Almanya'da hayatını sürdüren yazar Doğan Akhanlı hakkında 1989’da işlenmiş bir cinayetten ötürü yargılandığı davada verilen beraat kararı Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı’nın bile “Suçsuzdur” demesine rağmen, 9. Ceza Dairesi tarafından bozuldu.

Daire, cinayette ölen kuyumcunun oğluna ait “Bu kişi babamı öldürenler içinde değildi” şeklindeki ifadelerini, “Aradan geçen 21 yıllık süre, sanığın fiziki görünümünün tümüyle değişmiş olması, mağdurların halen aynı bölgede aynı işle iştigal etmeleri, terör örgütünün muhtemel eylemlerinden çekinmelerini” gerekçe göstererek, dikkate almadı.

Daire, emniyet kayıtlarına göre 1993’te dağıldığı anlaşılan örgütü varsaymakla kalmadı, iki tanığın işkence altında verilmiş beyanlarını da doğru kabul etti.

Son olarak daire, Akhanlı’nın 1984’te askeri mahkemede açılan başka bir davasını, yazarın örgüt üyesi oluşuna kanıt gösterdi.

Dahası, Akhanlı’ya “ağırlaştırılmış müebbet” verilmesi istenen bu karar, Akhanlı’nın doğumgünü olan 27 Şubat’ta çıktı.

OLAYIN GELİŞİMİ

Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre, İstanbul ’da, 20 Ekim 1989’da bir döviz bürosuna giren silahlı üç kişi, “Bu bir soygundur” dedi. İçeride, dükkan sahibi Yaşar Tutum ile oğulları Mustafa ve Ünay vardı. Arbede çıktı. Açılan ateşle Yaşar Tutum öldü. Üç soyguncu, arkalarında ceset ve iki çanta bırakıp kaçtı. İstanbul Emniyeti, çantada ‘üç yıl sonra’ yaptığı aramada üç fotoğraf ve döküman buldu. İddiaya göre, dokümanlar Mehmet Fatih Çalışkan’a aitti. Çalışkan, 1993’te alınan ifadesinde, “Hamza Kopal’ın emriyle kendi şirketim hakkında istihbarat amaçlı” deyince soruşturmanın seyri değişti. Çünkü Kopal, ‘Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Yeniden Kuruluş Birliği-Halk Kurtuluş Güçleri’ adlı örgütün üyesi olmakla suçlanıyordu.

Kopal işkenceli sorguda, çantayı Akhanlı’ya verdiğini söyledi. Akhanlı’nın avukatı Haydar Erol’a göre Kopal, işkenceye dayanamadığı için 1991 yılında Almanya’ya göçmüş olan, bu nedenle başına bir şey gelmeyeceğini düşündüğü Akhanlı’nın adını vermişti.

Bu ifade üzerine, öldürülen Yaşar Tutum’un oğlu Mustafa ve Ünay, emniyete çağrıldı. İddiaya göre Tutum, Akhanlı’nın bir fotoğrafından teşhiste bulunup üç soyguncudan birinin o olduğunu öne sürdü. Akhanlı da dosyaya eklendi. Açılan davada Çalışkan ve Kopal beraat etti, Akhanlı’nın dosyası ayrıldı.

Akhanlı ise bunlardan habersizdi. O, 1991’de Almanya’ya göçmüş, 1998’de vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Bir düzine romanı, senaryosu ve çevirisi vardı. “Madonna’nın Son Hayali” adlı kitabı, Almanya’da o yılın en iyi 10 Türkçe romanı arasında sayıldı. Yıllar sonra, 90 yaşına gelmiş hasta yatağındaki babası Mahmut Nedim’i ziyaret için 10 Ağustos 2010’da Atatürk Havalimanı’na inince gözaltına alınıp tutuklandı.

Bu arada avukatı Erol, hemen Mustafa Tutum’a ulaştı. Tutum, 27 Ağustos’ta savcılığa verdiği dilekçede, “1992’deki teşhiste kendisine farklı resim gösterildiğini, Akhanlı’nın babasını öldüren kişiler içinde olmadığını” söyledi. Ardından Kopal, Akhanlı’yı suçlayan ifadelerin işkence altında alındığını bildirdiyse de Akhanlı tahliye edilmedi. Eski TCK’nın ‘anayasal düzeni alaşağı etmek’ suçunu düzenleyen 146/1. maddesi ve ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ istemiyle dava açıldı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama boyunca mahkemeye protesto edip savunma yapmayan Akhanlı, 8 Aralık 2010’da tahliye edildi. Çıktığında, babasının öldüğünü öğrendi.

Savcının ceza istemesine karşın heyet, 12 Ekim 2010’da, ‘kesin delil elde edilemediğinden’ oybirliğiyle beraat dedi. Savcı Kara ise kararı temyiz etti ve oğul Tutum’un “beyanlarının korkudan kaynaklı çelişkili” olduğunu savundu. Buna karşın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 9. Ceza Dairesi’ne sunduğu tebliğnamesinde, Akhanlı’nın beraatinin onanmasını istedi.

20 YIL ÖNCE DAĞILMIŞ ÖRGÜTÜ VAR SAYDI

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, beklenen kararını nihayet 27 Şubat 2013’te açıkladı. Daire, sanılanın aksine kararı bozup dosyayı mahkemeye yolladı.

Hrant Dink’e 301’den ceza veren heyette yer alan Hakim Ekrem Ertuğrul’un başkanlık ettiği daire, Akhanlı’nın 12 Eylül’den sonra 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nde ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla mahkum edildiğini ve ülke dışında kaçtığını savunarak, “Terör örgütü üyesi olduğuna kuşku bulunmamaktadır” dedi ve başka bir örgüt davasını bu yargılamanın delili saydı.

Daire, Kopal ve Çalışkan’ın geçmişteki beyanları için “İşkence altında ifade verdik” demelerini dikkate almadı ve Akhanlı’nın, “silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kesinleşen cezasının infazından kaçtığı dönemde maktüle ait döviz bürosunu örgütsel amaçlarla silahla yağmalanmasına teşebbüs eylemine iştirak ettiği kuşkuya yer vermeksizin açıkça anlaşılmaktadır” denildi.

Daire ayrıca, Uğur Tutum’un mahkeme huzurunda “Bana 1992’de başka resim gösterilmişti. Akhanlı, babamı öldürenler içinde değildi” şeklindeki sözlerini, “Aradan geçen 21 yıllık süre, sanığın fiziki görünümünün tümüyle değişmiş olması, mağdurların halen aynı bölgede aynı işle iştigal etmeleri, terör örgütünün muhtemel eylemlerinden çekinmelerini”ni gerekçe göstererek, reddetti.

Üstelik daire bu görüşe varırken, 1993’te dağılmış olan örgütü halen varmış gibi kabul etti. Kardeş Ünal Tutum’un “Bu kişi babamı vurmadı” sözlerini de, “Zaten olay sonrasında da bir teşhis yapmamış olması karşısında” geçersiz saydı. Ve daire kararı bozarak, Akhanlı’ya eski TCK’nın 146. maddesinden ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesini istedi.

Avukat Haydar Erol, 12 Eylül’de açılmış başka davanın bu davaya delil sayılmasını, “Bu evrensel hukuka aykırıdır” diye yorumluyor. Yargıtay’ın “Örgütün eylem yapmasından korktular” şeklindeki görüşünü de “Şu an THKP/YKB-HKG diye bir örgüt var mı? Bana 1993’ten sonra bir adamını ve eylemini göstersinler” diyor. Dokümanları Akhanlı’ya verdiği iddia edilen Hamza Kopal’ın geçmişte beraat ettiğini anımsatan Erol, “O zaman o niye beraat etti?” diye soruyor. (Radikal)