Bu mesleğin her dalında at koşturdum ama “Dış haberler sayfası”na hiç bulaşmadım. İstesem de beceremezdim. Turist İngilizcesiyle olacak iş değil. Almanca ise bu dalda ikinci hatta üçüncü lig dili.

Ama iyi bir “dış haberler sayfası” okuru olduğumu söyleyebilirim.

Günlerdir gazetelerin Suriye üstüne verdikleri haberleri atlamadan okudum; Alman medyasında yazılanları izledim. Milliyet’ten Semih İdiz gibi yargısına da, bilgisine de, mesleki nesnelliğine de güvendiğim arkadaşların yorumlarını okudum, değerlendirmelerine kulak verdim.

I-ıh... Dün yazdığımı yineleyeceğim: Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahele konusunda bu ölçüde “şahin” kesilmesini anlayamıyor, çözemiyorum.

Suriye’deki çivisi çıkmış, taşları yerinden oynamış “Baas rejimi”nin kendi halkına yönelen kanlı saldırısının dizginlenmesi için çaba gösterilmesini elbette anlıyorum. Elbette Türkiye’nin “komşuluk hukuku ve hakkı”na dayanarak bu konuda çok aktif olması gerektiği kanısındayım.

Ama AKP hükümetinin barış için çaba göstermek değil, sanki Suriye ile savaşmak için bahane aradığını görmemek mümkün değil.

Neden peki?

Tayyip Erdoğan bir kaç kez “Orada vatandaşlarımız var” gibi laflar geveledi. Anlamadım. Orada belki ticaret için giden üç beş Kilisli, bir kaç Mardinli, beş on Hataylı vardır. Ama bu “Orada vatandaşlarımız var” iddiasına temel olmasa gerek.

Yine AKP tepelerinden “Suriye ile tarihi bağlarımız var” gibi sözler yükseliyor.

Tamam, peki, var. Daha doğrusu vardı. Suriye bir zamanlar Osmanlı toprağı idi. Ama artık değil. O egemen bir devlet. Etnik ve dinsel (mezhepsel) farklar yüzünden allak bullak olmuş, iç barışı ağır yaralar almış bir ülke. Ama egemen bir ülke.

Esed’in zulmünden kaçan Suriyeliler’e sığınma hakkı tanımak, onların barınma ve beslenme sorunlarını çözmek kuşkusuz alkışlanacak, insancıl bir tutum. Peki ama Hatay’da “Hür Suriye Ordusu”nu destekleyip, silahlandırıp yeniden Suriye içine salmak nasıl açıklanacak?

Tersten soralım, Suriye ya da İran ya da Irak ya da Gürcistan ya da Ermenistan ya da Bulgaristan ya da Yunanistan  sınır bölgelerinde silahlı güçler barındırıp, besleyip, destekleyip hatta silahlandırıp Türkiye içlerine dalmalarına olanak tanısaydı Türkiye ne yapardı?

Bu soruları soruyorum çünkü Türkiye’nin Suriye ile bir savaşa tutuşmasından ürküyorum. Ortadoğu’da İran’ın somut, Rusya ve Çin’in diplomatik desteğini almış bir Suriye ile Türkiye arasındaki savaşın nasıl bir felakete yol açacağını görmek için “Dış haberler sayfası“  uzmanı olmak gerekmiyor herhalde.

Göl gör ki başka konulara değinen bir Tırmık’a “Yorum yaz” köşesinde ya da Facebook’ta ya da Twitter’de ve hele hele mail adresimde okur tepkisi yağar, kimi över, kimi söverken Suriye üstüne yazılanlarda bir umursamazlık var.

Dahası kahvehane, meyhane sohbetlerine; metroda, belediye otobüsünde, Üsküdar – Beşiktaş motorlarındaki konuşmalara kulak veriyorum ve... Ve Suriye üstüne neredeyse hiç bir şey duymuyorum.

Sanki Suriye bir Güney Amerika ya da Doğu Asya ülkesiymiş ve Türkiye’nin dış politikası bu günlerde onun üstüne kilitlenmiş değilmişcesine bir ilgisizlik, bir umursamazlık.

Yavaş yavaş “Herkes haklı yanılan benim” diye düşünmeye başladım. Suriye ile savaş çıkarsa, ardından Ortadoğu denen barut fıçısı patlarsa bir tek benim başım belaya girecek anlaşılan.

Olsun.

Ben tek başıma korkmaya devam edeceğim...