HDP Sözcüsü Osman Baydemir, HDP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin kritik bir aşamaya geldiğini söyledi. Hükümete adım atma çağrısında bulunan Baydemir, “insan hayatı referandumdan da, her türlü siyasi çıkardan da daha mühimdir” dedi. 

Referandum sürecinde yaşanan hak ihlallerine de değinen Baydemir, HDP'ye ve diğer siyasi gruplara yönelik ihlallerin bilançosunu açıkladı. Hükümet, Cumhurbaşkanı ve MHP'nin 'evet' kampanyasına da gönderme yapan Baydemir, "Paralel devlet kampanya yürütüyor" ifadesini kullandı. 

Baydemir'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:  

OHAL rejiminin ilanından bugüne ülke yarı açık cezaevine dönüştürüldü. Dışarıda bulunanların da can güvenliğinin olmadığı bir rejimi yaşıyoruz. Ama Türkiye siyasal tarihine baktığımızda en ağır ihlallerin cezaevlerinde yaşandığını kabul etmek gerekir. 

HDP Cezaevi Komisyonu, mahpus yakınları, insan hakları örgütlerinin verdiği bilgiler doğrultusunda bir rapor hazırladık. Katmerleşerek artan ihlallerin olduğunu görüyoruz. Darp hakaret, işkence, kötü muamele, çıplak arama, keyfi disiplin cezaları, savunma hakkının engellenmesi, avukat görüşlerinin kısıtlanması, iletişim hakkının engellenmesi, Türkçe dışında dillerde konuşma yasağı, doluluk oranından kaynaklı beton zeminde bırakılma gibi pek çok şikayet alanıyla karşı karşıyalar.

"AÇLIK GREVLERİNDE RİSKLİ EVREYE GİRİLDİ"

11 Nisan 2017 tarihi itibariyle 20 cezaevinde 182 mahpus süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde. Şakran T2 ve T3 cezaevinde 57. Gün, Şakran kadın cezaevinde 53. Gün, Sincan kadın cezaevinde 49. Gün, Şakran T4’te de 44. Güne girilmiş durumda. Özellikle Şakran ve Sincan’da ciddi sağlık sorunları baş göstermeye başladı. 40-50. günler hayati açıdan çok riskli bir evreyi içermektedir. Üstelik açlık grevindekilere daha da farklı bir muamele uygulanmaktadır, darp etme, gayrı insani uygulamalar gözlenmektedir. 

Cezaevlerinde gayrı insani muamele ve OHAL’in yarattığı hukuksuzluk alanlarının ortadan kaldırılması bir yana, bugünkü çatışmalı sistemin temel nedeni olan tecrit uygulamasının ortadan kaldırılması taleplerden biri. Bir başka talep siyasi soykırım operasyonlarının sonlanması. Elbette her şeyden önce çatışmasız bir zemine ihtiyaç var. Çatışmayı oluşturan temel etmenlerden biri tecrit uygulaması. Taleplere baktığımızda, bunların son derece insani olduğunu görürüz. Aslında diyalog rejiminin çağrısıdır, çığlığıdır. OHAL bahanesiyle gasp edilen haklarının geri iadesi talebidir. 

"İKTİDAR ADIM ATMAZSA OLASI TRAJİDELERDEN SORUMLUDUR"

Cezaevleri bir ülkenin demokrasi karnesine ilişkin en güçlü veriyi sunar. Maalesef bu ülkenin cezaevleri de acı hatıralarla doludur. Hükümeti cezaevlerinin ve grevlerin başlamasının en büyük nedeni olan 7 Haziran sonrası ayyuka çıkan baskıcı politik arzusundan bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz. Eğer iktidar açlık grevleriyle ilgili somut adım atmazsa olası her türlü trajediden kendisi sorumlu olacaktır. 

"HÜKÜMETLER GÖRÜŞMEDEN SONUÇ ALAMADIK" 

Sayın Buldan ve Sayın Önder, Adalet Bakanı ile bir görüşme gerçekleştirdiler. En az 2 aydır cezaevlerinde açlık grevlerinin başlamaması, yaygınlaşmaması, başlayan açlık grevlerinin süresiz greve dönüşmemesi için var gücümüzle çaba gösterdik ama maalesef etkin bir sonuç alamadık, etkin bir duyarlılığa tanık olmadık. Bir insanın hayatı referandumdan daha mühimdir. İnsan hayatı, her türlü siyasi çıkardan daha mühimdir. Bir kez daha Hükümeti adım atmaya çağırıyoruz. 

HDP’NİN REFERANDUM HAK İHLALARİ BİLANÇOSU 

Bütün bu acılar bir başka açıdan da toplumun önüne sunulan ve adına anayasa değişikliği denilen dayatma paketinden ayrı tutulamaz. Başından bugüne değin referandum ortamının meşru bir atmosferde geçmediği tespitimizi yineliyorum. Bir siyasi partinin eş başkanları, milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, il ilçe yöneticileri cezaevinde. 

Şimdi, "OHAL rejiminde referanduma gitmek muhalefet açısından ne anlama gelir" diye sorarsanız; sandık görevlisinin listeyi götürürken gözaltına alınmasıdır, mitinge bir hafta kala miting yasağı konmasıdır, mitingi organize eden il ve ilçe yöneticilerinin gözaltına alınması demektir. Miting otobüsünün bağlanması, şoförünün tutuklanması demektir. Onca baskıya rağmen binlerin kameraya alınarak katılması mitingden sonra gözaltına alınması demektir. Milletvekillerinin gözaltına alınması demektir. Seçim şarkılarının yasaklanması demektir. Eşbaşkanların afişlerinin yasaklanması demektir. Böyle bir atmosferde referandum çalışması yürütüyoruz. 

Bugüne kadar 1718 arkadaşımız gözaltına alındı, 398 arkadaşımız tutuklandı. HDP ve HDP olarak 11 saldırıya maruz kaldık. 5 arkadaşımız yaralandı. Referandum materyallerimiz 22 yerde engellendi. Sadece biz değil, bizim dışımızda da benzer saldırılara maruz kaldık. 103 saldırı gerçekleşti. 59 yasaklama ve engelleme yasaklandı. 284 kişi gözaltına alındı, 22 kişi tutuklandı, 23 kişi yaralandı, 1 kişi de hayatını yitirdi. 

Bu atmosferde referanduma sözüm ona adil bir atmosferde gidiyoruz. Adil olmayan bu atmosfer içinde, şiddete baskıya dayalı bu atmosfer içinde 17 Nisan sabahı bu ülkedeki ilk tartışma bu paketin meşruiyet krizi olacaktır. 

"CUMHURBAŞKANI DUYMAK İSTEMEDİ AMA KÜRTLER SESİNİ 16 NİSAN'DA DUYURACAK"

Bu paketin esas sahibi Cumhurbaşkanı, spikerin Kürtlerden mesaj var dinlemek ister misiniz beyanına karıştırmayın yanıtını veriyor. Kürt seçmeninin beli AKP’ye oy verse bile Kürt seçmeninin sesini dahi duymak istemeyen bir dayatmayla karşı karşıyayız. Kürt halkı sandık başına gidecek. Hayır diyerek sesini bir kez daha duyuracak.

"ONLAR BİLE İKNA DEĞİL"

Eski Cumhurbaşkanlarının, eski başbakanların, eski meclis başkanlarının, eski bakanların ikna olmadığı bir paket. Eski kurucuların dahi ikna olmadığı bir paket. Bütün bu baskı zor zulüm politikalarına rağmen hayırların açık ara önde olduğu bir zaman diliminden geçiyoruz. Devletin bütün olanakları bir siyasi parti tarafından medyanın bütün olanakları bir siyasi parti tarafından kullanılıyor. 

"PARALEL DEVLET KAMPANYA YÜRÜTÜYOR"

Paralel devlet kampanya yürütüyor. Biri Cumhurbaşkanı, Başbakan, diğeri Devlet Bahçeli. 2 devlet kampanya yürütüyor. Ama toplum ikna olmayacak. Çünkü ne kadar tankınız, topunuz, maddi imkanınız olursa olsun hepsinin toplamının hakikatin gücü kadar etkisi olmadı, olmayacak. 2 devlet de aslında bir koalisyon devleti. Çünkü 14 yıl boyunca ortaklık ettiği yapıyla yollarını ayırdıklarında yeni bir ittifak arayışına girdiler. O ittifakı da milliyetçi cephe ve Ergenekon’la kurdular. 2014 yılında inşa edilen bu koalisyonda AKP’ye dayatılan Kürt düşmanlığı politikasına geri dönmesiydi. O günden bugüne bu ülke huzuru görmedi. Hayır demek bu şer koalisyonunun da yerini aklın, mantığın, vicdanının yerine bırakmak anlamına gelecektir. Hayır demek bu koalisyonun dağılması anlamına da gelecektir. Bir kez daha AKP’nin kendi kuruluş felsefesine kapı açmak anlamına gelecektir. 

"KÜRT HALKININ HAYIRINDA BÜYÜK HAYIR VAR"

Her hayırda mutlaka hayır var, Kürt halkının hayırında büyük bir hayır var. Biz Silopi’de sokağı gezdiğimizde 4 yanımızda zırhlı araçlarla geziyorduk. Ve her bir yanda silahlar, kameralar bizim selamımızı alan halkı taciz ediyordu. Buna rağmen büyük bir özlemle halk evlatlarını kucakladı. Biz halkımıza borçluyuz. Borcumuzu sadece onurlu bir barışın müjdesini vererek ancak ödeyebiliriz. 

6 Nisan akşamı inşallah saat 7-7 buçuk civarı Türkiye haritasında bir siyasi tercih belirlenecek. O kayyım atanan, yakılan yıkılan şehirlerin haritasını görmelerini sağlayacağız. Esas sözü HDP’nin sözcüsü olarak ben değil Kürt halkının ta kendisi verecek ve o söze saygı duymasını isteyeceğiz. Duymak istemiyoruz diyenler duymak zorunda kalacaklar. 16 Nisan barışa bir şans vermektir, zindanların kapısının açılması anlamında da fırsattır.