 Aralık 1927 tarihleri arasında yaklaşık 2 yıl süren ilk sıkıyönetim uygulaması, Muş, Bingöl, Elazığ, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Tunceli, Urfa, Bitlis, Van, Hakkari, Malatya ve Erzurum olmak üzere 13 ilde, “Şeyh Sait Ayaklanması” nedeniyle yaşanmıştı.

12 defa uygulanan sıkıyönetimlerin en uzunu OHAL’i farklı nedenler için ayrı bir uygulama olarak kabul ediyorum), 19 – 25 Aralık 1978 tarihinde Yüzden fazla insanın öldürüldüğü Kahramanmaraş katliamı sonrası 13 ilde ilan edilen, daha sonra 7 ili daha kapsamı içine alan uygulamaydı. 20 ili kapsayan bu sıkıyönetim 12 Eylül askeri darbesi ile birleşerek yaklaşık 10 yıl sürmüştü.

12 Eylül askeri darbesiyle sıkıyönetim uygulamaları tüm Türkiye’yi kapsadı, daha da büyüdü, ağırlaştı. 19 Temmuz 1987 yılına kadar devam eden sıkıyönetim uygulamaları daha sonra kademeli olarak kaldırıldı. Bu tarihten itibaren de OHAL başlayacak ve 15 yıl sürecekti.

12 Eylül dönemince yaşanan hukuksuzlukların başında Erdal Eren’in idamı geliyordu. Yaşının küçük olması, idam kararının iki kez Yargıtay’ca bozulmasına rağmen cuntanın onayı ve emriyle 13 Aralık 1980 tarihinde idam edilmesi geliyordu.

Bir milyonu aşkın insan işkence tezgâhından geçti. Onlarca insan işkencelerde yaşamını yitirdi. Onlarca insan faili meçhul olarak öldürüldü. 18’i sol, 8’i sağ görüşlü, 23 Adli suçlu toplam 50 kişi idam edildi.

Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’nin PKK tarafından basılmasıyla başlayan süreç uygulamanın yeniden döneceğinin işaretiydi ve yeni uygulamanın gelişi çok sürmedi.

19 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe koyulan Kanun hükmünde kararname ile birlikte başlayan Olağan üstü hal uygulaması, bununla birlikte devreye giren Diyarbakır merkezli Bölge valiliği, baskı, şiddet ve ölüm politikasının henüz bitmediğini gösteriyordu.

İlk önce Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli ve Van illerinde uygulanan Olağan Üstü Hal uygulaması daha sonra genişletilerek 13 ilde 15 yıl süren uygulamaya dönüşmüştü.

İlk Vali Hayri Kozakçıoğlu idi. Daha sonra sırasıyla Necati Çetinkaya, Ünal Erkan, Necati Bilican ve Aydın Aslan ve Gökhan Aydıner bölge valisi oldular.

Başbakandan daha fazla yetkiye sahip olan valiler için Olağanüstü hal kararnamesine “Bu KHK ile İçişleri Bakanı’na, OHAL Bölge Valisi’ne ve OHAL Bölgesi dahilindeki il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı bunlar hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.” Maddesi de konmuştu.

Kararnameye koyulan bu madde valilere verilen sonsuz yetkilerle yapacakları işlerden dolayı sorumsuz kılıyor böylece de yasadışı her yolun önünü açıyordu.

Meclis araştırma komisyonu raporuna göre bu dönemde (OHAL dönemi) 3428 yerleşim birimi boşaltılmış, 378.334 kişi yerlerinden olmuştu. Resmi verilerin dışında İnsan hakları vakfı, İnsan hakları derneği ve insan hakları izleme örgütü gibi kuruluşların verilerine göre ise 4 binin üzerinde yerleşim birimi yakıldı veya boşaltıldı, 3 milyonun üzerinde insan yerlerinden oldu, göçe zorlandı.

OHAL döneminde 20 binden fazla insan “faili meçhul” yöntemlerle yok edildiler. 60 bin civarında PKK’lı, asker ve polis çatışmalarda öldü.

Yine Genelkurmay’ın verilerine göre 4 binin üzerinde korucu; öldürmeden gaspa, köy yakmadan tecavüze kadar yüzlerce suça karıştı.

Hayri Kozakçıoğlu OHAL valisiyken ilticacı Kürtlere yardım için yollanan 2 milyarı görevi bitince cebine koyup gittiği söylendi. Cumhurbaşkanı Demirel, “Paralar örtülü ödenekten teröre karşı mücadele için verilmiştir. Ancak ne için harcandığı açıklanırsa devlet sıkıntıya düşer” deyip valinin paçasını kurtarmıştı.

OHAL valiliği döneminde bölgede işlenen faili meçhul cinayetler kendisine sorulduğunda, “Ben mi soruşturacağım” diyen Ünal Erkan İstanbul emniyet müdürü iken müdür yardımcısı Mehmet Ağar’dı.

30 Kasım 2002 tarihinde yeniden uzatılmadığı için biten Olağan üstü hal uygulamaları belki yasal olarak bitti ancak uygulama olarak asla bitmedi. Ölümler, katliamlar, yıkımlar, köy boşaltmalar devam etti. Daha da genişleyerek ilçe ve il merkezleri harabeye çevrildi. Kamulaştırıldı. Boşaltıldı. İnsanlar zorunlu göçe zorlandı.

Bu dönemde sadece siviller faili meçhule gitmedi.

OHAL uygulaması yeni başlamıştı. Kuruluş tarihi tesadüfen! İsrail’in kuruluşuna rastlayan Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi, dönemin başbakanı Turgut Özal’a hitaben bir mektubu 19 Nisan 1988 tarihinde gazetesinde yayınlattı. Mektup iktidarı eleştiriyor ve “üzerine basa basa söylüyorum: Bizler hancıyız, sizler öyle de, böyle de yolcu” diyordu. Medyanın siyasete doğrudan ilk müdahalesiydi.

İki ay sonra 18 Mayıs 1988 tarihinde Turgut Özal, kürsüde konuşma yaparken suikasta uğrayacak ve basit yaralarla atlatacak, Erol Simavi ise, 1990 tarihinde Genel yayın yönetmeni Çetin Emeç’in öldürülmesi sonrası gazeteyi satarak ülkeyi terk edecekti.

Olağanüstü Hal bölge komutanlarından İsmail Selen ve Asayiş komutanlarından Hulusi Sayın 1991 yılı içerisinde öldürüleceklerdi.

1989 tarihinde cumhurbaşkanı olan Turgut Özal, Kürt sorununun çözümü için Adnan Kahveci ve Eşref Bitlis’ten rapor istemiş, istediği rapor kendisine 1992 yaz aylarında sunulmuştu.

24 Ocak 1993 tarihinde araştırmacı yazar Uğur Mumcu arabasına yerleştirilmiş bomba vasıtasıyla katledildi.

5 Şubat 1993 tarihinde garip bir trafik kazasıyla Adnan kahveci, 17 Şubat 1993 tarihinde garip bir uçak kazasıyla Eşref Bitlis Öldü(rüldü).

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in kuşkulu uçak kazasında ölümünden bir ay sonra da 17 Mart 1993’te 30 arkadaşı ile birlikte görevinden istifa eden JİTEM’in kurucularından binbaşı Cem Ersever İstifa mektubunda “Güneydoğu’da yetkili organlar içerisinde oluşturulan bir çete, hadiselerin gerçek boyutlarının Türk milleti tarafından görülmesini engellemektedir” diyordu.

Verdiği bir röportaj nedeniyle açılan duruşmaya gitmek için 24 Ekim’de Ankara’ya giden Ersever’den bir daha haber alınamadı. 1 Kasım’da Ankara’da önce sevgilisi Neval Boz’un ardından itirafçı Murat Demir’in ve 4 Kasım 1993’de Elmadağ’da Ersever’in cesedi bulundu.

17 Nisan 1993 tarihinde kalp krizi sonucu Turgut Özal da öldü!

Ölümler bitmedi. 22 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır Bölge Jandarma komutanı Bahtiyar Aydın Lice’de, 12 Ağustos 1995 tarihinde Mardin jandarma alay komutanı Rıdvan Özer Mardin’de öldürüldüler.

Tunceli jandarma il komutanı Kazım Çillioğlu ise 3 Şubat 1994 tarihinde lojmanında ölü bulundu!

Karanlık süreç rütbeye veya makama bakmadan katlediyor, dosyalar faili meçhul raflarına kaldırılıyor veya “kalp krizi”, “intihar” gibi etiketlerle tamamen kapatılıyordu.

Süreç devam ediyor.

___________________________

Kaynaklar;

http://arsiv.ntv.com.tr/news/155660.asp

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/yildirim-turker/kisa-super-valiler-tarihi-1060820/

http://www.nasname.com/a/herkes-sussun-onlar-konussun

http://www.sabah.com.tr/gundem/2015/06/11/erol-simavinin-cevapsiz-biraktigi-sorular

http://www.milliyet.com.tr/iste-cem-ersever-in-itiraflari/gundem/gundemdetay/01.10.2011/1445478/default.htm

http://bianet.org/biamag/siyaset/12143-80-yilin-utanc-listesi-idam-kurbanlari