Diyarbakır’ın Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı üçüncü yılına girdi. Önümüz kış ve havalar soğumaya başladı. Sur’da sağlam kalan binalarda veya yıkık dökük de olsa içinde yaşayanlar evlerinden çıkmaya zorlanıyor. Hiçbir güvence verilmeden çıkmaları, evleri boşaltmaları isteniyor. Bu insanlar evlerini terk ettiğinde ne yapacaklar, kışı nerede ve nasıl geçirecekler, nasıl yaşama tutunacaklar, çocukları nasıl okula gidecek? Bu soruların hiçbiri yetkililerce cevaplanmıyor!

Konumuz Kudüs olmuş, Sur’dan gelen sesler duyulmuyor!

İslam, Musevi ve Hıristiyan toplumun tamamının sahiplendiği, tarihinde hepsinden bir parça barındıran, tarihsel dokusu yeni yerleşim birimleriyle bozulmuş bu kentin İsrail devletinin başkenti ilan edilmesini tanıyacağını söyleyen ABD Başkanı Trump ile yeniden gündeme geldi.

İsrail, Kudüs’ü 1980 tarihinde Başkent ilan etmiş ancak dünyadaki hiçbir ülke ve Birleşmiş Milletler bu kararı kabul etmemişti.

ABD Başkanı Trump’ın bu çıkışıyla birlikte, Orta Doğunun savaş davulları yeniden çalmaya başladı!

Man adası belgeleri ve Reza Zarrab’ın yapmaya başladığı itiraflarıyla bunalan ve Suriye’de umduğunu bulamayan iktidar, bu çıkıştan nemalanmak amacıyla, daha önce Fırat’ın batısına yerleştirdiği “kırmızı çizgisini” Kudüs’e kadar uzattı!

Böylece, biraz da olsa, Amerikada başlayan Reza Zarrab davası ve Man adası belgelerinin etkileri gündemden düşer gibi oldu.

Bu da yetmedi.

Gündemi değiştirme veya birden fazla gündem yaratma konusunda ustalaşan iktidar, Yunanistan ziyaretinde “Lozan antlaşması” konusunu da gündeme taşıyarak, Lozan’ın güncellenmesi teklifini ortaya attı!

Yunanistan’da yaşayan Müslüman azınlığın dini vecibelerini yerine getirmesi için görevli din adamlarının “neden seçimle göreve gelmediklerini, neden atama yolunun seçildiğini” gündemleştirerek, Türkiye’de din görevlilerinin atandığını da unutarak, yeni bir gündem yaratma gayreti içine girdi.!

Yeni yaratılan gündemlerle güncel konular içerisinde hayati önem arz eden diğer gündemler biraz da olsa gölgelenerek gündemin dışına itilmeye çalışıldı.

Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki feryatlar duyulamaz oldu.!

Man adası belgelerinin heyecanı kayboldu.! Kurulan şirketler, gönderilen paralar, öğretmenlikten emekli olmuş birisinin o kadar parayı nasıl temin ettiği, vergi kaçırma girişimi böylece konuşulmayan konular arasında yerini aldı.!

Amerika’da devam eden ve Reza Zarrab davası olarak başlayıp, Zarrab’ın itirafa başlamasıyla tanık olarak itiraflarına başladığı davada ortaya dökülenler, verilen rüşvetlerin astronomikliği, saat ve piyanonun rüşvet olduğu, Halkbank Genel Müdürünün rüşvet aldığı, Cari açığın % 15’ini kapatan hayırsever iş adamının bir anda ajan ve vatan haini durumuna düşmesi, mahkemenin bankalara vereceği olası cezaların ülkeyi zora sokacağı da bir nebze gündem dışına çıkarıldı.!

Amaçları KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile atıldıkları işlerine geri dönebilmek olan ve bu nedenle de açlık grevi başlatan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumları, Meclis komisyonunun bir türlü karar verememesi de gündemin dışına itildi.!

Yargılanmaktan kaçtığı öne sürülerek tutuklanan, 400 gündür de kendisinin yargıyı kovaladığı, Meclisin üçüncü partisinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başlayan mahkemesi, mahkemedeki gariplikler, ifadeler alınmadan Savcının mütalaa vermesi, en küçük salonun (20 kişilik) tahsisi, yabancı heyetlerin güvenlik gerekçesiyle salona alınmamaları gündeme fazlaca yansıyamadı.!

Görevden alınan Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kasayı sıfırladığı, yasa tanımaz biçimde imara açılan tarihi alanlar, Yassı adanın ucube halini almış yeni görüntüsü, 3. Hava Limanını için talan edilen doğa, 3. Boğaz köprüsü ile körfez köprüsü için ödenen milyonlar, Şehir hastanelerinin içinde yaşanan rezalet, yaşamlarımızı tehdit eden Nükleer santraller, doğayı tehdit eden Termik santraller neredeyse unutuluyor.!

Gittikçe artan taciz ve tecavüz vakaları, Kadına uygulanan şiddet ve kadın ölümleri, bunu doğal karşılayan milletvekilleri, iş ve işçi cinayetleri, maden kazaları, artan enflasyon, duran ekonomi, artan ülke borçları, gerçekleri örtbas eden havuz medyası, alışıldık durumlar haline gelerek insanların ilgi ve öfkesinden uzaklaşıyor.!

Tütün üreticilerinin yok olmasını sağlayacak yasa da unutuldu, Müftülere nikah kıyma yetkisini veren yasa da.!

O kadar alıştık ki sms veya mail ile üç kez boş ol diyerek boşanılabileceğini açıklayan Diyanet İşleri Başkanlığının bu saçma açıklamasına da belki öfkeden, gülüp geçtik. Tepki bile veremedik!

Sadece, 3 kez olan boş ol mesajlarının bir mesaj da üç kez boş ol yazarak mı yoksa üç ayrı mesajla bir kez boş ol yazarak boşanılacağı konusunda kafamız biraz karıştı desek yanlış olmaz.!

Yeni gündemlerimizin başına Kudüs oturtuldu ki bu konu uzun süre gündemden de düşmeyecek!

Yedek gündemin başına da Lozan antlaşmasının güncellenmesi ve Müslüman azınlığın dini görevlilerinin atanması getirildi

Alman medyasının bile gündemden düşürmediği ve belgesel yayınladığı Cizre’deki bodrumlarda yaşanan katliam ve Mehmet Tunç’un kulaklarımızı acıtan sözlerini hatırlayan çok az insan kaldı.

“9 yaşında evlenilebilir” , “Çırılçıplak yıkanmak ve cinsel ilişkiye girmek günahtır” , “bir kereden bir şey olmaz” fetvalarını, “ölüm madencinin fıtratında vardır” söylemini, yerde yatan madenciyi öfkeyle tekmeleyen müşavir Yusuf Yerkel’in görüntü, eşinin danışmanlığa yükselişi bizleri eskisi kadar öfkelendirmiyor.

Artık eskisi kadar öfkelenmiyoruz.!

Alışıyor muyuz yoksa umutlarımız mı tükendi?

Yeniden gülebilmek için bizleri rahatsız eden konulara öfkelenmemiz, bizi yaşatan umutlara sarılmamız gerekiyor.

Emevi camisinde namaz kılamadığımız gibi Kudüs’te de namaz kılamayacağız.!

Bizleri öfkemiz ve umudumuz ayakta tutar.

Alışmak ise yok eder…