Kapitalist/Emperyalist sistem, Yeni Dünya Düzeni projesiyle, küresel düzeyde kapitalist devletleri şirket devletlere dönüştürmeye başlamasıyla, burjuva siyasetleri kaybettikleri itibarı yeniden kazanma adına yüzünü popülist politikalara dönmüştür.

Egemenler toplumsal desteğini genişletmek için, söylemini toplumun seçkinlerine değil, daha yoksul kesimleri üzerine kurar. Söylem sosyalist ideolojiye ait olsa da onun için önemi yoktur. Dışlanmışların, yok sayılanların, mağdurların, ’babası’’ umudu olurlar.

 Sağ politikalara giydirilmiş sola ait argümanlarla oldukça geniş kesimlerin desteğini kazanırlar. Türkiye’de Kasımpaşa’dan yola çıkan Tayip Erdoğan; onca siyasi badireye rağmen günümüze kadar gücünü kaybetmeden geldi ve ‘’reis’’ oldu. Reis’i yaratan sağ siyasete şahit olan yurttaşlar olarak şimdi Venezuela da neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz.

Amerika’ya kafa tutan, çok radikal söylemlerle gündemi belirleyen, kapitalist sistem eleştirisinden daha çok ulusal politikalarla iktidarını ve mevcut kapitalist sistemi devam ettiren, Hugo Chavez sol popülizme örnek olarak gösterildi ve dönemi çok tartışıldı.

Gelelim bu güne; Venezuela’da "Bolivarcı devrimi" gerçekleştirme idealiyle yola çıkan Hugo Chavez'in öğrencisi, destekçisi, sırdaşı Nikolas Maduro, belediye otobüsü şoförlüğünden Venezuela devlet başkanlığına geldi.

ABD’nin uyguladığı ambargo ve farklı dönemlerde ki darbe girişimleri ile Venezüella’da yapılan müdahaleler iktidar değişikliğine neden olmadı. Gelir dağılımındaki bozukluk ülkedeki hoşnutsuzlukları sürekli tetiklendi. ABD’nin desteklediği muhalefet ülke içinde etkinliğini artırdı. 2015 yılındaki seçimlerde meclis çoğunluğu muhalefetin eline geçti. Ulusal Meclisin başkanı seçilen Jose Guaido’un, 2017'de yetkileri elinden alındı. Gerilimli siyaset halkı iki ayrı kutupta saflaştırdı.

Amerikan emperyalizminin, kendi nüfus alanını genişletme stratejisinin özü sömürüsünü yoğunlaştırmaktır. Kapanına kıstırdığı ülkede önce küresel şirketleriyle var oluyor. Sonra bütün şirketlerini güvence altına alacak hükümetlerin iş başına gelmesini sağlıyor, başaramaz ise darbe süreçlerini başlatıyor. İç çatışmaları derinleştirip avını, en güçsüz anında, tamamen elde etme politikalarını hayata geçiriyor.

Dünya halkları, küresel ticaret savaşları çerçevesinde yeniden dünyanın kutupları arasına sıkıştırılmıştır. Her iki kutupta ciddi değişmeler oldu. Sovyetlerin çöküşünü kapitalizmle bütünleşme süreci olarak değerlendirirsek, kutupların her iki tarafının da emperyalist güçlerin denetimine girdiğini söyleyebiliriz.

Burada AB’yi ayrıca değerlendirebileceğimiz boyutları olsa da, yeri gelmişken söylemek gerekiyor ki sonuçta AB ‘de küresel sermayenin birliğidir. Bu değerlendirmeler ayrı makalelerin konusu olmakla birlikte, bu makalenin derdini anlatabilmesi açısından ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü her ülkenin iç dinamikleri bu iki kutbu gözeterek şekilleniyor. Böylece bütün ülkelerin iç politikaları dış politik gelişmelere göre şekilleniyor. Bu konuyu bizzat yaşayan ülkelerden biride Türkiye’dir. Kabaca söylenirse; hükümetin Suriye politikası Türkiye halkını ikiye bölmüştür. Venezüella hükümetinin, ABD karşıtlığı ülke halkını ikiye böldüğü gibi.

Bu bölünmeyi etkileyen sosyal, etnik, inanç gibi birçok farklılıklar, sınıfsal konumlanışlarda mutlaka etkilidir. Dünyadaki bütün kutupsal siyasi gelişmeler ülke halklarını da kendi kutbuna tabi kılarak saflaştırıyor. Saflaşmalar aynı zamanda dış müdahalelerin yolunu açıyor. Çünkü müdahalecinin taraftarları artık o ülkenin yurttaşlarıdır.

Eksiğiyle, fazlasıyla kabaca durumu yukardaki gibi değerlendirdim. Şimdi gelelim sosyalist hareketlerin bu durum karşısında ne durumda olduklarına. Bir kısmı tamamen Avrasyacı oldu, bu ekibin sol ile ilişkisi kalmadı umutları, ABD karşısında Avrasya’nın başarısını bekleyecekler; kendi hükümetlerinin Avrasya ile ilişkilerinin gelişmesi için mücadele edecekler. Bir kısım solcu ise sosyalizm ideal ve iddialarından vaz geçerek umudunu AB’ye bağlamış durumda. Demokratikleşme ölçütleri açısında kendi hükümetlerinin yüzünü AB’ye dönmesi için beklemektedirler. Özellikle Türkiye’de sosyalizm mücadelesini terk etmiş kesimlerin AKP’yi eleştirmekle beraber, AB gündemli konularda hükümete destek vermelerinin ideolojik arka planı budur.

İki uçun ortak noktası kapitalizm, emperyalizm gibi konular gündemlerinde yoktur. Antikapitalist olma özelliklerini kaybetmişlerdir. Bu grupları sol içeresinde görüp eleştirmek gereksizdir. Bunlardan etkilenen sosyalist hareketler üzerine bir tartışma yapma ihtiyacı her zaman vardır.

Venezüella’da olup bitenleri değerlendirirken dünya halklarının çıkarları açısından meselelere yaklaşmak bizim açımızdan esastır. Emperyalist şirketlerle iç içe olan yerel hükümetlerin her hangi bir tarafta gözükmesi bizi yanıltmamalıdır. Çünkü onların politikaları çelişkilerle doludur.

Net olmak gerekirse Suriye’de, Venezüella’da, ya da başka herhangi bir yerde öncelikle ABD’nin müdahalesine karşı ikirciksiz durmak gerekiyor. NATO’nun iç savaş politikalarına alet olacak bir politik tutum ve konumda olamayız. Burada ona da karşıyım buna karşıyım ikilemi içinde olunamaz. Nicolas Maduro eleştirisi, ya da Esat eleştirisi üzerinden ABD müdahalesine dolaylı haklılık kazandırılamaz.

Türkiye’de Esat rejiminin yıkılması için nerdeyse AKP ile aynı noktada düşünen kendini sol da gören oldukça fazla insan vardı. Muhtemelen Venezüella’da Nicolas Maduro’nun devrilmesini isteyenlerin olduğu gibi.

Sosyalist mücadelenin ana ekseni, sosyalizmin ideolojik sorunları devam ettiği sürece bir türlü rayına oturmayacaktır. Savrulmanın devam ettiği ortadadır. Türkiye’de bu konuda muhalefetin oldukça önemli deneyimleri de vardır. Irakta ABD’nin işgaline karşı yürütülen eylemler, ‘’gelme Bush’’ kampanyaları, uluslararası savaş karşıtı hareketin en etkili olduğu dönemleri bir kez daha hatırlamakta fayda var.

Sonuç olarak, Sosyalist hareketler Avrasyacıların oltasına takılmadan, ABD ye ve küresel şirketlere açık tutum alarak, bulundukları her yerde, antikapitalist / antiemperyalist bir mücadeleyi sokaklara taşımalıdır. Kutupları dağıtacak olan bulunduğumuz ülkelerde işbirlikçi hükümetlere ve onların neo liberal politikalarına karşı çıkmaktır. Yıkacağımız bir beton, kurtaracağımız bir ağaç, sosyalizmin kazanımı olacaktır.

Direnen Venezuela bizim ülkemizdir. Egemenlerin hükümetleri, emperyalistlerin dostu, dünya halkları ise biziz.