15-16 Haziran Direnişi Türkiye İşçi Sınıfı tarihinin en önemli direnişlerinden birisidir. Hazırlanan yasa değişiklikleri ile işçilerin örgütlenme ve sendika değiştirme özgürlüklerini ellerinden almaya çalışan dönemin Cumhuriyet Halk Parti ve Adalet Partisi, yüzbinlerin sokağa dökülmesi ile geri adım atmak zorunda kalmış, bu direniş yıllar boyunca burjuvazinin korkulu rüyası olarak tarihteki şanlı yerini almıştır. Son yıllarda unutturulmaya çalışılmıştır bu şanlı direniş. Bir iki sol gazete ve sendika dışında neredeyse anılır olmamıştır. İşte bu yazı 15-16 Haziran direnişini örgütleyen İşçi Sınıfına ve bu direnişin unutulmaması için mücadele ederken 17 yaşında hayatını kaybeden Ali Haydar Türkmen’in anısına yazılmıştır.

Toprak Ananın bereketini esirgemediği topraklarda Hava Ana, Gülnaz ve Şekernaz isminde ikiz kız çocuğu dünyaya getirmişti. Ama hasta düşmüştü Hava Ana. Şenkaya ilçesinin Kürkçü köyünden Erzurum’a bir umut deyip yetiştirmeye çalıştılar. Olmadı. Gülnaz ve Şekernaz’ına sarılamadan yolda öldü. Niyazi amca bu kez fakir ve yorgun düşmüştü. Kimsesi de yoktu çocuklarına bakacak. İkizlerini Erzurum’da Çocuk Esirgeme Kurumu’na bırakarak topladı göçünü ve diğer kalan çocuklarını da yanına alarak düştü göç yollarına.

Küçük Ali Haydar henüz 8 yaşındaydı Ankara’ya geldiklerinde. Tuzluçayır Akdere’de, bir gecekonduya yerleşmişlerdi. Akdere, 1980’li yılların “Küçük Moskova’sı” denilen Tuzluçayır semtinin hemen bitişiğinde bir başka semtti. İlk ve ortaokulu Akdere’de okudu Ali Haydar. Kıpır kıpır, yerinde duramayan, içi öğrenme hevesiyle dolu bir öğrenciydi. Çokta çalışkandı.

O yıllarda devrimci ağabey ve ablalar evlerde toplantılar yapıyor, halkı faşizme ve gericiliğe karşı bilinçlendiriyor, okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğretiyor ve en önemlisi de bir takım kitaplar okuyarak onlara “faşizm”, “devlet”, “sosyalizm” gibi kavramlar hakkında ilgiler veriyordu. İşte Politzer’in “Felsefenin Temel İlkeleri” adlı kitabıyla ilk böylesi tanışmıştı Ali Haydar. Ve bu tanışma onun kısa süren ama adını ölümsüzleştiren devrimci mücadele tarihinde önemli bir yer tutacaktı.

Tuzluçayır Lisesinin yaklaşık 1 km uzaklığında bulunan Abidinpaşa Lisesi bulunduğu yer itibarı ile önemli bir yerdeydi. Lisenin Dikimevi tarafına bakan kısmı sağcılardan Tuzluçayır tarafına bakan kısmı solculardan oluşuyordu. Ali Haydar Türkmen 1975 yılında Abidinpaşa Lisesine kayıt yaptırdı. Abidinpaşa Lisesine kayıt yaptıran solcu öğrenciler, okula gidip gelirken Tuzluçayır’dan ya da Akdere’den devrimci ağabeylerinden yardım alarak gidip gelirlerdi. Kaldı ki hemen aşağıda Abidinpaşa Meslek Lisesi ve Başken Lisesi de vardı. Ve o yıllar faşistlerin yükselen devrimci harekete karşı özellikle de okullarda zincirli, taşlı, sopalı, silahlı saldırdığı yıllardı. Böylesi zamanlarda öğrenciler hem okullarını faşistlere karşı savunurlar hem de Abidinpaşa meslek Lisesi ve Başkent Lisesinde ki devrimci arkadaşlarına yardıma giderlerdi.

1976 Mayısında sağcıların Başkent Lisesine saldırdığı haberi üzerine arkadaşları ile bir araya gelen Ali Haydar, sıkılan bir kurşunla sol ayağından yaralanmıştı. Bu onun bir çatışmada aldığı ilk kurşun yarasıydı. Arkadaşları Ali Haydar’ı bir eczaneye götürmüş ve ayağını hafif sıyıran kurşunu orada çıkarmışlardı. Bu ve buna benzer çatışmalar esnasında devrimci ağabeyleri ile tanışma fırsatı bulmuş, zaten var olan mücadele ruhunu gün geçtikçe daha da artmaya başlamıştı.

1976 yılına gelindiğinde çevresi ve akrabalarının da etkisiyle mahalle ve okulunda devrimci mücadelenin bir militanı olarak anılmaya başlamıştı Ali Haydar. Çok istemesine rağmen 1977’nin 1 Mayısına gidememiş ve o gece evde yaşadıklarını arkadaşlarına şöyle anlatmıştı:

— Geceyi 5 metrekarelik odada babam görmeden bir sağa bir sola yürüyerek geçirdim…

1977 Haziran ayı gelmiş 15-16 Haziran Türkiye İşçi sınıfı direnişinin yıl dönümü yaklaşmıştı. Duvarlara 15-16 Haziran ile ilgili yazlar yazılacak, afişler hazırlanacak, bildiriler dağıtılacaktı. O akşam yapılacak afişleme için bütün hazırlıklar önceden hazırlanmıştı. Babasının kendisine izin vermeyeceğini bilen Ali Haydar kardeşlerine “babam sorarsa ben üniversite sınavlarına hazırlık için arkadaşlarla ders çalışacağım. Bu yüzden eve gelmeyeceğimi söyleyin” demişti. Yapılan görev bölümünde Ali Haydar afiş asmayı kabul etmemiş “ben gözcü olmak istiyorum” demişti. Afişlerin ilk asılmaya başladığı saat olan 01.15’de, kurulan hain pusuda sıkılan kurşunlar Ali Haydar Türkmen ağır yaralanmıştı.

Kurşun sağ arka bacak ile bel arasından girmiş iç organları tahrip ettikten sonra ön sol bacağın üstünden çıkmıştı. Ağır yaralı olduğu halde yaklaşık 3 kilometre uzaklıkta bulunan ev sahibine gitmeyi başarmıştı. Ev sahibinden kendisini hastaneye götürmesini istemişti. Hastanede yatış kâğıdını kendi el yazısı ile doldurmuş olmasına rağmen Ali Haydar Türkmen’i vuran kişinin bir emniyet görevlisi ( komiser yardımcısı ) olması ve o dönemde ülkücülere açıktan yardım etmesi sebebi ile hastane polisi “Hastanın şuuru yerinde değildi bu yüzden ifadesini alamadım” diyerek kardeşi Ali Cemal Türkmen’e durumu izah etmişti.

Yoğun bakımda ki doktorlar Ali Haydar Türkmen’in ailesine yardımcı olmuş, kardeşi Bergüzar’a hemşire elbisesi, kardeşi Ali Cemal Türkmen’e de doktor önlüğü giydirmiş ve kısa da olsa konuşmalarını sağlamıştı. Ali Haydar Türkmen yoğun bakımda kardeşlerine “babama vurulduğumu söylemeyin o şimdi üzülür, bana kırmızı et getirinde yiyeyim ki çabuk iyileşeyim, birde içim çok yanıyor bana biraz su verin” demişti.

17 Haziran 1977 gecesi saat 03.00 de mavi gözleri ve gülen yüzü ile hayata gözlerini yumduğunda henüz 17 yaşındaydı Ali Haydar Türkmen. Tuzluçayır büyük bir kalabalıkla uğurladı semtinin ilk devrimci şehidini. 1979 Temmuzunda mahkeme salonlarındaki polis ve hâkim baskılarına dayanamayarak günde 3 paket sigara içmeye başlayan ve 2 kez geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yuman Niyazi Amca, oğlu Ali Haydar Türkmen’in tabutu başında şu konuşmayı yapmıştı:

—Bir Ali Haydar gitti bin Ali Haydarlar geldi. Sizler de benim için birer Ali Haydarsınız.

15-16 Haziran İşçi direnişini selamlıyor Ali Haydar Türkmen’i saygıyla anıyorum.