İbrahim Yaylalı / Demokrat Haber Roboski

Roboski’de hayatını kaybedenlerin aileleri ve dostları, katliamın 59. Haftasında Milliyet gazetesine tepki gösterdi. Veli Encü tarafından okunan açıklamada şöyle denildi:

“Biz Roboskili aileler olarak bu haftaki Perşembe değerlendirmesinde, başından itibaren yaşadığımız katliamı ya görmezden gelen ya da manipüle haberleriyle katliama yaklaşan medyayı, özelde ise Milliyet gazetesinin 7 Şubat 2013 tarihli haberini sorgulayacağız.

Medya, Roboski’yi önce görmezden geldi, daha sonra hükümet ne istediyse o doğrultuda yayın yapmaya devam etti.

Milliyet Gazetesi’nde 7 Şubat tarihli Önder Yılmaz’ın kaleme aldığı habere, iyi göz atmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu haberin kaynağını da, niyetini de sorgulamak gerektiğini düşünüyoruz.

Hükümet her fırsatta katliamda yaşamını yitiren canlarımızın arasında sivil olmayan kişiler olduğu tezine sarıldı. Katliamı bu anlamıyla kamuoyunun gözünde meşrulaştırmaya çalıştı.

Yazar, 34 canımızın yaşamını yitirdiği katliama öncelikle sadece ‘olay’ diye bakıyor, sonrasını kendi kaleminden aktaralım: “Olaydan sonra Şırnak Verimli Jandarma Komutanlığı’na teslim olan Ozan Cülemirk kod adlı K.A. isimli PKK’lı, Uludere bombalaması sırasında 34 köylünün arkasına saklanan 2 PKK’lının bulunduğunu kaydetti.”

Her ne hikmetse bu itirafçı bir seneyi aşkın zaman konuşmuyor. Ya da konuşuyor ama konuştukları bir şekilde ne kamuoyuyla, ne komisyonla, ne mahkeme ile paylaşılmıyor. Birden bu itirafçı akıllara geliyor ve bir dakika deniliyor. Hükümet de içerisinde olmak üzere, komisyonu da rahatlatacak, hatta gizlilik kararını bir türlü kaldıramayan mahkemeye ilaç gibi gelecek olan gelişme birden hayata geçiriliyor. İtirafçı konuşma kararı alıyor.

Gazeteci bu yazının neden gazeteye servis edildiğini gösteren vurguyu da yapmadan geçemiyor. Yazının sonunu sizinle de paylaşalım: “Böylece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Uludere’de hayatını kaybedenlerin dışında PKK’lıların olabileceğine ilişkin şüphe yaratan açıklamaları anlam kazanmış oldu.“

Biz Roboskili aileler bir kere daha soruyoruz, Diyarbakır Barosu’nun, Diyarbakır Savcılığı’ndan yaşadığımız katliam ile ilgili dosyanın üzerindeki gizlilik yasağının kalkmasıyla ilgili yaptığı başvurunun reddedilme nedeni, bu şekilde hükümetin sorumluluğunu gizleyecek delillerin üretilmek istenmesinden midir? Katliam için oluşturulan, TBMM alt komisyonunun raporunun hala bekletilme nedeni, yine bu şekilde sonradan oluşturulacak deliller midir? Bu anlamıyla bir kere daha büyük medyayı uyarıyoruz.”


“BABAM KORUCU İKEN GÖZÜNÜ KAYBETMİŞ”

Açıklamadan sonra katliamda yaşamını yitiren Erkan Encü'nün Babası Mehmet Encü bir mektup okudu. Gözlerinde yüzde doksan görme kayıbı olan Mehmet Encü, gözlerinin içine sokarak okuyabildi metni. Mehmet Encü zorluk çekmesine rağmen özellikle kendisi okumak istedi mektubu. Sonuna doğru dayanamadı ve okumayı bıraktı. O anda bir gözyaşı seli başladı. Mektup şöyleydi:

“Türkiye Cumhuriyeti devletinin savaş uçakları tarafından param parça edilerek, daha 13 yaşında iken katledilen Erkan Encü’nün babası olarak bir kez daha oğlumun mezarı başında oğlumun katillerini cezalandırmayan ve 414 gündür acımıza acı katarak bizleri tehdit ve baskılara maruz bırakan devlete artık yeter diyoruz. Bombalarla katlettiğin ve sonra da kaçakçı ya da terörist diyerek suçladığın ve henüz hayatının baharında iken katlettiğin Erkan’ın mezarı başında hayat hikayesini ve hayallerini, babası olarak okumak istiyorum:

Ben Erkan Encü'yüm;

Gözlerini 'devlete adayan' bir babanın tek erkek evladıyım... Babam "korucu" iken bir operasyonda mayına basarak, gözünü kaybetmiş...

Daha yedinci sınıfa gidiyor, doktor olup babamın gözlerini ışığa kavuşturacağım günün hayalini kuruyordum...

Bir futbol takımı kurmuş adını Kartal Spor koymuştuk. Renkleri kırmızı, siyah, beyaz olan formalarımızı daha yeni diktirmiştik, 4 numaralı forma benimdi, iki gün giyebildim...

Babamın devletten aldığı para yetmiyordu, ben de hep ısrar ediyordum "kaçağa gideyim" diye... Birkaç gün önce ısrarlarıma dayanamayıp izin verdi. Bir-iki gidince boyumun ölçüsünü alırım, hevesim kaçar diye düşünüyordu kesin...

O gece ikinci kaçağımdı benim, iki amcamla beraberdik; biri eşinin karnındaki bebeğin hasretiyle göçen Hüsnü, diğeri ben yaştaki Savaş... Annem, ellerim üşümesin diye iki çift eldiven giydirmişti. İliklere kadar üşüten bu soğuk eldiven mi dinler anacığım...

Dönüş yolunda ölüm taşıyan gülleler yağdı tepemize. Annemden dinlediğim bir hikayede geçiyordu, ebabil kuşları da böyle ölüm yağdırmışlardı zalimlerin başına. Ama biz masumduk, dinlemediler...

Vurgun yemiş bir dalgıç gibi kalakaldım karanlık denizinde, ölümün kıyısına uzandım, usulca... "Otuz dördümüzün" kanı döküldü, "otuz dört" can ırmağı olduk, karıştık toprağa... Güller geceleyin açar diyordu annem, kan çiçekleri gibi al al olduk hepimiz...

Dönecek yer var da dönecek insan kaldı mı bu kervandan?!

Yedi çift ayakkabısı olan pilota söyleyin, bir çift ayakkabımın bir teki ölüm tarlasında kaldı, içinde ayağımın teki...

Bilmek ürkütüyor biliyorum, ama gene de söyleyin; kapanır mı bombanın açtığı yara çocuklarda?

Ben Erkan Encü'yüm; ömrümün 13 senesini yaşadım, 'üstü kalsın' deyip ayrıldım aranızdan, 'asker görürsen korkma' dedi annem, bomba düştü, çok korktum...

Semanın yıldızlarla süslendiği bir gecede ölmekti hayalim, söyleyin çok şey mi bu istediğim?

Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;

Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse, adalet talep ediyorum...”