Yaşadığımız coğrafyada suçlu olmak/suçlu ilan edilmek için çok büyük araştırmalara, delillere, dedektifliklere gerek yok.

“Gözünün üstünde kaş” var mı? Varsa yeterli.

Saçının uzun ya da kısa olması, küpe takıp takmaman, güzel ya da çirkin, zeki ya da aptal, uzun ya da kısa olman diploman, mal varlığın, yaşın ya da cinsiyetin önemli değil.

Üzerinde durduğun zeminin yöneticiler tarafından kabul görülüp görülmemesi, kimliğindeki etnik yapın, dilin, inanışın, düşüncelerin ve desteklediklerin bu konuda çok daha önemli göstergeler olarak değerlendiriliyor.

Etnik kimliğinde Kürt ifadesi varsa, birde üstüne üstlük Alevi isen potansiyel suçlusun demektir.

Mahkeme tutanaklarına bile geçen “bilinmeyen dil” ile konuşan, “Türkçe bilmediğinden “vatana bir faydası” olamayacağı nedeniyle idam cezası verilen birisin! Ana dilinde ıslık çalmak ne haddine!

“Affedersin Ermeni” isen öldürülmesi gerekecek kadar suçlusun demektir! Atalarından birkaçı! Öldürüldü diye soykırım iddialarında bulunup, atalarının sahip oldukları üzerinden hak iddia edecek kadar tehlikelisin.

Rum, Süryani veya Ezidi gibi Türk olmanın dışında bir kimliğe sahip olmak da aynı düzeyde suç oluşturur.

İnsan haklarına inanıp savunuyor, demokrasiyi gerçek anlamda istiyorsan, şiddete, baskı ve zulme, işkenceye, ölümlere, savaşa karşı, barıştan ve insan sevgisinden yana ise düşüncelerin, eşitlikten yana, özgürlükçü, adil bir yönetim istiyorsan, Kürt ya da Alevi olman da gerekmez, suçlu olman için.

Ne de olsa gözünün üstünde kaş var!

Bu coğrafyada/ülkede insanlar ikiye ayrılır. Yöneticiler ve “vatandaş” olarak adlandırılan yönetilenler.

Yöneticiler aldatılmak dâhil her türlü hakka sahiptir. Aldatılıp yanlış işler yapabilir, yönettiğin ülkeyi zarara uğratabilir, insanların yaşamlarını kaybetmelerine neden olabilir, uluslar arası sorunlar yaratabilirler. Bunlar yöneticilerin hataları değil, onu aldatanların suçlarıdır.

Birçok operasyon yapıp yüzlerce kişiyi cezaevlerine sokup yıllarca yargıladıktan ve bunların bazılarının yaşamlarını kaybetmelerine neden olduktan sonra, kısaca “aldatıldık” diyerek tekrar başa dönme, zarara uğrattığın insanlara tazminat ödeyip olayı kapatması yeterlidir. Ne de olsa yöneticidir! İnsandır ve aldatılabilir!

Vatandaşın aldatılma lüksü yoktur. Anayasada yazılı vatandaşlık hakları içerisinde böyle bir hak veya ödev yazılmamıştır.

Yöneticinin, önce “ne istediler de vermedik” dediklerini daha sonra suçlu ve “terör örgütü” olarak ilan edebilme, yeniden “aldatıldık” diyebilme, “Rabbim ve halkım beni affetsin” dedikten sonra rahatça görevine devam edebilme hakkına sahiptir.

Vatandaşın böyle bir hakkı ve lüksü olmadığından, aldatılmışsa bile bunun bedelini ödemek zorundadır.

Vatandaş olarak bu ülkenin sahibidir ama mülk olarak değil. Bu ülkeyi koruma ve kollama görevi vardır. Mevcut gücünü dedikodulara ayırmak yerine ülken için kullanmak zorundadır.

Vatandaş, gerektiğinde asker olmaz, olmak zorundadır ve emredildiğinde bu topraklar için ölür. Yöneticilere, onların çocuklarına ve hatta yakınlarına bile verilmeyen “şehitlik” mertebesi vatandaşa verilmiş. Vatandaş olarak bununla gurur duymak zorundadır.

Görevleri içerisinde çalışmak ve vergini vermek, en az üç çocuk yapmak, yaşadığın ülkeye ucuz işgücü yaratmak da vardır.

Vatandaşlar, dünyanın en pahalı petrolünü, elektriğini, doğal gazını kullanıyor, lüks içinde yaşıyor! Vatandaşın, bu kadar lüks içerisinde yaşarken bir de “aldatıldım” deme lüksü olabilir mi?

Vatandaşlar içerisinde zaman zaman yöneticileri suçlayan, eleştiren, yöneticileri yaptıkları ulvi görevlerinden ayırmaya çalışarak kendileri yönetici olmaya çalışan kendini bilmez densizler çıkabilir. Vatandaşları da bu anlamda kandırmaya çalışırlar.

Yöneticilerin yolsuzluk yaptığını, yandaşlarına haksız kazançlar sağladıklarını, kendilerine saraylar yaptırdıklarını, “altın varaklı” bardaklar kullandıklarını iddia ederler.

Anayasayı değiştirmek istediklerini, Anayasa değişikliğini sistemi değiştirip şeriatı getirmek ve başkan olmak için istediklerini söyleyerek vatandaşları kandırarak yöneticileri zor durumda bırakırlar.

Bu densizlere, kendilerine gazeteci diyen ve çıkar sağlamak, meşhur kişiler olmak amacıyla yöneticiler aleyhinde yazılar yazan, MİT tırları ve yolsuzluk gibi yalan! Haberler çıkaran destekçiler de çıkabilir.

Hatta kendilerine akademisyen diyen, barış ve demokrasiyi dillerinden düşürmeyen, bildiriler yazıp imzalayan, vatandaşlar için savaş isteyen yöneticileri zor durumda bırakan okumuş cahiller! De çıkabilir.

Yöneticilerin, bu tür ortalık karıştırıcılarını susturma yetkisi vardır. Bu yetki Anayasada veya yasalarda yazılmaz. Yönetici olma vasıfları içerisinde gizlidir.

Yönetici olmanın en önemli koşulu gerektiğinde yasaları bir tarafa koyarak karar verme cesaretinde olabilmektir. Yeri geldiğinde en yüksek mahkemenin kararlarına saygı duymayacak, kabul etmeyecek kadar cesur olamayan kişiler yönetici olamazlar.

Birileri darbe yapmak istediğinde, askerden, polisten, devletin tüm güç odaklarından önce vatandaş olarak sen atılacaksın tankların önüne, gözünü kırpmadan. Bu senin vatanı kollama görevlerinden birisi ve en önemlisidir. Göğsünü siper edeceksin, bu güne kadar senin yaşama izni veren devletine.

Darbe sonrası yöneticilerin istemeden de olsa ilan edecekleri Olağanüstü Hal ile belki sende kurunun yanında yanacak “yaş” olabilirsin.

Kanun hükmünde kararnamelerle işinden olabilir, gözaltına alınabilir, darbe nedeniyle öfkeli olan görevlilerden işkence ve kötü muamele görebilir, tutuklanabilir, yargılanabilir, yıllarını suçsuz bir şekilde cezaevinde geçirebilirsin!

Bunda yöneticilerin suçu yoktur. Suçlu olan darbeciler ve onun destekçileridir. Bun konuda yöneticileri suçlama hakkın da yoktur.

Günü geldiğinde ve gerektiği takdirde yöneticiler bir kez daha “aldatıldık” diyerek sizlere asıl suçlular ve aldatanlar nedeniyle çektirdikleri için özür dilerler.

Bundan şüphe duymak suçların en büyüğüdür ve şüphe duymuşsan çektiklerin sana müstahaktır!

Vatandaş olarak doğmuşsun, vatandaşsın ve vatandaşlığın kadar haddini bileceksin!

Gözünün üzerinde kaş olduğu sürece…