Uzaya insansız aracın fırlatıldığı bir dünyada düşünün ki Erzurum’da bir İmam çıkıp “Midye haramdır” diye fetva veriyor! Hoş “Altı yaşında evlenilebilinir” fetvasının yanında bu fetva masum kalır ama fetva bakımından zengin olan bu topraklarda ilginçlikler birbirini izliyor! Düşünün ki 1400 yıldır bu topraklarda oruç tutuluyor ve 1400 yıldır da hep aynı soru soruluyor: Dalgınlıkla su içsem orucum bozulur mu? Hani İmamın biri çıkıp da “Yok kardeşim bozulmaz, kana kana içebilirsin” dese 1400 yıllık inancı hiçe sayıp sırf İmam söyledi diye oruçluyken su içecek insanlar var bu ülkede!

Üstelik fetvaların genel gidişatına bakılırsa genellikle fetvalar “İslam inancına göre, İslam hukukuna göre, dini inancımıza göre” diye verilmeye çalışılıyor! Örneğin midye konusunda fetva veren İmam, midyenin haram olduğunu “İslam inancına göre” diye açıklıyor! Yani midyenin haram olduğunu 1400 yıldır hiçbir âlim, hoca, imam bu güne kadar anlamamış ama Erzurum’da bir İmam birden bire bunun haram olduğunu keşfetmiş! Yani bu adamlar yakında ( Tümden yasaklamazlarsa eğer ) futbol müsabakasının 11 değil de 9 kişi ile oynanması ve hakemlerinde İmamlardan atanması gerektiği konusunda fetva verirlerse şaşırmamak gerekir! Zira işlem kolay! Bütün iş bir İmamın çıkıp bu konuda fetva vermesine bakıyor!

Peki ama fetvaların bu denli çok verildiği ve fetva veren insanların da el üstünde tutulduğu bu coğrafyada Müslüman ülkelerde neler yaşanıyor? Gün geçmiyor ki Allah-u Ekber nidaları ile insanlar katledilmesin. Genel kanı “Allah’ın verdiği canı Allah alır” şeklinde. Yolda, yolakta, otobüste, dolmuşta, camide, evde, barkta, sokakta bire bir muhabbetlerde konuşulan söylenilen bu: Allah’ın verdiği canı Allah alır! Peki ama sondan başlarsak eğer Paris’te öldürülen 17 kişinin canını kim verdi? Uzaydan gelmedi bu insanlar! Kozalaktan da olmadı! Kaldı ki yeri göğü Allah yarattığına göre uzaydan da gelse, kozalaktan da olsa her ne olursa olsun o canı Allah yarattığına göre Allah almayacak mı?

Ortadoğu ve Afrika’da bulunan İslam coğrafyasını gözünüzün önüne getirin bir! Kimin eli kimin cebinde belli değil! Daha dün Haber Ajansları, Nijerya’nın Baga kentinde Boko Haram isimli kanlı örgütün iki bin kişiyi katlettiği haberini geçiyordu. Şengal’de, Kobani’de, Suriye’de, Lazkiye’de durum bundan pekte farklı değil! Genç, yaşlı, çoluk çocuk denilmeden insanlar katlediliyor! İnsanlar boğazlanıyor! Kurşuna diziliyor! İdam ediliyor! Cesetleri sokaklarda sürükleniyor! Peki ne adına? Allah adına! Ne denilerek peki? Allah’ın verdiği canı Allah alır denilerek!

Peki ama bu ikiyüzlülük değil mi? Yalancılık değil mi? Kendini Allah’a “Şirk koşmak” değil mi? Böyle durumlarda neden susar peki olur olmaz her şeye fetva veren İslam ulemaları! Kardan adam yapmak caiz değildir diye fetva veren İslam âlimleri insanlar katledilirken neden susar! Erkeğin, kadın haber spikerini izlemesi caiz değildir diye fetva veren İslamcı yazarlar böylesi durumlarda neden susar! Giyim kuşamına kadar her bir şeyi kredi kartı ile alıp da “Kredi kartı ile kurban kesmek caiz değildir” diye fetva veren İmamlar, din adamları, din görevliler böylesi durumlarda neden susar!

Yüzde doksan dokuzuna sorarsanız “Gerçek İslam bu değil” diye cevap verecektir! Düşünün bir yıllarca bizlere “Huzur İslam’da” diye söz söylediler! Onca insan katledildi Müslüman topraklarında. Onca insan öldürüldü. Kutup ayısını kurtarmak için tonlarca ağırlıkta gemiler kaldırılırken kutuplara bir tek huzurlu Müslüman ülkesi kalmadı yeryüzünde. Doğrudur da. Gerçek İslam bu olamaz! Olmamalı da! Lakin gerçeğini yaşatmak ya da göstermek için bir çaba da yok!

Hadi Ortadoğu’yu ve Müslüman Afrika topraklarını bir kenara bırakıp üzerinde yaşadığımız topraklara bir bakalım! 24 Aralık 1978’de silahlı ve sopalı kalabalık gruplar Kahramanmaraş’ta Alevi mahallelerine saldırarak çoluk çocuk demeden, hamile kadınların karınlarında ki çocuklar dâhil yüzlerce Alevi canları katlettiler! 29 Mayıs 1980 Çorum’da yüzlerce Alevi ve sol görüşlü vatandaşı katlettiler. Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve onlarca yazar ve çizer kendine “dinci” denen kişi yada kişilerce öldürüldüler. 4 Mayıs 1987’de Van 100. Yıl Üniversitesinde Mehmet Şirin Tekin isimli öğrenciyi oruç tutmadığı için katlettiler. 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Otelinde Pir Sultan Abdal şenliklerine katılan 35 yazar, ozan ve aydını yakmak suretiyle öldürdüler. 12 Mart 1995’te İstanbul Gazi Mahallesinde bir kahvenin taranması sonucu çıkan olaylarda çoğu Alevi 13 kişiyi öldürüp 195 kişiyi yaraladılar. Trabzon’da 5 Şubat 2006’da Santa Maria Katolik Kilisesi’ne silahla saldırarak Rahip Andrea Santoro’yu öldürdüler. 18 Nisan 2007’de Malatya’da, Zirve Yayınevi’nde çalışan 3 kişiyi boğazının keserek ve bıçaklayarak katlettiler. 19 Ocak 2007’de gazeteci yazar Hrant Dink’i kendi çıkardığı Agos gazetesinin önünde vurarak öldürdüler!

Kim sorsan “Gerçek İslam bu değil” diye cevap verecektir! Ama insan sormadan da edemiyor “Gerçek İslam” hangisi? Aklı başında her insan bu kadar katliamların yaşandığı bu topraklarda yaşananların “Gerçek İslam’la” alakası olmadığına inanmak istiyor. Peki ama hangisi gerçek İslam? Suriye mi? Irak mı? Mısır mı? Filistin mi? İran mı? Lübnan mı? Ve bir tek, bir tek din görevlisi çıkıp da örneğin Sivas’ta, insanları diri diri yakan canileri savunan avukatların herhangi bir partiden milletvekili olup halkın vergileri ile maaşa bağlanması ve halkın vergileri ile refah ve huzur içerisinde yaşaması caiz değildir diye fetva verebilir mi?