Oturmuş dolma yiyen iki kör arkadaştan biri diğerine: "Dolmaları ikişer ikişer yutma boğulursun" demiş. Arkadaşı şaşırmış: "Nereden anladın öyle yediğimi yoksa sen görüyor musun? "Cevap: "Çünkü ben de öyle yiyorum."

 

Bu anekdota uyan “kişi karşısındakini kendi gibi bilir” diye oldukça anlamlı bir söz vardır. Siz hangi karakterde ve düşüncedeyseniz karşınızdaki kişi/leri de öyle sanırsınız. Yalancıysanız yalancı, hırsızsanız hırsız, yani nasıl biriyseniz karşınızdaki kişiyi de öyle bilir öyle değerlendirirsiniz.

 

Başbakan Recep Tayip Erdoğan da, Türk savaş uçaklarının suçsuz günahsız geçim derdindeki 34 Kürt çocuk ve gencini bombaladığı Uludere (Roboski) katliamından sonra yaptığı konuşmada kimi kişileri kastederek “bunlar nekrofiller, yani ölü sevicilerdir. Çünkü bunlar, sadece ve sadece ölüler üzerinden siyaset yürütürler, ölüm olmasa, bunlar siyaset üretemezler” ifadelerini kullandı.

 

Oysa 10 yıllık iktidarından sonra görüyoruz ki, bu ifadeler R.T.Erdoğan’a daha çok uyuyor. İktidara geldiği günden beri bu ülke topraklarında sadece kan, gözyaşı ve cenaze törenleri yaşanıyor. Birçok toplum kesimi ve geniş yığınlar “barış” söylemini alanlarda haykırıyor. Ama Başbakan’ın ağzından bir kez bile “barış” sözcüğü çıkmıyor.

 

Çıkmıyor, çünkü o, her cenaze töreninden sonra ve Bingöl’deki olaydan sonra da olduğu gibi medya kuruluşlarının karşısına çıkıp “bugüne kadar sürdürdükleri politikadan bir tek adım bile geri adım atmayacağını” açıklıyor. Yani toplumsal barış yerine sürdürülen orta yoğunluktaki savaşın devam ettirileceğinin mesajlarını veriyor..

 

Bu şu demektir.. Bundan sonra da yine fakir gencecik halk çocukları “vatan, millet, Sakarya” edebiyatıyla ülkenin başka gençleriyle savaştırılmaya gönderilecek ve yine hergün varoşlara, gecekondu mahallelerine üçer-beşer cenaze gelecek.. Aynı çatışmalarda ölen Kürt gençlerine yakılan ağıtlarla, Türk gençleri için yakılan ağıtlar birbirine karışacak..

 

Yani en başta da, Başbakan ve AKP’li yöneticiler bu cenazeler üzerinden politika üretmeye, hamasi nutuklarına devam edecek ve “ölümler, cenazeler üzerinden siyaset üretmeye” devam edecekler.

 

Her gün ülkeye müthiş ekonomik adımlar attırdığını anlatan Başbakan Erdoğan’ın ülkeye kazandırdığı asıl şey, kardeşçe yaşaması mümkün Türk ve Kürt gençlerinin milyonları üzen ölümleri ve cenaze törenlerindeki anaların, babaların, kardeşlerin ağıt sesleri, acı dolu feryatlarıdır.

 

Sık sık konuşmalarında “yaradılanı yaradandan ötürü severim” diyen Erdoğan’ın, en büyük eseri kafatasçı bir ırkçılık, kin, nefret ve savaş konseptidir..

 

Bu kin, nefret duyguları öylesine güçlü hale getirildi ki, son günlerde sosyal medyada yeralan bir fotoğraftan bahsetmeden geçmek olmaz.

 

Evet, bir fotoğraftan bahsedeceğim. Bir fotoğraf ki, sekiz gerilla cenazesinin arkasında damatlık poz verircesine dizilen, teçhizatları, silahlarıyla 40 kadar asker, düşmanca bakan, gülen, sırıtan yüzleriyle.

 

Belli ki, kin, nefret bakışlarıyla donatılmış bu 40 askere komutanları tarafından özenilerek poz verdirilmiş. Ve ilginçtir ki, fotoğraflarda bir tane bile subay yok.. Onlar verdirdikleri pozu gururla seyrediyor olmalılar. Onların ruh hali de Başbakan ve diğerlerinden farklı değil..

 

Yani tüm yukarıdakilerin Çankaya’dan aşağıya Anadolu’nun dört bir yanına giden cenazelere güya acıyan, üzülen, ağlamaklı gözlerle baktıkları bir ruh hali nasıl tarif edilebilir ki..

 

Öyle bir ruh hali ki, Başbakan R.T.Erdoğan Balıkesir’de bir konuşmasında bazı dinleyicilerin “artık şehit cenazesi görmek istemiyoruz” tepkisine karşılık “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” diyor.

 

Son konuşmasında “80 şehidimize karşılık son operasyonlarda 500’e yakın terörist öldürdük” sözleri, ölüler üzerinden siyaset yapmanın en açık ifadesi ve sağlıksız bir ruh halinin yansıması mıdır acaba ?

 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik:“birkaç Mehmet öldü diye, meclis mi toplanır?” diyor..

 

Ardından İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin: “Şehitlik de, gazilik de, uzun yaşamak da, genç yaşta şehit olmak da nasip işidir” diyor.

 

Cesetler önünde kahramanlık fotoğrafları çektirmek, olsa olsa kindar ve dindar ve de iflah olmaz hastalıklı bir ruh halinin göstergesidir.

 

Bu öyle bir ruh halidir ki, bundan 80 yıl önce Koçgiri halk önderi Alişer ve eşi Zarife’nin, ve Dersim’in yiğitlerinden Şahan Ağa’nın kesik başlarıyla poz veren zabitlerin (subaylar) ruh hali şimdilerin yönetici ve subaylarına da sirayet etmiş.

 

Onlarca yıldır sürdürülen savaş ortamından ülkeyi kurtarmak, halkların kardeşliğinin tesis edildiği, milyonların özlemi olan barışın hüküm sürdüğü, insan hakları ihlallerinin olmadığı, komşularıyla da barış içinde yaşayan bir ülke yerine, her gün daha çok ölüm ve cenaze görmeyi istemek, barışın dilini kullanmamak, ancak ve ancak gerçek ölü sevicilerinin işi olabilir.

 

Ülkede Türk, Kürt, Ermeni, Alevi, Sünni, inanan, inanmayan milyonlar olarak savaşın izlerinin olmadığı, kardeşliğin, barışın, insan haklarının hüküm sürdüğü bir ülke özlemini gerçekleştirmek istiyoruz.