Siyasetin öne çıkan söylemi düşündürücü. Peki demokrasi adına umut vaat eden “bir ihtimal daha” var mı?

Seçimler yaklaştıkça siyasi partilerin seçim stratejileri ve yanı sıra “ittifak” arayışları da giderek netleşiyor.

Siyasi atmosferin öne çıkan eğilimlerinin başında “milliyetçi oylara” göz kırpmak ve buna yönelik söylemler geliştirmek geliyor. Sadece bu da değil; Ankara kulislerinden sızan haberler, milliyetçi seçmenin oylarını kapabilmek için vitrine bildik isimlerin konulmasına yönelik yoğun kulis yürütüldüğünü ortaya koyuyor.

Mesela AKP, 12 Eylül Referandumu kampanyasında MHP’nin “hayır” tutumuna ve Devlet Bahçeli’nin sert mesajlarına rağmen “evet” diyen bazı ünlü Ülkücü simaları yakın markaja almış bulunuyor. Bunlar arasında Ramiz Ongun ve İrfan Sönmez gibi isimler var. AKP’li yöneticilerin aday olması yönünde ikna etmeye çalıştığı isimlerden bir diğeri de Gülefer Yazıcıoğlu. Yani Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi. AKP’nin hesabı malum; milliyetçi simalarla MHP’nin klasik tabanından oy almak, dahası MHP’nin barajın altında kalmasını arzuladığı da artık kimse için sır değil… Başbakan Erdoğan’ın son dönemlerde öne çıkan milliyetçi hassasiyetleri okşayan üslubu da buna yönelik.

Peki kurultay konuşmasında bolca “yoldaş” üslubu kullanan, kamuoyuna “sol” bir imaj vermeye çalışan CHP ne yapıyor?

Siyasi gündemi ve gelişmeleri yakından izleyen herkesin ortak görüşü, Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı koltuğuna oturmasıyla birlikte “yaratılan” rüzgarın hızla tersine dönmekte olduğu. Bunun başlıca nedenlerinden biri, kuşkusuz, CHP’li yöneticilerin kamuoyuna verdikleri mesajların dikkat çekici dağınıklığı ve tabii ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu dağınıklığı toparlamada hayli zorlanan bir lider durumuna düşmesi.

Süheyl Batum Ergenekon sanıklarını meclise taşımak konusundaki mesaisini sürdürürken, CHP yönetimi de “laiklik hassasiyeti yüksek, ulusalcı merkez sağ” seçmenin oylarını kendisine çekebilmek hesapları yapıyor. Bu amaçla, sıkı durun, Mesut Yılmaz başta olmak üzere eski ANAP’lı bazı isimleri CHP’den aday göstermek için yoğun kulis faaliyetleri yürütülüyor. Yani CHP’nin hedefinde de “milliyetçi” oylar var. Bu senaryo size de tanıdık gelmedi mi? Deniz Baykal da aynı hesaplarla İlhan Kesici’yi meclise taşımıştı…

Bu tablo içerisinde öne çıkan olgu gayet açık: Siyasi yelpazenin iki önemli aktörü, “milliyetçi, sağcı oylar” üzerinde hesaplar yapıyor.

MHP ise, açık ki, “taklitlerinden sakınınız” temalı bir yaklaşımı esas alacak ve tabanını korumaya, barajın altında kalmamaya gayret edecek.

Bu tablo oldukça düşündürücü. Zira Türkiye’nin asıl ihtiyaç ve gündemine dönük duyarlılıklar dikkate alınmıyor. Ne Kürt sorununun demokratik çözümü konuşuluyor, ne Alevilerin eşit yurttaşlık istemleri, ne başörtüsü yasağının kaldırılması, ne yeni anayasa konusu ve ne de bir bütün olarak demokratikleşme sorunlarımız…

Bu gidişat doğrultusunda şekillenecek bir meclis bileşiminin, demokrasi ve özgürlük istemlerimiz konusunda ne denli duyarlı olabileceği, doğal bir endişe konusu...  

Öte yandan “bir ihtimal daha var” dedirten gelişmeler de var.

Bir süre önce Ahmet Altan da dillendirmişti. Bu süreçte BDP, Has Parti, EDP gibi partiler tarafından; partili, partisiz tüm demokrat güçlerin de dahil olacağı güçlü bir ittifakın hayata geçirilmesine dönük bazı gelişmelerin yaşanmasını bekleyebiliriz. BDP ile Numan Kurtulmuş arasında bazı temaslar söz konusu. Bu temasların sonucunda merkezinde “demokrasi, barış ve özgürlük” hassasiyetlerinin bulunduğu, çerçevesi iyi çizilmiş yeni bir siyasi odak ortaya çıkar mı, göreceğiz.

Bu ihtimal, siyasetin gidişatını temelden etkileyecek sonuçlar yaratır. Yeter ki milliyetçilik yarışına girmekten medet uman çabalara karşı daha fazla demokrasi vaat eden bir duyarlılıkla hareket edilebilsin…