Bugün Zafer Pasajı’nın önünde bir araya gelenler içinde, bir okyanus içinde damla olan ben, bir şey gördüm?

 

Eksiklikleri, yanlışları, çokları azlarıyla, biz bir dönemi kapatıyorduk veya yeni başlatıyorduk. Bu süreci bütün kirlenmişliğe rağmen ufak, tefek eksikliklerle geçirenler mazi ve gelecek arasında düşünceliydi.

 

Mazim ve eğer yaşayacağım yıllar kaldı ise geleceğim.

Acıttı resimler, anılar, yaşanmamış yıllar, giden sevgililer, yaşanmamış, yarım kalmış aşklar, elimizin içinden yavaş yavaş kayıp giden yoldaşlar, hepsi vardı meydanda ama ne yazık ki o günleri yaşamasına rağmen unutmak isteyen, kendiyle yüzleşemeyen çoktu herhalde. Çünkü böyle bir günde yer yerinden oynaması gerekirken gelenler çok azdı.

 

12 Eylül Cuntasının bugünkü siyasi anlayışı taşıyıp tepeye oturttuğundan çok daha önemliydi. 12 Eylül’den sonra korkanların, dönenlerin, yok olanların, kafalarını kuma gömüp kimliğim ortaya çıkmasın diye bekleyenlerin sayısı çoktu. Bu katil 12 Eylül süreci en değerlimizi, en önemli özelliğimizi yok etmişti büyük ölçüde, Dayanışma Ruhu yok olmuştu.

 

Zafer Meydanı’ndan yürüyüp Adliye önüne vardığımızda anlayamadık ne istediğimizi, kimin ağladığını, kimin yarıştığını, kimin çoku kovaladığını bilemedik. Alanlarda kendi örgütleri için yürürken bu sürecin yok etmeye çalıştığı değerlerin isimlerini söyleyenler yoktu, sosyalizm diyerek bağıran örgütlerin büyük bir bölümü yoktu, ortalarda bulunup, bunlar olmasın, bunlar yanlış diyen bazı kendini bilmezler dün geçmiş bu acı günleri anlatırken, bugün bu meydanda yoklardı.

 

Üzüldüm mü, acıdı mı içim, yanıp kavruldum mu, ‘Neden yoklar?’ diye. Asla inanmayanlar, inanmadan konuşanlar, konuştuğunu uygulamayanlar, hep ben dürüsttüm, ben doğruydum diyenler, sadece çoğunluğa göre hareket edip kendilerini ölçüp biçim şekillendirirlerdi ya, inanmışlık ne kadar farklıydı bu durumdan.

 

Yola çıkmaktı hiç kimseye sormadan danışmadan. ‘Ha, işte bu benim tercihim’ demekti, gideceği yolun ne sonunu, ne ne getireceğini düşünmeden gitmekti inanmışlık. Yaşadığın zorlukları önemsememekti, her şeyi halletme azmiydi, en önemlisi yola baş koymaktı inanmak.

 

Tam da bundan 40 yıl önce kimse demeden, kimseye sormadan, sonunu hesaplamadan çıktım bu yola. Bu böyle olmalı diye kararımı verdim ve kararımı yaşattım geldim bugüne. Bilemedim açıkçası yaşayacağım acının bu kadar derin ve geçmez olacağını. Of ne kadar sancılıydı, ne kadar yakıcıydı, ne kadar yalnızlıktı, ne kadar gözyaşıydı bu kararlılık. Kolum acıdı, elimi attım koluma zaten yoktu, gözüm görmedi neden az görüyorum diye, gittim doktora zaten gözlerim gitmişti, neden geldin dedi, dişlerim, sesim belki de her şeyim bitmişti, ama ya yürek, yüreğim nasıl da duruyordu doğduğum günün saflığı ve sıcaklığıyla, yüreğim nasıl da duruyordu yılların inanmışlığıyla.

 

Ah meydanların aslan görünen şövalyeleri, gürleyip de yerlerinde oturanlar, her konuşmada her fırsatta ‘12 Eylül şunu yaptı, bugüne getirdi’ diyenler, ne oldu sizlere, neden ağzınızın içinden konuşuyorsunuz hep, neden bölgeye, havaya göre esiyorsunuz.

 

Anımsarım, 1 Mayıs meydanındaki konuşmaları, anımsarım 2 Temmuz’u, anımsarım alanlarda 12 Eylül ile başlayan konuşmaları. Anımsarım bilen bilmeyen, yaşayan yaşamayan herkesin anlattığı bu süreci bu anayasayı, faşist darbecileri bize, yani bildiklerimizi bize anlatanları. Sanmayın sizin anlattıklarınızı bilmediğimiz için dinlediğimizi, sanmayın o dönemlerde nasibimizi almayıp sizi dinleyince o dönemi anlayacağımızı. Biz o dönemin yaşayanlarıyız yoksa sizler de mi bizi faşist cuntanın katil generalleri gibi öldü zannettiniz.

 

Yok biz 1 Mayıs 77’de üzerinden panzer geçirerek öldürdüğünüzü zannettiğiniz bir canız, sizden de hesap sormaya geldik.

 

Siz ey 12 Eylül’ün faşist generalleri; ben Maraş’ta karnındaki bebeği ile öldürdüğünüzü zannettiğiniz kadınım, işte buradayım sizden hesap sormaya geldim.

 

Siz katil generaller ben iki gündür Necdet’tim, Denizdim, Hüseyindim, Erdaldım, ben işkence odalarında tecavüz ettiğiniz kadınım bugün, ben ellerimin içinden kopararak aldığınız, hayallerini öldürdüğünüz gençlerin anasıyım, gelinlik giymeden toprağa sarılan, halay başı olup elinde mendiliyle yaşamdan kopardığınızı zannettiğiniz herkesim ben bugün.

 

Hadi beni yine öldürün.