Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem UlusoyZorunlu Din ve Ahlak Bilgisi Dersleri” konusunda  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Aldığı Kararı Değerlendirdi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içinde bir Türkiyeli yargıcın da yer aldığı yedi yargıçlı kamarası, 14 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, başvurusunu inceleyerek bir karar almıştı.

Alevilerin, zorunlu din ve ahlak bilgisi derslerinin içeriğinin İslam’ın Sünni anlayışı temelinde şekillendiği şikâyetini değerlendiren mahkeme, Türkiye’nin eğitim sisteminin, özellikle din eğitimi sisteminin, çocukların ana-babalarının inançlarına saygı göstermek konusunda yetersiz kaldığına hükmetmişti.

AİHM bu kararla, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu Protokolünün Eğitim Hakkı konulu 2. Maddesinin çiğnediğine hükmetti.

ERDOĞAN KARŞI

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan konuyu şöyle değerlendirmişti:

"AİHM geçen haftalarda Türkiye aleyhine bir karar aldı. Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden öğrencilerin muaf sayılmasını temin edecek bir düzenleme. Bu karar yanlış bir karar. Batıda bunun uygulaması yok, böyle bir şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur. Eğer olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikâyet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız tabii uyuşturucu gelir, şiddet gelir, ırkçılık gelir onun yerini doldurur. Biz manevi değerlerine bağlı bir nesilden söz ettiğimizde hem içeriden, hem dışarıdan sesler yükseliyor..."

DAVUTOĞLU DA

Başbakan Ahmet Davutoğlu ise kararı şöyle değerlendirmişti:

"Türkiye'de din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bütün dinleri anlatacak şekilde veriliyor. Bazı ülkelerde öğrenciler kiliselere götürülüyor ve uygulamalı din dersi hepsine veriliyor, belli okullarda hepsine veriliyor. Şimdi bütün bu uygulamaları gözardı edip de Türkiye'de bunu bir dini baskı aracı gibi yansıtma çalışmalarını kabul etmemiz mümkün değil. (…) Doğru ve sağlam bir dini bilgi, eğitim müesseselerimiz aracılığıyla verilmezse işte çevremizdeki radikalleşme eğilimlerinin kaynağını teşkil eden düzensiz ve sağlıksız dini bilgiyi denetleme imkanı da kalmaz".

“AİHM’NİN KARARININ UYGULANMASININ TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ”

Kararı değerlendiren Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy ise yaptığı açıklamada şunları belirtti:

Türkiye’nin bu durumu hiç gecikmeden düzeltmesi, özellikle öğrencilerin din ve ahlak derslerinden muaf tutulmasını sağlayan bir sistemi uygulamaya koyması gerekmektedir.

Mahkemenin kararı, “Ebeveynlerin inançlarına saygı göstermek için Türkiye, okullardaki din eğitimini mutlaka reformdan geçirmelidir” başlıklı bir basın bildirisi ile duyuruldu.

Karar’da AİHM 2007 yılında aynı konuda Hüseyin ve Eylem Zengin davasında verdiği karara atıf yaparak, yıllar önce tespit ettikleri yapısal sorunun giderilmediğine dikkat çekti. 

Türkiye’nin gecikmeden durumu düzeltmesi gerektiği, özellikle öğrencilerin, ailelerinin dini ya da felsefi inançlarını açıklamak zorunda bırakılmadan, din ve ahlak derslerinden muaf tutulmasını sağlayan bir sistemin uygulamaya konması gerektiğini” vurguladı.

AİHM’nin bu kararı, uzun yıllar boyunca Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumunun dile getirdiği bu istemin temel bir insan hakkı olduğunun bir kez daha kayda geçirilmesidir.

Şimdi bu hükmün gereğini yerine getirmek sorumluluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümetindir. Bu sorumluluk ve yükümlülüklerine uygun adımların atılmasının takipçisi olacağız.

AİHM’nin her insan hakkı savunucusunun ve her Alevi-Bektaşi-Kızılbaş için çok öğretici olan Basın Bildirisinde şöyle deniyor:

“Mahkeme, davayı, o dönemde uygulanan zorunlu din ve ahlak eğitimi ders programı ışığında incelediği gibi özellikle Hasan ve Eylem Zengin kararının ardından ders programlarında yapılan önemli değişiklikleri de dikkate aldı. Bu bağlamda, yapılan esas değişikliğin Alevilik de dâhil Türkiye’de var olan farklı inançlar üzerine bilgilerin ders programına eklendiğini, ancak ders programı baskın olarak Türkiye nüfusunun çoğunluğunun benimsediği ya da uyguladığı İslam bilgisi üzerinde yoğunlaştığı için temel özelliğinin gerçekten değişmediğini gözlemledi. Mahkemenin, İslam teorisi üzerine bir sorunla ilgili olarak tutum belirlemesi söz konusu olamayacağı halde, Devletin dinle ilgili konularda tarafsız ve önyargısız olma görevi olduğunu vurguladı.

Kendi başına ele alındığında, zorunlu din ve ahlak bilgisi ders programının, Türkiye nüfusunun çoğunluğunun benimsediği ve uyguladığı İslam bilgisine daha fazla ağırlık vermesi, beyin yıkama anlamına gelecek şekilde çoğulculuk ve nesnellik ilkelerinden uzaklaşma anlamına gelmez. Ancak Alevi inancının özgül özellikleri İslam’ın Sünni anlayışı ile karşılaştırıldığında, başvurucuların bu derslerin verilişinde takınılan tavır nedeniyle, başvurucuların çocuklarının kendi değerleri ile okul değerleri arasında bir inanç çelişkisi ile karşı karşıya kalmasından endişe duyması haklıdır.

Mahkeme, uygun bir muaf tutulma işlemi yokluğunda bu çelişkiden nasıl kaçınılabileceğini öngörememektedir. Başvurucuların şikâyet ettiği ders programında belirlenmiş tutum ile kendi inançların özellikleri ile kıyaslandığında İslam’ın Sünni anlayışı arasındaki uyuşmazlık o kadar derindir ki, bu durum Alevi inanç ve törenleri üzerine bilgilerin ders kitaplarına katılması ile giderilemez.

Buna ek olarak, Türkiye’deki sistemin yalnız Hıristiyan ve Musevi öğrencilere din ve ahlak bilgisi derslerinden muaf tutulma hakkını tanımakta olması göstermektedir ki okulda verilen dini eğitim ile çocukların ebeveynlerinin dini ya da felsefi inancı arasında çelişkiler doğmasına neden olmaktadır. Devletler, öğrencilerin dini eğitim derslerinden muaf tutulmasını sağlayan bir sistem önererek ya da dini eğitim derslerine katılım tümüyle seçmeli yaparak bir çıkış yolu bulabilirler.

Mahkeme, Türkiye eğitim sisteminin, ebeveynlerin inançlarına saygı gösterme konusunda hâlâ yetersizdir ve bu nedenle Mansur Yalçın, Yüksel Polat ve Hasan Kılıç açısından 1 No’lu Protokolün 2. Maddesini çiğnemekte olduğu sonucuna varmıştır.”

Bu hükümde anılan madde şöyledir:

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi  1. No’lu Protokol 2. Madde - Eğitim Hakkı

Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir. (Demokrat Haber)