Diyarbakır’da Tahir Elçi Vakfı tarafından düzenlenen ve “Eşit Vatandaşlık Sorunu” ile “Sokağa Çıkma Yasaklarından Bugüne” başlıkları altında gerçekleştirilen panelin ikinci gününde, akademisyen Cuma Çiçek, araştırmacı yazar Fırat Aydınkaya, avukat M. Emin Aktar ve avukat Ramazan Demir konuşmacı olarak yer aldı.

Panelde, devletin Kürt sorununda yasalarla cezasızlık ilkesini uyguladığını savunan M. Emin Aktar, “Türkiye Cumhuriyeti tarih boyunca Kürt sorununda yasalarla hızlı bir şekilde hareket etmiştir. Devletin ve devlet görevlilerin işlediği suçlar kanuni güvence ile cezasızlığı garanti altına almıştır” dedi.

Kürt sorununda devletin işlediği suçlarda kanuni güvenceyi Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren aldığını ifade eden Aktar, “Bunun ilk örneği Şeyh Sait isyanında çıkartılan Takrir-i sukut kanununda gördük. Daha sonra Zîlan katliamı sonrasında çıkartılan yasa ile operasyonda görev alan devlet görevlilerin ceza almayacağı kanun ile güvence altına almıştır” şeklinde konuştu.

2013 yılında yapılan bir kanun değişikliği ile askeri bölgelere sivillerin girmesinin yasaklanması yetkisinin Genelkurmaydan alınıp Valilere verildiğini anımsatan Aktar, 2015 yılında ilk defa Kürt şehirlerinde valilerin bu yetkiyi kullandığını ifade etti.

RAMAZAN DEMİR: DEVLET YEK VÜCUT KARŞIMIZDAYDI

Sokağa çıkma yasakları döneminde hukuki süreci takip eden avukat Ramazan Demir ise konuşmasında, “Yasakların ilanının devamı hukukçular açısından tam bir sınavdı ve il idaresi kanununa göre yasakların yasal dayanakları yoktu” dedi.

Demir, “İnsanlara yaşam hakkı tanınmaması halini biz o zaman gördük. Devletin yek vücut karşımızda durduğunu da gördük” şeklinde konuştu.

‘DEVLET, AİHM’E BASK YAPTI’

Demir, devletin Avrupa Konseyi üzerinden AİHM’e baskı yaptığını savundu.

Demir “Danıştay Başkanı’nın Avrupa Konseyi’nde yaptığı görüşmeden sonra Cizre bodrumlarına ilişkin tedbirleri reddetti AİHM. Devlete göre bodrumdaki herkes 7’den 70’e teröristti. Ölen insanlarla ilgili yürütülen soruşturmalarda hiçbir asker ve polis ismi geçmiyor. Sanki asker hiç olmamış, sanki hayalet” dedi.

‘2 BİN 600 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ’

Akademisyen Cuma Çiçek ise “Türkiye genelinde ve bölgede bir alt üst oluş yaşadık. 2600 kişinin hayatını kaybettiği, bütün siyaset alanının ve Kürt siyaset kanallarının kapatıldığı bir süreçle karşı karşıya kaldık. Birkaç kuşağın durumunu belirleyecek bir alt üst oluş yaşandı” dedi.

Olan biteni kavramak için geniş bir zaman aralığından bakmak gerektiğini söyleyen Çiçek, “Kürt meselesi noktasında daha belirleyici olan dinamikleri konuşmak lazım. Uluslararası denklemde Kürtlerin içinde bulunduğu bir bağlam var sınırlı olsa da. Kürtlerin 4 ülkenin arasına sıkışmış bir halde olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Kürtlerin Türkiye’de çocuklarına kendi dillerini öğretecek durumda olmadığını ifade eden Çiçek, “Bununla birlikte Kürtlerin uluslararası alanda elde ettiği bir sempati var. Devlet Kürtlerle olan kavgasını kaybetmiş. Devletin 100 yıllık hikayesinin bir karşılığı yok, çözümü uzatıyor” dedi.

‘DERİNLEŞEN BİR DEVLET KRİZİ VAR’

Türkiye’nin Kürtlere abilik yaparak kazanacağını düşünmesinin kendisine de Kürtlere de kaybettirdiğini söyleyen Çiçek, bölgesel ölçekte Türk modelinin Kürt meselesi çözümünde çöktüğünü söyledi, “Olan bitene baktığımızda derinleşen bir devlet krizi var. Bu da devletin ödemiş olduğu maliyettir” dedi.

Akademisyen Cuma Çiçek, konuşmasının devamında şunları söyledi:

Kaybeden bir Kürt siyaseti oldu diyebiliriz. Kürt siyaseti, genel kitleleri mobilize etme gücünü kaybetti. Bir vekilin 5 polis arasında kalmasını da sembolik bir kayıp olarak görmek lazım. Sokağa çıkmak konusunda bir sessizlik var. HDP tüm olan bitene rağmen oy alabiliyor. Kürtler, politik kollektif olarak bir siyasi tutum alabiliyor. Kürtlerin silahı arkada bırakacağı yeni bir tavır alması lazım. Devlete bağlı olmadan böyle bir arayışın içinde olunmalı. Kürtlerde artık bir sınıf meselesi var. Sınıfsal mesele ile yüzleşmek zorundayız.

Araştırmacı Yazar Fırat Aydınkaya ise konuşmasında Kürt coğrafyasının fethedildiğini ifade etti.

Aydınkaya, “Sokak kürtler için ne ifade eder, bunu konuşmamız lazım. Devletin kurulduğu yer sokaktır. Devlet oradan geldiğini bilir ve oradan yıkılacağını da bildiği için sokağa izin vermez. Kürt hareketleri şehirle sınandı. Kürt hareketinin sokağı tanımlama biçimi kusurludur. Kürtlere nasıl bir hayat sunacağı belli değil. Sokakları bir mücadele alanı kurgularsanız başka bir tutum almanız gerekir” dedi.

Kaynak: Evrensel