2010 Newrozu.

Diyarbakırdayım. Kürtlerin büyük sesi Ciwan Haco çıkıyor sahneye. Muazzam bir alkış kopuyor. Sonra 3-5 saniye süren bir sessizlik. Ve Ciwan Haco şarkısına başlıyor, “Diyarbekir mala mın e”. Alanda bulunan nerdeyse 1 milyon kişi eşlik ediyor, “Diyarbekir mala mın e”. Tüylerim ürperiyor. Bir kez daha Diyarbakır’ın Kürtlere ne ifade ettiğini anlıyorum.

Sadece Kürtlere değil, başka milliyetlere, başka inanç gruplarına ne ifade ettiğini ise 25 Aralık 2011’de bir kez daha öğrendim.

Maraş anmasından sonra yolumuz Diyarbakır’a düşüyor. Yanımda Alevi Bektaşi Federasyonu’ndan arkadaşım Kemal Bülbül var. Antep’ten güç bela bulduğumuz bir otobüste kah ayakta, kah “hostes” koltuğunda 5 saat geçirdikten sonra varıyoruz Diyarbakır’a ya da Kürtlerin büyülü bir sesle söylediği gibi Amed’e.

Sabah Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin yaptırıp, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Diyarbakır Şubesi ile Büyükkadılı ve Şarabililer Köyü Derneğine (BUŞAK-DER) tahsis ettiği Cemevinin açılışına gideceğiz. Merak içindeyim. Acaba nasıl bir bina oldu? Acaba Belediye nasıl bir yaklaşım içinde? İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Bornova Cemevi konusunda yaşadığımız olumsuz süreçten sonra hafif bir tedirginlik de var doğrusunu söylemek gerekirse.

Alevilerin yoğunluk olarak az olduğu bir coğrafya burası.

Maraş’ta üstümüz başımız çamur olmuştu. Üstümüzü değiştirsek de ayakkabılarımız çamur içinde. Nasıl olsa bir boyacı buluruz diyerek çıkıyoruz otelden. Daha önceki gelişlerimizde dolu olan ayakkabı boyacıları sanki yer yarılmış içine girmiş gibi. “Ne yapalım biz de ayakkabısı çamurluları temsil ederiz” diyerek varıyoruz Cemevine.

Cemevinin önü kalabalık. Tanıdıklarla, dostlarla kucaklaşıyoruz. Hasret gideriyoruz. Herkesin yüzü gülüyor, gözünün içi ışıldıyor. Bir gün önce Maraş’ta, Narlı’da yaşadıklarımızı bir an olsun unutuyoruz.

Katliam anmasında bomboş bir şehir karşılamıştı bizi. Şimdi gülen bir yüz, sıcak bir dost eli gibi Diyarbakır.



Belirtilen açılış saati yaklaştıkça kalabalık artıyor. Bir yandan da aşure kaynatılıyor. Açılışla aşure aynı gün olsun demişler. İyi de etmişler. Öyle ya yastan çıkmanın, bolluğun, bereketin, kardeşliğin, benzemez yiyecekleri bir arada tutmanın adı aşure. Bize de bu yakışırdı diye geçiriyorum içimden.

Başkan Baydemir görünüyor sokağın başında. Yanında BDP Eşgenel Başkanı Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, İlçe Belediye Başkanları, parti yöneticileri var. Nerdeyse tek tek herkesle selamlaşıyorlar.

Yanımıza geliyorlar. Sarılıyor, kucaklaşıyoruz. Başkan Baydemir o sade yüz ifadesi ile “Meryemana Kilisesindeki yılbaşı kutlamasına katıldıklarını o nedenle geciktiklerini” söylüyor. O zaman fark ediyorum Baydemir’in yanındaki piskoposu.

‘Acaba’ soruları bir anda yok oluyor, zihnimden siliniyor.

Diyarbakır’a boşuna “kadim şehir” denilmediğini anlıyorum.

İstenirse bu coğrafyada sadece kardeşlik ve barış yetişebileceğini anlıyorum.

Kilisede ki noel kutlamasından cem evi açılışına uzanan bu kardeşlik yıkılmaz diyorum.

Sıra açılışta.



Semahçılar yerini alıyor. Zakir başlıyor semahına:

“Bütün evren semah döner / Aşkından güneşler yanar / Aslına ermektir hüner / Beş vakitle avunmayız”

Zazaca bir semahla devam ediyor.

Konuşmalar başlıyor. Herkes konuşmasında kardeşlikten birlikten söz ediyor. Büyükşehir Belediyesinin yaptığının Türkiye’de ilk olduğundan söz ediyor. Büyük alkış alıyor bu sözler. Protokol alkışı değil, içtenlikle, yürekten alkışlar.

Ama asıl alkış Başkan Baydemir ile ABF adına konuşan Kemal Bülbül’e geldi.

İki dilli yaptı konuşmasını Kemal Bülbül. Baba Tahir’den, Seyit Rıza’dan, Deniz Gezmiş’ten, Pir Sultan’dan, Mazlum Doğan’dan, Hayri Durmuş’tan, Kemal Pir’den söz etti. Bu cemevinin hepsinin köprüsü olduğunu söyledi Kürtçe ve Türkçe. Kürtler de, Türkler de, Süryaniler de canlarından alkış verdiler bu sözlere.

"Bu kadim coğrafya ve bu halkın evlatları artık kendi geçmişleriyle yüzleşiyor. Yüzleşmekle sınırlı kalmıyor aynı zamanda telafi etmenin, bütün inançlara saygı duymanın gereğini yerine getiriyorlar."

Bu sözlerle başladı Başkan Baydemir konuşmasına. Su serpti yüreklerimize. Sorumluluğunun bilinciyle konuştu. Kelimelerin ağırlığını, yüreğimizdeki yerini bilerek konuştu: "Evladı olduğum halkımın ve mensubu olduğum siyasetin bakış açısının sonuçlarından sadece bir tanesidir. Bu coğrafya artık hiçbir inanca, hiç bir etnik kimliğe zulmedilen bir tek günü inşallah yaşamayacaktır. Bu coğrafyada, bu kentte bir tek Ermeni yaşıyorsa, bir tek Alevi, bir tek Ezidi, bir tek Hristiyan, bir tek dindar Müslüman yaşıyorsa ve onların bir teki bile kendi etnik kimliği ve inancından dolayı kendisini özgürce ifade edemiyorsa o zaman bu kentin hizmetkarı olarak, yönetimi olarak biz de eksik kalırız. Ehmede Hani camisiyle başlayıp Surp Giragos Kilisesi ve Cem eviyle devam ettik. Sizin destek ve dayanışmanızla bunların devamı gelecektir" .

Kardeşlik için, barış için, demokratikleşme için, eşitlik için bundan daha güzel ne söylenebilir. Acımızın, yaramızın merhemi meğer Başkan Baydemir’in sözlerinde gizliymiş.

Sıra aşurede. İçeri geçiliyor. Sürprizler bitmemiş daha. Aşure için toplandığımız salonun adı, “Seyit Rıza Toplantı Salonu.” Devletin, egemenlerin yalan ve hileleri ile baş edemeyen ama onların önünde de diz çökmeyen” Seyit Rıza’nın adı artık Pirsultan Cemevinde de yaşayacak.

Üst kat konferans salonunun adı da “Baba Tahir Konferans Salonu”. Kürtçe şiirin öncülü, Anadolu, İran ve Mezopotamya’ya uzanan bir coğrafyayı etkilemiş ama kadri halen bilinmemiş bir hak ve halk ozanı, aşığı Baba Tahir.

Bir halkı, bir inanç grubunu mutlu etmek ne kadar kolay diye düşünüyorum. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin yaptıklarını niye başkaları yapmaz. Niye merhem olacak kelimeleri kalplerimize sürmezler?

Erzurum Kongresinin toplandığı binanın Ermeni okulu olduğu bilinir de niye Erzurum da Ermenilerin artık yaşamadığı sorulmaz?

Kulluktan yurttaşlığa geçiş sayılabilecek Cumhuriyete sahip çıkarken Koçgiriyi, Dersimi, Maraşı, niye konuşmayalım?

1915 sadece 1. Dünya savaşının 2. Yılı mıdır?

Anadolu topraklarında 30 yıldır süren savaş sadece 40 bin ölü müdür?

Aya ilk ayak basan Neil Armstrong’un dediği varsayılan bir söz vardır: “(bu adım) benim için küçük, insanlık için büyük bir adım”

Başkan Baydemir’in adımı da öyle.

Bu cemevi, kapladığı fiziki alanla değil, oluşturduğu değerlerle büyük bir adım.

Artık Diyarbakır’da sadece Kürtlerin değil Alevilerin de bir evi var, Ezidilerin de bir evi var, Süryanilerin, Keldanilerin, Türklerin de bir evi var.

Artık, Diyarbekir evimiz/ amed mala mın e

Artık Anadolu evimiz / Anadolu mala mın e

Artık Mezopotamya evimiz / Mezopotamya mala mın e