Şu mavi kürede yüreği ince olan insanlar da var,

Onlar herkesin, her şeyin acısını derinden yaşıyorlar,

Onlar hep yalnız başlarına çokça hayat yaşıyorlar...

Şu mavi kürenin en büyük hamalları onlardır

Bütün savaş tanrılarının karşısında bir başlarına duruyorlar,

Kalabalıklar içinde yapayalnız yürüyorlar,

Hep ağır ve acı yüklü hayatları yaşıyorlar onlar!

Ne ait oldukları bir cemiyet var,

Ne sahip oldukları pespaye bir mutluluk

Onlar kendilerini yaşamayı unutuyorlar,

Ya da hiç bilmiyorlar,

Onlar varsa bile birbirlerine birer yıldız kadar uzaklar

Onlar kendi hayatlarının gölgesi bile olamıyorlar...

Varlar, yoklar ya da hiçler!

Onlar birer mum gibidirler, diplerinde ışık yok

Hep kendilerini yakıyorlar

Ama umut var ise inanın onların yüzü suyu hürmetinedir...

...

Ha yüreği ince olan bir insan mıyım?

Şu kan revan içindeki adaletsiz dünyada nah şöyle el ense yapıp o mesut yığınların tanrılarının kusurlarını ortadan kaldırmak için düşünmediğim, yaşamadığım, hissetmediğim ve kendi kusurlarımla yüzleşip kendi eksiklerime kahretmediğim bir gün olmadı ki!

En keyfe değer anında bile, bir yaprak dalına küstü diye

İnsanın anasından emdiği süt burnundan gelir de ''hadi çay içelim, çay'' der mi hiç!

Diyor işte...

Hep yeniliyor, hep yıkılıyor ve hep yine baştan kendi benini yaratmasını biliyor o yüreği ince olan insanlar...

Aşk da kavga da, cennet de cehennem de o ince yüreklerin etrafında pervane oluyor...

...

Şu yerin yüzünün yüreği ince yüreklerine hürmetlerim olsun....

Güneşi ekiyoruz gecenin göğsünün orta yerine,

Hiç kazanamadık belki ama, hiç yenilmedik de...

...

Sabah ola hayrola...