Gezi süreci başladığında Türkiye’de özellikle örgütlü olmayan kesimle Kürt Hareketinde Sosyalist mücadelede örgütlenmiş kesim topyekün yaşam için mücadeleye durdu.

Peki Gezi İsyanı neydi?

Devletin yıllardan beridir yürüttüğü asimilasyon politikalarına, cinsiyetçi tahakkümcü, tek tipçi anlayışına ve hırsızlığına karşı birikenlerin, canlılığın ortaklığı olan ağaç etrafında öfkeye dönüşmesiydi.

Bu sürecin çekirdeği İstanbul oldu ama halklar yaşanılan baskıya karşı Türkiye’nin her noktasında Serxildan (ayaklanma) başlattı. Devlet Kürdistan’da gösterdiği şiddeti İstanbul’da da gösterince, ana akım medyanın yaşanılan şiddet, katledilen gençler yerine penguen belgeselleri göstermesi ile Türkiye’nin batısı medyanın yanlılığına şahitlik etmişti.

Gezi sırasında ve Gezi’den sonra sürekli bir cenahtan “Kürt hareketi ve Kürtler Gezi’de yoklardı” sesleri yükselmeye başladı.

Kürt hareketi Gezi mücadelesinde neredeydi? HDP, HDK Gezi sürecinde neredeydi?

Öncelikle Kürt hareketi Gezi isyanını tıpkı Kobani, Amed gibi sahiplenmişti ve forum süreçlerinde Aktif roller üstlenmişti.

Bununla birlikte HDP ve HDK’nin bileşeni yönetici olan tüm bireyler ve kurumlar Gezi’ye aktif katılım gösterip devlet şiddeti ile karşılaşıp gözünü ve yüzünü Gezi’de bıraktılar, özgür ve tahakkümsüz Türkiye uğruna.

Şuan Kürdistan’da yine güç zehirlenmesine uğramış iktidar ve devlet sistemi ile karşı karşıyayız. Bu iktidar Gezi’de uyguladığı hedef al vur politikasını yıllardan beri Kürdistan’da da uygularken, bu politikayı değiştirerek hedeflen patla politikasına dönüştürüp DAİŞ’leşmişken, Kürdistan’ın her noktasında sokağa çıkma yasakları ile Ohal uygulanıyorken, tarih doğa kültür katlediliyor doğa etrafında konuşlanan kitlelerden hiçbir ses gelmiyorken, Gezi’de toplanıp Türkiye’nin dört bir yanında haykıran halk nerede sorusunu sorduruyor insana.

Sur içinde Cizre’de Silvan’da Nusaybin’de polis kurşunu ile öldürülen çocukların sivillerin yaşlıların sürüklenen insanlığın hatta dondurucuda saklanan bedenler park, plaj, turizm ve tatil mekanından kıymetsiz mi? sorusunu getiriyor aklıma.

Ya da ayaklarına sıkılan dört ayaklı minare, yanan hamamlar, hanlar kiliseler…

Daha ne kadar yaşanılan katliamlara Gezi zamanı medyanın yaptığı gibi bir muamele yapılmaya devam edilecek.

Şuan Kürdistan’da yaşanılan serxildan yalnızca ulusal bir başkaldırı değildir. Bu mücadelede sermaye ve onun iktidarı tarafından doğaya uygulanan fütursuz saldırılar yatıyor (haziran ayı itibari ile hiçbir savaş startı yokken yakılan ormanlar, kıyımcı katledici enerji ve baraj politikaları), kadın bedenine uygulanan müdahale, dile, dine ve kültüre uygulanan asimilasyon politikaları yatıyor.

Kısaca bu mücadele Karadenizli Havva kadının, Gezi’nin, Fethiye Kayaköyün, Kobani’nin, dilinden dininden toprağından edilmiş halkların, doğanın mücadelesinin ta kendisi olmuştur.

Daişleşen zihniyete karşı Kobanileşen eşitlikçi komünal bir anlayışın oturması için tüm Türkiye halklarının ve başta ekolojistlerin Kürdistan halkının yanında olması, Berkinin, Ethemin, Abdullahın, Mehmetin, Ali İsmailin, Medeninin, Paramazın, Selahattinin, Arinin, Sibelin, Suruç, Ankara ve Amed de ölümsüzleşenlerin yanında olması gerek.

Çünkü bu hükümet halklarımızın birleşince ne kadar güzel olduğunu çok iyi bilmektedir.