Türkiye'nin en çetrefilli gündem maddelerinden birini oluşturan azınlık grupların başında şüphesiz Ermeniler geliyor.

Ancak 1915 olaylarının soykırım olarak tanınması tartışmaları, Hrant Dink cinayeti gibi konular gündeme gelirken; Ermeniler, Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde sessiz ve mütevazı bir şekilde hayatlarını idame ettiriyorlar.

Sayıları net değil. Türk kaynakları, Türkiye'de bulunan Ermenistanlı Ermenilerinin sayısını 100 binle ifade ederken; Ermenistan Diaspora Bakanlığı'nın rakamlarına göre bu sayı 20 bin civarında. Ayrıca, onları ‘göçmen' diye sınıflandırmak bile zor.

Zira Türkiye'de yaşayan Ermenilerin bir kısmı kaçak, bir kısmı ise Nor Zartonk Derneği Temsilcisi ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) MYK Üyesi Murad Mıhçı'nın dediği gibi kökenleri itibarıyla zaten bu topraklara ait.

Elif Sudagezer, Türkiye'de yaşan Ermenilerle konuştu. Sputnik'te yer alan söyleşinin bir bölümü şöyle:

"Ermeni göçmen olarak bahsettiğimiz kişilerin birçoğu aslında normal olarak göçmen olmaması gereken kişiler” diyen HDP) MYK Üyesi Murad Mıhçı, Zamanında tehcire uğramış şahıslar ve belki de ataları bu topraklarda kayıtları olan kişilerdir bunlar… Vatandaşlık hakkı gasbedilmiş bu insanların 'göçmen' sayılması büyük bir eksikliktir" ifadesini kullandı.

Ermenistanlı göçmenlerin Türkiye'den gönderilme tehdidi ve zor şartlar altında yaşadıklarına işaret eden Mıhçı "Bu insanlar güvencesiz koşullarda çalışarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Göçmenlerin ağırlıklı olarak kadın olması ve genellikle ev içlerinde istihdam ediliyor olması; çok sayıda Ermeni'nin tacize maruz kalmalarına sebebiyet veriyor. Eğitim konusu ise çocuklar için büyük bir problem" dedi.

‘NEFRETİN HEDEFİ VE SİYASİ MALZEME OLUYORLAR'

Türkiye'deki Ermenilerin zaman zaman ‘siyasi malzeme' olarak kullanıldığına işaret eden Murad Mıhçı "Türkiye'de Ermeniler özellikle 24 Nisan geldiğinde dış politika aracı olarak kullanılıyor. Bu, Türkiye lobisinin kendini güçlendirmek amaçlı yaptığı bir şey. Türkiye, ülkedeki Ermeni göçmen sayısını abartıyor. Amaç ise 'Biz 100 bin tane Ermeni'ye bakıyoruz, bu insanları gönderme hakkımız saklı' mesajı vermek. Bu da gayet etik olmayan siyasi bir duruşun ürünü" diye konuştu.

Hrant Dink Vakfı'nın yaptığı araştırmaya göre ‘Ermeni' kelimesi nefret suçları sırasında ikinci sırada geldiğini hatırlatan Mıhçı "Bu ülkede Hristiyan olmak, Ermeni olmak, Musevi olmak — hele ki en başta Ermeni olmak- bir küfür anlamına geliyor. Bunu Diyarbakır Sur'da yaşanan olaylarda duvarlara yazılan yazılardan başlayarak Ermeni mahallelerinde Ermeni okullarının duvarlarına yazılan yazılardan da görüyoruz" dedi.

Ancak bahsedilen bütün bu zorluklara rağmen, çok sayıda Ermeni için Türkiye, geçici veya kalıcı, bir sığınak. Zira, ülkelerindeki ekonomik şartların ve Avrupa ülkelerine vize almanın zorluğu çok sayıda Ermenistan göçmenini Türkiye'de hayat kurmaya itiyor. Ayrıca Mıhçı'nın da belirttiği gibi, Türkiye'ye gelen Ermenistan vatandaşlarının bir bölümü, 3-4 göbek önce Türkiye'den göç etmiş sülalelerden geliyor.

‘BİR KÖŞEM OLSUN, BAŞKA BİR ŞEY İSTEMEM'

85 yaşındaki Aline, İstanbul'un Ermeni sakinlerinden biri. Kumkapı Gedikli Yokuşu'nda tek göz bir odada yaşıyor. 1995 yılında kendisine, bakımını üstlenmesi karşılığında evlilik teklif eden kendisinden yaşça büyük bir Türk vatandaşıyla evlenmiş. Aline, evlendikten kısa bir süre sonra hayatını kaybeden eşinden kendisine emekli maaşı kaldığını ve o parayla geçindiğini söylüyor.

İstanbul'dan önce uzun yıllar Malatya'da yaşadığı için semtte ‘Malatyalı' diye tanınan Aline "Bir köşem olsun, oturayım. Beni geçindirecek param olsun, yaşayayım. Bu iki şeyi isterdim: ikisi de var. Ama parayı sevmiyorum. Para bana yetsin, yeter" dedi.

İstanbul'da yalnız olmasına rağmen şehirden ayrılmak istemediğini söyleyen Aline "Bir oğlum var, Sibirya'da şoförlük yapıyor. Orada eşi ve çocuklarıyla yaşıyor. Bana da yanlarına yerleşmemi söylüyor. Ama ben gidemem. Çok soğuk orası, dayanamam. İstanbul'da tek olsam da bu şehre alıştım. Burada kötü olan, komşuluk olmaması. Arada bir ziyarete gelen olunca iyi oluyor" diye anlattı.

‘HİÇBİR ZAMAN EMEKLİ OLAMAYACAĞIZ'

Aline'nin evinin bulunduğu Gedikli Yokuşu'nda Mehmet Bey'in bakkalına giriyoruz. İki çay söyleyip sohbet ederken içeri Kumkapı'nın bir başka sakini ise Anna giriyor. Kocası kalp krizi geçirdiği için artık çalışamıyor. İki çocuğu ve eşine, çalıştığı ayakkabı atölyesinden kazandığı parayla bakıyor. 50 yaşındaki Anna yorgunluğuna rağmen olduğundan daha genç gösteriyor. Daha kaç yıl çalışacağını sorduğumuzdaysa şöyle cevap veriyor:

"Bize emeklilik yok. Vatandaş değiliz, çalışabildiğimiz kadar çalışacağız. Hep çalışacağız. Kim ülkesine dönmek, orada yaşamak istemez! Ama hep çalışmak zorundayız. İstanbul'un güzel yanı, çalışabilecek işimiz olması. Başka şansı olmayanlar içinse, bundan önemlisi yok."

'TÜRKİYE'DE ROBOT GİBİ YAŞIYORUZ'

Türkiye'de para kazanmak için sürekli ve çok yoğun bir şekilde çalışmak zorunda olduğunu söyleyen Nayiri "Türkiye'de insan robot gibi yaşıyor. Evden işe, işten eve. Türkiye'de sadece hayatta kalabilecek kadar kazanabiliyoruz, fazlasını değil. Ama kendi ülkemiz 1-2 milyon nüfuslu bir ülke. Halbuki İstanbul başlı başına neredeyse 20 milyonluk nüfusa sahip. Hiç iş bulamasan, bir eve temizliğe gidersin, 100 lira kazanırsın. Ermenistan'da bu bile neredeyse imkansız" dedi.

Yıllardır yaşadıkları İstanbul'da herhangi bir ayrımcılıkla karşılaşmadıklarına işaret eden Nayiri "Politika devletlere yarar, insanlara değil. Seni düşman olarak gören bir ülkede para kazanabiliyorsan, bu önemli bir şey ve burada insanlar sana iyi davranıyorsa, ayrımcılık yapmıyorsa demek ki bu insanlar iyi" dedi.

Türkiye'de yaşadıkları en büyük zorluğun kadınların kıyafetlerine dikkat etme gereği olduğuna vurgu yapan Nayiri "Ermenistan'da kadınlar çok daha rahat. Gecenin bir yarısı bile tek başına yolda yürüyebiliyor, eğlenmeye gidebiliyorlar. Çünkü biz eğlenmeyi seven insanlarız" dedi.