“Efendim yakalandı mı?”

“Bize gelen bilgilere göre yakalandığı söyleniyor! Yüce milletimiz müsterih olsun, bu aziz mübarek günde huzur ve keyif içinde yaşamını sürdürebilir. Biz zaten başından beri hep yakalıyoruz ve daha da yakalayacağız! Hiç kimse bu konuda şek ve şüphe içerisinde bulunmamalıdır. Allah büyüktür!”

“Şimdi efendim yakalandığı söyleniyor diyorsunuz, yani kesin bir yakalama olup olmadığını söylemek istemiyor musunuz?”

“Biliyorsunuz, bir şey ya yakalanmış ya yakalanmamıştır. Yakalanan bir şeye yakalanmamış demek ayıptır, günahtır. Aynı zamanda yakalanmamış bir şeye de yakalandı demek o denli günahtır. Yakalamak ne demek efendim, tutmak, ele geçirmek, bir yerinden sağlamca kavramak, aynı zamanda bırakmamak demektir. Bunu Türkçe sözlüklere göre açıklayacak olursan yakalamak, bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak demek değil midir? Elle tutmuşsanız yakalamışsınız demektir.”

“Yani bu sözlerinizden elinizde olduğunu anlayabilir miyiz?”

“Bir şeyin elde olup olmadığı, onun ne zaman ele alınıp alınmadığıyla bağıntılıdır sevgili gazeteci kardeşim. Elinize bakarsınız, varsa vardır, yani yakalamışsınız demektir, yoksa yoktur, yani yakalayamamışsınız demektir. Bunun başka bir izah tarzı olabilir mi?”

“Sayın bakan, gazetelerimize yakalandığı haberini geçebilir miyiz?”

“Şimdi bu yakalama işi biliyorsunuz aslında göreli, yani duruma göre değişebilen bir şeydir. Olaylara diyalektik yaklaştığımızda yakalanan bir şey aynı zamanda yakalanamayan bir şey de olabilmektedir…”

“Siz ne zamandan beri solcu oldunuz sayın bakan, solcular gibi diyalektikten söz ediyorsunuz..”

“Ne solcusu kardeşim, niye ben solcu olacakmışım? Diyalektik solculara mı aittir? Bir kere onlar materyalist diyalektikten söz ediyorlar, bilmiyorsanız öğrenin. Bense diyalektik derken yaşamda her şeyin hem kendisi hem başka bir şey olabileceğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Şimdi doğan her çocuk beraberinde ölümü getiriyor değil mi? İnsan yaşarken aynı zamanda ağır ağır ölüme doğru gitmiyor mu? Bu ne demektir? Diyalektik bu işte… Diyalektik insanın kaderden kaçamayacağının damgalanmış kanıtıdır.”

“Yani o kişi şimdi hem yakalanmış hem kaçmış durumuna mı düşüyor?”

“O ne demek, anlayamadım?”

“Anlaşılmayacak ne var sayın bakan, sizin diyalektiğinize göre yakalanmak ve kaçmak birlikte ele alınması gereken olgular olmuyor mu? Yani yakalıyorsanız kaçamıyor demek, kaçıyorsa siz zaten yakalayamıyorsunuz demek…”

“Neyi ve niye yakalayacakmışız, anlayamadım?”

“Siz yakaladık diye açıklama yapmadınız mı? Size bağlı ajanslar bu haberi flaş flaş diye geçmediler mi?”

“Yakaladık dediysek yakalamışız demişizdir. Biz yakaladığımıza yakaladık, yakalayamadığımıza yakalayamadık deriz. Yalan söylemek dinimizce haramdır ve insanı cehenneme götürür…”

“Yani yakaladınız?”

“Kimi?”

“Yakaladığınız kişiyi? Şimdi nerede acaba açıklayabilir misiniz?”

“Efendim eğer bir kişi yakalanmışsa elbette bir yerlerde tutuluyor demektir. Yok yakalanmamışsa nerede olduğunu kendisinden başka kimse bilebilir mi? Zaten bilseler gidip yakalarlar değil mi? Ne biçim soru bunlar anlayamadım yani.”

“Sayın bakan şimdi cep telefonumdan gelen bir mesaja göre yakalandığı söylenilen kişinin aslında yakalanmadığı, taraftarlarının da oraya buraya nah yakalarsınız diye haberler gönderdikleri belirtiliyormuş.”

“Bu ne aymazlık bu ne terbiyesizlik sayın gazeteci bey kardeşim, ne demek nah yakalarsınız? Karşınızda yüce devletimizin bir bakanı duruyor, nasıl böyle sözleri ağzınıza alabiliyorsunuz anlayamıyorum. Biz ne zaman yakalamak istedik de yakalamadık. Atalarımız tarihimiz boyunca neyi yakalamak istemişlerse yakalamış ve bir daha asla ellerinden bırakmamışlardır. Bakın o şanlı kutsal ceddimizin tarihine efendiler, Ergenekon’dan çıkarken yakaladığımız Asena’nın kuyruğunu bırakmış mıyız bir daha?”

“Yani yakaladınız!”

“Yakaladık ne olacak?”

“Nerede olduğunu, onu ne yapacağınızı söyleyebilir misiniz?”

“Tövbe tövbe, ben bu gazeteci milletinin okur yazar, akıllı, bilgili insanlar olduklarını sanıyordum, meğer yanılmışım. Olabilir elbette, yanılmak kullara mahsustur ve yanılmayan bir tek yüce Allah’tır. Anlattık ya kardeşim, yakandıysa elbette gerekli yerde tutuluyor demektir.”

“Yakalandıysa… Bu söz hala bir kuşkuyu içermiyor mu sayın bakan. Yani yakalanıp yakalanmadığını tam olarak bilmiyorsunuz!”

“Neye üsteleyip duruyorsunuz kardeşim, yakalandıysa yakalanmıştır, daha ne olsun!”

“Yakalanmadıysa yakalanmamıştır…”

“Bana bak, gazeteci demem çarparım ulan, dalga mı geçiyorsun sen dığa. Ulan zaten gazeteci olup olmadığınız bile belli değil. Eline bir kimlik geçiren bir fotoğraf makinesi alan fırlıyor sokağa gazeteciyim diye. Kökü nerede, dalları nerede, nerede çiçek açar o bile belli değil. Sonra bunları tutup yakalayıp içeri atınca da gazetecileri tutukladılar diye yaygara yapıyorlar. Gazeteci mi örgüt üyesi misiniz beyefendi, onu anlayalım.”

“Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın üyesiyim efendim.”

“Hah işte bu. Sendika üyesi. Yani yarı sosyalist yarı komünist. Zaten bu sendikalar ve sendikacılar yüzünden toplumumuzda iç barış ve iş barışı yerle bir oldu. Sendikana değil, devletine inanıp güveneceksin efendi. Burada da devletin bir bakanı konuşuyor, yakalanmışsa yakalanmıştır deniliyor size hala aynı mavalı okuyorsunuz.”

“Peki mahkemeye çıkarılacak mı?”

“Kim?”

“Yakalanan kişi!”

“Mahkemeye çıkarılması gerekiyorsa elbette çıkarılacaktır. Ülkemizde demokrasi vardır ve kimin ne zaman mahkemeye çıkarılacağı konusunda yasalarımız berrak su gibi temiz ve aktır.”

“Şimdi efendim kızıyorsunuz ama net bir şekilde yakalandı, mahkemeye çıkarılacak da diyemiyorsunuz!”

“Kardeşim, güzel gazeteci arkadaşım, her işin bir yolu bir prosedürü vardır değil mi? Bir kişinin ne zaman nerede yakalanacağına kim karar verir? Polisten başlayalım mesela. Polis bir kişiyi aramaya başlamışsa bu kişi bir suç işlemiş demektir. Ona bu arama emri nereden gelir? Savcıdan. Savcı bir kişinin yakalanmasını istemişse yakalamayı gerektiren belge ve bilgilere haizdir. Polis yakalar, sorgular, sonra savcıya teslim eder. Savcı sorgular, mahkemeye teslim eder. Mahkeme sorgular, suçsuza kamuya suçluysa cezaevine teslim eder. Hukuk da demokrasi de budur. Bu güne kadar kimi yakaladık da hakkında bu işlemleri uygulamadık, çıksın söylesin.”

“Yani şimdi yakalandı mı yakalanmadı mı?”

“Bu işin yanisi kanisi yok beyefendi, biz açıklamamızı elimizdeki belge ve bilgilere dayanarak yaptık, iftar saati yaklaştı, basın toplantısı sona ermiştir, hepinize iyi iftarlar diliyorum. Allah cümlemizin taksiratını affetsin.”

Basın toplantısından sonra gazetecilerden bazıları “Yok be yakalanan falan yok” diyerek gazetelerine hiçbir haber yazmadılar. Bir kısmı ise söz birliği etmişcesine aşağıdaki haberi geçtiler gazetelerine.
“Sayın bakanın yaptığı açıklamaya göre sözü edilen kişi diyalektik olarak yakalanmış ve demokratik olarak elde tutulup, yasalara uygun biçimde cezaevine gönderilecektir. Yakalanan kişinin kendi can güvenliği nedeniyle şu anda nerede, hangi koşullarda tutulduğu açıklanmamıştır.”