Malum gündem yoğun! Yolsuzluklarla ilgili soruşturmanın kendinden habersiz yapılmasına içerlenen Başbakan Erdoğan ilk günü “Konu yargıya intikal etmiştir” diyerek geçirmiş, ertesi gün beklide Mevlana’nın huzurunda olmasından kaynaklı Konya’da “Allahtan başka hiç kimseden korkumuz yok” demişti!

Lakin aradan çok geçmemiş, ne olur ne olmaz diye temkini elden bırakmamış, kimi Emniyet Müdürlerinin görev yerlerini değiştirip, soruşturmayı yürüten Savcı ve polis şeflerini de etkisiz hale getirmeye çalışmıştı.

Öncelikle bir konuya açıklık getirmekte fayda var. Bu ülkede her kim ki “Konu yargıya intikal etmiştir, bu yüzden konuşmak istemiyorum” diye bir cümle kurarsa bilin ki konu hakkında en çokta o konuşacaktır! Hadi biz öyle yapmayalım ve konu yargıya intikal ettiği için değil ama daha önceden böyle planlandığı için yolsuzluk operasyonu ile ilgili değil ama cami, cemevi ve alevi meselesi ile ilgili biraz konuşalım.

Hani masalların sonunda söylenir ya “Gökten 3 elma düştü” diye! Kuşkusuz ortada bir masal falan yoktur ama bu ülkeye düşse düşse gökten biri Alevilerin, biri Kürtlerin, biride Ermenilerin başına olmak üzere ancak ve ancak inkâr politikası düşer!

Düşünün ki Dersim hala ortada! İdama götürdükleri 76 yaşında ki adamın “Beni oğlumdan önce asın” diye biten son isteğini bile yerine getirmemişler. Bırakın mezarının nerde olduğunu, daha mezarının olup olmadığını bilen bile yok! Maraş ortada, Çorum ortada, Sivas ortada! Maraş’ta kundakta ki bebeklere varana kadar acımasızca katlettiler! Çorum’da öldürdüler, Sivas’ta yaktılar. Alevileri fişlediler, işaretlediler, içeri attılar, sürgüne, göçe zorladılar!

İnançlarını yok saydılar! Görmezden geldiler. Kimi çıktı “Cemevleri cümbüş evidir” dedi! Kimi çıktı “Cemevleri terörist yuvasıdır” dedi! Kimi “İslam’ın bir tek ibadet yeri vardır o da Camilerdir” dedi!

Ama hiç biri Alevileri gerçek Alevilerden dinlemeyi denemedi! Açılım dediler, Alevilerin bile azınlıkta olduğu toplantılarda Alevi sorununu çözmeye çalıştılar! Muharrem ayının hangi ay’a geldiğini bile bilmeyenlerle oturup lüks otellerde gösteriş için “Aşure” yediler! Alevilerin hiçbir zaman gündemlerinde olmamasına rağmen “Dedelere maaş” bağlamak istediler! Alevilerin ibadet yeri olarak kabul ettikleri Cemevlerini “Hayır Müslümanların ibadet yeri Camilerdir” diyerek görmezden geldiler!

Bir asimilasyon politikası olduğunu bile bile Tuzluçayır gibi Alevilerin çoğunlukta olduğu yere Cami-Cemevi projesini dayattılar! Sanki temelini Üsküdar Musiki Cemiyeti atmış, açılışı da Satranç Federasyonu yapacakmış gibi mahkemeler Cami-Cemevi projesine “Kültürel tesis” diye onay verdiler!

Gezi eylemlerini örneğin Alevilerin üzerine yıkmak için olmadık şeyler söylediler! Gezi, için Alevi ayaklanmasıdır dediler! Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta ayaklanmayan Alevileri Türkiye’nin en önemli dinamiklerinin ayağa kalktığı bir eylemlilik sürecinde ötekileştirmeye çalıştılar!

Maraş’ta, Sivas’ta Camiye ayakkabılarını çıkartıp girenler çıktıktan sonra ayakkabılarını giyip binlerce Aleviyi çoluk çocuk demeden katletmemiş gibi, her fırsatta “halkın %99’unun Müslüman olduğu bir ülkede yaşıyoruz diye övündüler ama Gezi’de “Camiye ayakkabıları ile girdiler” derken bile halkın en azından %50’sini Cami adabını bilmemekle suçladılar!

Tüm bunlar yetmezmiş gibi meselenin özünden uzaklaşıp tam tersine karikatürize eden açıklama ve uygulamaları peşi peşine yapmaya çalıştılar! Örneğin Alevilerin taleplerini yola, yolağa, köprüye, baraja, toruna isim vererek karşılayabileceklerini sanıp adeta insanı “aptal” yerine koyan demeçler verdiler!

Son olarak geçtiğimiz günlerde Abant’ta gerçekleştirilen bir toplantı da katılımcılardan Mümtazer Türköne, İstanbul’da yapımı devam eden 3’üncü köprüye Yavuz Sultan Selim ismi verilmesinden yola çıkarak “Marmaray’ın adı da “Şah İsmail” olsun” diyerek sözüm ona Alevilerin gönlünü almaya çalıştı!

Lakin bilinmelidir ki “Ali” ismini köprüye, toruna koymakla Alevi sorunu çözülseydi, Muhammed isminde milyonlarca insanın yaşadığı Orta Doğuda bir tek Müslüman’ın bile burnu kanamazdı!