Şimdi durup dururken “Oldu olacak Şeker Bayramını da Haziran aynın ilk haftasına sabitleyin” desek belirli çevreler ne der acaba. Kurban bayramını Şubat ayına, Ramazan süresini de 25 güne sabitleyin desek ne der belirli çevreler.

Haydi bunu dini günlerle sınırlı tutmayıp o görmezden gelmeye çalıştığınız ve adına ulusal bayram denilen günleri de devreye sokalım. Hem böylece söylenilmek istenilenin sadece din ile ilgili olmadığını da ispatlamış oluruz. Şimdi mesela, durup dururken “Oldu olacak 23 Nisan’ı 23 Mart’a, 19 Mayıs’ı da 19 Ekim’e alın” desek ne dersiniz. Üstelik bununla da yetinmeyip “29 Ekim Cumhuriyet Bayramını 29 Aralık’a, 30 Ağustos Zafer Bayramını da tamamen kaldırın” desek ne dersiniz. Hem Cumhurbaşkanı ve Başbakanı da bu tarihlerde rapor almaktan ya da hastaneye yatmaktan kurtarmış olursunuz.

Hemen söyleyeyim ne denileceğini. Ulusal Bayramlarla ilgili söylenilenlere gülüp geçilir de şeker bayramı ve kutlu doğum haftası ile ilgili söylenilenler yüzünden topa tutuluruz. Ne dinsizliğimiz kalır ne kâfirliğimiz. Hatta belki de “Halkın dini duygularını hafife almaktan” hakkımızda dava bile açılır.

Oysa aynı şeyi bir MHP’li, bir AKP’li dese, ya da dinci geçinip gazetecilik, yazarlık yapan birisi söylese hiçbir şey olmaz. Olmasın da zaten ama önce şu haberi bir okuyalım.

Bu ilginç soru, Diyanet'ten Sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a MHP Adana Milletvekili Ali Halman tarafından sorulmuş. Şöyle diyor Ali Halman:

-Son günlerde dar siyasi çevrelerde Ramazan ayının belli bir takvime bağlanmasını düşündüğünüzü söylüyorlar. Mesela 'Her sene aralık ayında Ramazan olsun' der gibi bir ifade kullanıyorlar. Bu doğru mu?

Kuşkusuz böyle bir şey yok. Daha doğrusu böyle bir şeyin söylentisi bile yok. Zaten Bekir Bozdağ da verdiği cevapta “Böyle bir çalışmadan haberim yok” demeye getiriyor. Lakin çok geçmeden gerçeği MHP Milletvekili Ali Halman kendisi açıklıyor. Halman neden böyle bir soru sorduğunu “Bana sorarsanız Ramazan ayının böyle sabitlenmesi mümkün değil derim. Ama bu siyasi irade, daha önce yapmam dediklerini hep yaptı. Bu memlekette iktidara geldiklerinde söylediklerinin bugün tam tersini söylüyorlar. Şimdi reform diyerek, güncelleme, fıkıh, kelam diyerek, daha önce yapmam dediklerini yapabilirler” diye açıklıyor.

Buraya kadar hiç bir şey yok. Meclis halleri işte. Lakin ortada büyük bir çifte standart var. Üstelik bu çifte standart sadece meclis çatısı altında değil başta medya olmak üzere birçok kurum ve kuruluşta yapılıyor. Düşünün bir Fazıl Say bundan bin yıl önce yaşamış Ömer Hayyam’ın bir şiirini twitter hesabından paylaştığı için hapis cezasına çarptırılabiliyor. Peki sebep ne? Halkın dini değerlerini aşağılamak.

Tamam o halde, bu kafayla gideceksek eğer MHP Milletvekili Ali Halman’ın söylediklerinde de aynı izlenim yok mu? Bana sorarsanız alakası yok ama sizin mantığınızdan yola çıkarsak “Ramazan ayını belli bir takvime sabitleyelim” sözü dini inançlarınızı rencide etmiyor mu? Ben değil CHP Milletvekili İlhan Cihaner soruyor mesela “Cem evi cümbüş evi diyene niye dava açılmadı da Fazıl Say’a açılıyor” diye. Peki Başbakan Erdoğan, Alevilerin inanç özgürlüğü çerçevesinde Cem Evlerine yasal statü verilmesi talebine “Bir tek ibadet yeri vardır o da camilerdir” derken halkın belirli bir kesiminin dini değerlerini aşağılamış olmuyor mu?

Unutmadan söyleyelim “Onlara da tepki gösterin, onları da yargılayın” demiyoruz çifte standart uygulamayın diyoruz. Bu ülkede yıllarca Alevilerin dini inançlarını özgürce yaşayabilme istekleri istismar edildi. Talepleri istekleri görmezden gelindi. Bu ülkede 1 Mayıs İşçi bayramını emekçilerin kutlaması yasaklandı. 1 Mayıs İşçi bayramı için “Bahar Bayramı” denildi. Halkın dinsel ve siyasal değerleri yok sayıldı, hor görüldü. Oysa her fırsatta suçladığınız, eleştiri ve görüşlerine tahammül edemediğiniz insanlar yıllar öncesinden şimdi müze olan Ankara Ulucanlar Cezaevinin 4. Koğuşunun duvarlarına “1 Mayıs Bahar Bayramıysa Kurban Bayramı da Kasapların Olsun” diye yazarak bu gün yazılıp çizilen ironik tartışmalara ta o günlerde atıfta bulunmuşlardı.