CHP, 'Silivri avukatlığı'ndan soyunmadıkça AK Parti ile 'liberal aydınlar' arasındaki 'mutsuz ilişki'nin sona ermesi ertelenecektir.

AK Parti 2007 seçimlerinden kısa süre önce ‘yeni, demokratik, sivil anayasa taslağı’ hazırlama işini Prof. Ergun Özbudun’dan istedi. (AK Parti’yi Tayyip Erdoğan diye de okuyabilirsiniz). Ergun Özbudun, Türkiye’nin en önde gelen anayasa hukuku otoritesi. Aynı zamanda, 20 yıldır Avrupa Konseyi’nin ünlü Venedik Komisyonu’nun üyesi. AK Parti’den gelen talep üzerine, ülkenin parlak anayasa ve kamu hukukçularından bir ekip kurdu ve ‘yeni, demokratik, sivil anayasa taslağı’nı seçimlerden kısa bir sonra AK Parti’ye sundu.
Adı üzerinde taslak bu. Taslağın, AK Parti’nin yeni anayasa önerisi haline gelmesi kusur kalsın, rafa kalktı. Rafa kalktıktan kısa süre sonra, AK Parti hakkında kapatma davası açıldı ve o tarihten sonra AK Parti, ‘yeni anaya-sa yapma’ işinden daha da uzaklaştı.
2011 (12 Haziran) seçimlerinin, ‘yeni anayasayı yapacak TBMM’yi seçme seçimi’ olduğunu ima eden sözleri Başbakan, birkaç vesileyle söylemişti. Bu nedenle hayati önemde önümüzdeki genel seçimler.
AK Parti’nin yeni bir anayasa çalışması var mı?
Prof. Özbudun’a geçenlerde, kendisinden ‘yine bir istekte bulunulup bulunulmadığını’ sordum. Ses seda yoktu. Ama ‘taslak’ zaten ellerinde. Dört yıl aradan sonra Amerika’yı yeniden keşfetmenin gereği de olmayabilir. İsterlerse Ergun Özbudun komitesi taslağından yararlanabilirler 

AK Parti-milliyetçilik ilişkisi
Benim açımdan asıl sorun, AK Parti’nin tek başına iktidar rakamını bulacak bir seçim sonucu elde etmesinden sonra bile, yeni TBMM’de yeni anayasa için kolları sıvayacağından tam emin olamamam.
Eğer gerçekten böyle bir niyeti varsa son dönemde artan biçimde benimsediği ‘milliyetçi söylem’den nasıl ‘reverse’ yapıp, ‘sivil-demokratik’ bir anayasa yapma işine girişecekler, onu kestiremiyorum.
O nedenle Prof. Özbudun’un Neşe Düzel’in sorularına verdiği cevaplara kulak kabarttım. Neşe soruyor: “AK Parti, karşısında ilerici bir muhalefet olmadığından ötürü mü, yoksa kendi ‘milliyetçi’ oy hesapları yüzünden mi demokratikleşmede frene basıyor ve sivil anayasayı konuşmuyor?”
Prof. Özbudun’un cevabı: “Eğer CHP, Kürt sorunun-da veya AB konusunda Türkiye’nin önünü açacak önerilerde bulunsaydı, AK Parti daha rahatlıkla hareket edebilirdi. Ama bugün yaşanan, tabii ki iki taraflı bir oyun. Milliyetçi oylara fazla talip olursanız, belki kısa vadeli politikanız açısından bunun bir getirisi olabilir ama öte yandan böyle bir politikayla kaybedeceğiniz şeyler de var.”
Ne kaybeder? Cevap: Çok şey kaybeder. Libe-ral aydınların AK Parti’yi desteklemelerinin sebebi, bu partiyi değişimin, demokratikleşmenin bayraktarı olarak görmelerindendi. Milliyetçi oylara yönelmenin sonucunda eğer bu imaj zarar görürse AK Parti açısından bu, ciddi bir kayıptır.
Neşe Düzel, çok kişinin aklına takılan doğal soruyu da doğal olarak soruyor: “Peki, AKP’nin seçimlerden sonra milliyetçi söylemden vazgeçip, değişimci olacağının ve demokratik bir anayasa yapacağının garantisi nedir? Milliyetçi söylemle oylarını arttıran AKP, Meclis’in üçte iki çoğunluğunu elde ettikten sonra milliyetçilikten neden vazgeçsin?”
Prof. Özbudun, birçoklarımızın zihnindeki düşünceyi yansıtmış, dili-mizdeki cevabı vermiş:
“Bunun garantisi yok tabii. Siyasette hiçbir şeyin garantisi olamaz. Milliyetçilik kendisini daha uzun süre devam ettirebilir. Ama biliyorsunuz, siyasi partiler taktik sebeplerle gelip geçici rota ayarlamaları, değişiklikleri de yapabilirler. Seçimlerde güçlü bir çoğunluk elde ettikten sonra daha sivil ve demokratik söylemlere dönmesi de bir ihtimaldir. Dönmemesi de bir ihtimaldir.” 

‘Liberal aydınlar’da belirsizlik
Yakın geleceğe ilişkin bu ‘belirsizlik hali’, kimilerinin ‘liberal aydınlar’ sıfatı verdiği çevrenin AK Parti’ye dönük tavrında da ‘belirsizlik’ yaratıyor.
Gerçi ‘liberal aydınlar’ diye, homojen ve monolitik bir kitle yok ama bu sıfatla genellikle ‘Milli Görüş’ kökeninden gelmeyen, çoğunlukla ‘sol kökenli’ ve demokratikleşme ve sivilleşme konusunda etkili bir kanaat önderliği ortaya koyan unsurlar kastediliyor. Demokratikleşme ve sivilleşme doğrultusundaki her ileri adımında AK Parti’yi, bu unsurların yüreklendirdiği doğru.
Şimdilerde, bu unsurlarla AK Parti arasındaki makasın açıldığı ileri sürülüyor. Söz konusu çevrenin AK Parti’nin ‘milliyetçi sapması’ ve ‘söylemleri’nden memnun olması için hiçbir sebep yok. Ancak AK Parti’nin geçerli bir demokratik alternatifi net biçimde ortaya çıkmadıkça, seçim sonuna ve yeni anayasa girişimlerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği görülünceye dek, bu çevrenin AK Parti’ye kategorik biçimde karşı olacağını beklemek için gerçekçi bir sebep de yok. 

Peki ya CHP’deki ‘yenilenme’?
CHP, ‘Silivri avukatlığı’ndan soyunmadıkça, Balyoz vs gibi darbe girişimi soruşturmalarına ilişkin net bir tavır takınmadıkça, ‘liberal aydınlar’ denilen kesimin AK Parti’den uzaklaşması garanti altına alınamaz.
Yazıları ve duruşuyla Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisi aleyhinde 50 bin TL’lik tazminat davası açmasına gerekçe sağlayan Ahmet Altan, ibresini CHP’ye mi çevirdi? Hayır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun giderek bir ‘çizgi roman kahramanı’na benzediğini yazarak CHP’yi ti’ye aldı.
Sezgin Tanrıkulu’nun Diyarbakır’da ‘Hakikat Komisyonu’ kurulması öne-risiyle basın toplantısı yaptığı sırada, Süheyl Batum’un Silivri’ye koştuğu bir partide, asgari ciddiyet elbette ki aranır.
Bulunamadığı sürece, AK Parti ile ‘liberal aydınlar’ arasındaki ‘mutsuz ilişki’nin sona ermesi ertelenecektir.