14 Ağustos 2015 tarihinde Rize’de konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan; ''Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanı elbette yetkiler çerçevesinde, ama doğrudan millete karşı sorumlu olarak görevini yürütmek durumundadır, ister kabul edilsin ister edilmesin. Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir"demişti. (1)

22 Mayıs 2016 tarihinde Yapılan AK parti kongresinde konuşma yapan Binali Yıldırım; “Bugün yapmamız gereken bu fiili durumu ıhukuki hale getirmektir. Bunun yolu yeni anayasa ve başkanlık sistemidir” diyerek Erdoğan’ı tasdikler nitelikte konuştu. (2)

Uzun zamandır gündemden düşmeyen/düşürülmeyen “Başkanlık Sistemi” tartışmaları sadece diğer gündemler nedeniyle kısa sürelerde gündemden düşer gibi oldu. Hitler Almanya’sı dâhil birçok ülkenin sistemi örnek gösterildikten sonra “Türk Tipi Başkanlık Sisteminde” karar kılındı!

Başkanlık Sistemi tartışmalarına, CHP Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu bugünkü konuşmasında, MHP’ye çağrı yaparak noktayı koydu; “Cumhurbaşkanı kuralların dışına çıktı, yeni Anayasa yapalım’ diyorlar. Ona da itiraz ederse ne yapacağız? Sayın Bahçeli’ye istirhamım: Gel bu kişiyi kral yapalım. Sen de kurtul, biz de kurtulalım.” (3)

Bu konuşmalarda asıl dikkati çeken ifade “Fiili olarak” Başkanlık sisteminin var olduğu, yapılandırılıp uygulandığıdır.

Dışına çıkılan “kurallar” değil, yasalar ve Anayasadır.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM’de yapılan yemin töreninde yapılan yemin içerisinde geçen “tarafsızlık ilkesi” uyulmayan Anayasa kurallarından ilkidir.

Uyulmayan/uygulanmayan Anayasa ve yasaları bir tarafa bıraksak bile, bir ülkede sistemin “fiilen değiştirilmesi” tek başına Anayasayı ve yasaları hiçe saymak, uymamak, çiğnemek, yapılanları zor yoluyla topluma kabul ettirmektir.

Fiili duruma yasal alt yapı hazırlamak, mevcut yasa dışı durumu yasal hale getirmeye çalışmak da yasa dışıdır.

Bugün Anayasa ve yasalarda olmayan ancak fiili olarak uygulanan “Başkanlık sisteminin” kendisi yasa dışıdır ve bu nedense muhalefet partileri tarafından göz ardı edilmekte, yaramaz bir çocuğun yaptıklarını affeder gibi “kurallar dışına çıkılmış” görüntüsü ile hafife alınmaktadır.

Hiç kimsenin yasalar üzerinde ve imtiyazlı olamayacağını açık bir şekilde ifadelendiren Anayasaya rağmen “fiili durum yaratmak lüksünü kullanmak, kendisini “yasalar üstü” görmek ve imtiyazlandırmaktır.

Anayasa ve ona uygun olarak hazırlanarak TBMM’de kabul gören yasalar, toplumsal mutabakatın ürünleridir.

Ekmek çalanın yıllarca cezaevinde kaldığı ülkemizde Anayasayı çiğnemenin “kuralların dışına çıkma” olarak görülmesi/gösterilmesi, toplumsal mutabakatın tam ortasına yerleştirilen dinamit gibidir.

Anayasaya uymama lüksünün olduğu bir ortamda, bu toplum insanlarının da yasalara saygı göstermelerini beklemek, özellikle de iktidar yanlısı olanlar için, aptalca olmaz mı?

Taciz ve tecavüzcülere uygulanan “iyi hal indirimi” toplumsal etiğin kalbinden bıçaklanmasıdır.

Başından beri garip karşıladığım ve hala kuşkularımı bitirmeyen 15 Temmuz darbesi bahane edilerek, Ergenekon iddianamelerinde olduğu gibi garip gerekçelerle hazırlanan iddianameler üreterek yapılan tutuklama ve yargılamalar, basının susturulmaya çalışılması, işten çıkarmalar, iptal edilen basın kartları ve pasaportlar, çıkarılan KHK (Kanun Hükmünde Kararnameler) ile insan haklarının askıya alınması gibi hukuksuzluklar, mevcut fiili durumla iyi yerlere gitmediğimizin göstergesiyken, mevcut fiili durumun yasal hale getirilmesini nasıl kabul edebiliriz?

Üzerimizde dolanan kara bulutların ne tür fırtınalar yaratacağını bilemezken, zorla önümüze koyulmaya çalışılan “fiili duruma yasal zemin hazırlama” olarak adlandırılan yeni Anayasa hazırlıklarını kabul edebilmenin imkânsızlığı içerisinde kıvranıyoruz.

Suriye ve Irak’taki askeri varlığımız uluslar arası alanda tartışılıyorken, ekonomik alanda oldukça büyük sorunlarla boğuşurken, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı kentlerde yasaklar bitmemiş, yüz binlerce insan kendi ülkesinde sürgün hayatı yaşarken, önümüzdeki kışı nasıl geçireceğini düşünen, yarını belli olmayan milyonlar varken, fiili durumu yasal hale getirmekten başka bir konu kalmamış gibi davranma lüksü çok değil mi?

Cizre’de polis aracının altında kalarak yaşamını yitiren 5 yaşındaki Hakan Sayak’ın haber değeri bile olmadığı bir ülke haline geldik.

İş kazaları denilen cinayetlerle her ay yüz civarında insanı kaybediyoruz.

Taciz ve tecavüzün, kadın cinayetlerinin, insan hak ihlallerinin, işkencenin yaşanmadığı, duyulmadığı gün yok gibi.

Cezaevlerinden yükselen feryatlar kulaklarımızı tırmalıyor.

Eğitim sistemimiz felç olmuş.

Toplumun sadece bir kısmı için, iktidar yanlısı olanlar için silahlanma çağrıları, bu çağrıların iktidarca desteklenmesi ve normal karşılanması, bunun dışında kalan toplum üyelerini ciddi şekilde endişelendiriyor.

Bunca endişe yaratan sorun için ciddi anlamda hiçbir tedbir alınmaz ve iyileştirilmesi için hiçbir ciddi adım atılmazken, yasalar çiğnenerek yaratılan “fiili” durumun yasal hale getirilme çalışmaları aklımızla oynamaktan başka bir şey değildir.

“Sistem çıkmaza girmiştir” diyerek özetlenen durum, Anayasaya ve yasalara uymamaktan başka bir şey değildir.

Toplumsal mutabakata varmadan atılan ve atılacak olan her adım, toplumu ve içerisinde yaşayan bireyleri batağa sürüklemekten başka bir işe yaramaz.

Öncelikle toplumsal mutabakatı sağlamak için, toplumda körüklenen nefret duygularından arınıp toplumsal barışı inşa etmek, yapılan yanlışların üzerine gitmek, ciddi anlamda muhalefet olmak durumunda ve zorundayız.

__________

1. http://bianet.org/bianet/siyaset/175046-binali-yildirim-yolumuz-erdogan-in-yolu?bia_source=rss

2. http://bianet.org/bianet/siyaset/175046-binali-yildirim-yolumuz-erdogan-in-yolu?bia_source=rss

3. http://www.aljazeera.com.tr/haber/kilicdaroglundan-bahceliye-gel-kral-yapalim