Türkiye uzun süredir Fırat’ın doğusunda güvenli bölge oluşturma talebini dile getiriyordu.

Ancak Eylül ayıyla birlikte ABD’nin güvenli bölge konusundaki yaklaşımından rahatsızlık duyduğunu saklamayan Ankara, tarih dahi açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 8 Eylül’de Malatya’da yaptığı konuşmada ‘‘Bu iş öyle 3-5 helikopter uçuşuyla, 5-10 araç devriyesiyle, göstermelik birkaç yüz askerin bölgede bulunmasıyla olacak iş değildir. Eylül ayı bitmeden Fırat'ın doğusunda kendi askerlerimizle fiilen güvenli bölge oluşumunu başlatmamış olursak artık kendi yolumuza gitmekten başka çaremiz kalmayacaktır’’ dedi.

Bununla beraber Cumhurbaşkanı’nın ABD seyahati sonrası Pazartesi günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde,‘‘Türkiye'nin, insani bir mesele olarak ele aldığı Suriyeli sığınmacıların evlerine bir an önce dönmelerini sağlayacak güvenli bölge projesinin hayata geçirilmesine ilişkin samimi gayretlerini daha ileri adımlarla güçlendireceği belirtilmiş; milli güvenliğin sağlanması için gereken iradeyi ortaya koymakta tereddüt etmeyeceği ifade edilmiştir’’ şeklinde ifadeler ‘kendi göbeğimizi kendimiz keseriz’ keskinliğinin zayıfladığını gösteriyor.

ÇEVİKÖZ: TEK TARAFLI HAREKATIN GÜVENLİK AÇISINDAN RİSKLERİ OLDUĞU KANAATİNDEYİZ

Tek taraflı bir harekatın ciddi riskler doğuracağını söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD seyahatinde ABD Başkanı Donald Trump’la görüşememiş olmasının altını çiziyor.

VOA Türkçe’den Hilmi Hacıoğlu’nun haberine göre Çeviköz, ‘‘New York’ta Erdoğan-Trump görüşmesinin gerçekleşeceğinden de söz ediliyordu. Hatta tarih verilmiş, 25 Eylül denmişti. Ve böyle bir görüşme gerçekleşmedi. Bunun gerçekleşmemesinin sebebi ABD’nin Türkiye’nin daha önce varılmış bir mutabakata rağmen Türkiye’nin yeni tarih sınırlamaları yapması, o mutabakattan farklı bir takım görüşleri dile getirmesinin Amerika gözünde inandırıcılığı ve artık kabul edilebilirliği olmadığı sonucuna varıyoruz. Eğer böyleyse ve Amerika’dan da resmi bir cevap gelmediyse mühlet ne olursa olsun Türkiye’nin böyle bir tek taraflı girişimde bulunmasının çok ciddi riskleri olacağı kanaatindeyiz. Güvenlik açısından riskleri olduğu kanaatindeyiz. Bölgede hiç beklenmeyen şekilde ani bir tırmanmaya yol açabileceğinden endişe duyarız’’ dedi.

ÇEVİKÖZ: SURİYE TOPRAKLARININ GÜVENLİĞİNİ TÜRK ASKERİ SAĞLAYAMAZ, SURİYE YÖNETİMİYLE KONUŞULMALI

Devletler arasındaki ilişkileri istihbarat kurumları değil dışişleri ve siyaset kurumlarının yürüttüğünü söyleyen Çeviköz, Türkiye’nin Suriye’de istediği sonuçlara ulaşabilmesi için Şam yönetimiyle doğrudan diyaloga geçmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, ‘Suriye ile diyalogu önemsiyoruz. Ülkemizde 3,5 milyon Suriyeli var yarın bunlar ülkelerine döndüklerinde ülkede uyum halinde yaşayabilmeleri için bu olmalı. Bunun için konuşulması gerekiyor. Yoksa Suriye’de bir güvenli bölge oluşturup ondan sonra bir takım köyler beldeler inşa edip Suriye’nin başka tarafından gelmiş insanların oralara yerleştirilmesi doğru değil. Oraya yerleştirdiğinin insanların güvenliğini kim sağlayacak? Suriye toprakları olduğuna göre oranın güvenliğini Türk askeri sağlayamaz. Türkiye de Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğuna göre bu konuları mutlaka Suriye yönetimiyle konuşmalıdır’’ dedi.

LOĞOĞLU: ANKARA VE ŞAM’IN GÖRÜŞMESİ GECİKMİŞ BİR ŞART

Fırat’ın doğusunda operasyonu doğru bulmayan Eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’na göreyse asıl yapılması gereken Suriye ile doğrudan görüşmek.

‘‘Ankara ile Şam’ın görüşmesi sadece mümkün değil, gerekli hatta şart. Hatta gecikmiş bir şart. Ankara, Suriye konusunda İran, Rusya, ABD ile konuşuyor ise komşumuz olan ülkenin yönetimiyle niçin görüşmüyor? Köprünün altından akan bunca sudan sonra neden yanlış politikada ısrar ediyoruz? Bunun kabul edilebilir bir izahı hiç yok. Ankara’nın Şam’la görüşmesi her derde deva olmayacak. Türkiye başından beri bu kanalı açık tutmuş olsaydı Suriye ihtilafı bugünkü duruma asla gelmezdi.’’

PROF. AHMET KASIM HAN: TÜRKİYE ZORLU BİR DENGE OYUNU OYNUYOR

Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda çok kapsamlı bir harekata girmeyeceğini düşünen Profesör Ahmet Kasım Han, İnönü Türkiye’sinin İkinci Dünya Savaşı’nda izlediği denge siyasetinin bir benzerinin uygulandığı kanaatinde.

Prof. Ahmet Kasım Han, ‘‘Bir operasyon olmayacak diyemem. 1. Dünya Savaşı usulü cephe hattında çok büyük bir harekat olacağı konusunda kuşkularım var. Türkiye çok zor bir denge siyasetini yönetmeye çalışıyor. Bir taraftan ABD ile Rusya arasında kalmayacaksınız, diğer taraftan ulusal güvenliğinize olan tehditleri bertaraf edeceksiniz. O esnada sahadaki pozisyonunuzu kaybetmeyeceksiniz. Sahada olmazsanız masada olmayacağınıza inandığınız için sahadaki pozisyonunuzu genişletmeye çalışacaksınız. Türkiye tırmandırma siyaseti izliyor. Önce belli konularda anlaşmaya zorluyor. Özellikle de ABD’ye bunu yapıyor. Tırmandırdığı konuyla ilgili varılan dengeyi bir takım tavizleri cebine koyarak konsolide etmeye çalışıyor. Sonra tekrar bir tırmanma platosuna taşıyor ABD’yi bir daha taviz vermeye zorluyor. Çok zorlu bir denge oyunu oynuyor’’ dedi.

‘TÜRKİYE’NİN SURİYE’DEKİ SİYASETİ ŞAM REJİMİNE YARIYOR’

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi Ahmet Kasım Han, Türkiye’nin son dönemde izlediği Suriye politikasının Şam yönetiminin elini güçlendirdiğine de dikkat çekiyor.

Prof. Han, ‘‘Suriye yönetimiyle Türkiye’nin görüştüğünün bir haber değeri olduğunu düşünmüyorum. Bunu Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin en üst makamı, ‘devlet kurumları belli seviyelerde görüşürler’ diye ifade etti. Türkiye’nin bugün Suriye’de yönettiği siyaset, Astana süreci de dahil olmak üzere Suriye rejimine yarıyor. Şam rejiminin ayakta kalmasını kolaylaştıran adımlar atıyor. Bunun belki tek istisnası Suriye’nin kuzeybatısındaki TSK kontrolündeki bölgede Türkiye’nin varlığını sürdürüyor olması. O bugün rejimin devam etmesi açısından bir hayatiyeti olmadığı muhakkak. İkincisi de İdlib meselesi, onun da dinamikleri var. Onun ötesinde baktığımız zaman Türkiye’nin attığı adımlar Suriye rejimini zayıflatmak yönünde sonuçlar vermiyor. Bir taraftan konuşmayıp diğer taraftan da rejimi kuvvetlendirmek ekonomik bir siyaset olmasa gerek’’ ifadelerini kullandı.