Mehmet Lütfü Özdemir

Kabil neyi temsil ediyor? Sorusuna günümüzden cevap aramaya çalışalım.. Kabil, ekonomi, siyaset ve din yönlerini temsil eder. Kur’an’ı Kerim Kabil’i ve Kabil tipolojisini üç yönü ile sembolleştirmiştir: siyasal gücün sembolü Firavun, ekonomik sermayenin ve servetin sembolü Karun, dinin sembolü Bel’am.

Kabil’in anlayışı, davranışı, tipolojisi, ahlaki değerleri, psikolojisi, dünya görüşü özetle tüm yaşamı kötülük üzerinedir. Kabil, Tanrı'nın seçilmiş ırkı veya oğlu olduğunu iddia eden krallar, toplumlar, imparatorlar, sultanlar, diktatörler yani Firavunlardır.. Kabil, Allah'ın mülkü üzerinden çit çeviren “bu bana bendeki bir bilgi sayesinde verildi” diyen Karunlardır.. Kabil, “Allah'a ulaşmak için bana gelin” diyen Ruhban sınıfı, imam, hacı, hoca, mela, papaz, Hamanlar ve Bel'amlardır..

Firavun, Karun ve Belam, Kabilci anlayışın üç yüzüdür ve ele ele çalışmaktadır. Tarihte egemen olan sınıfın üç yönü vardır ve bu üç yön birlikte çalışarak mücadelelerini sürdürürler. Nitekim bu üçlü birlikte İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve Muhammed’e karşı mücadele ediyorlardı.

Kabilci sınıfın üç yönü tarihin bütün zamanlarında olduğu gibi bugünde işbirliği içinde hareket etmektedir. Çünkü hiçbiri tek başına yeterli değildir. Egemen güç; siyasal güç ya da iktidar, ekonomik güç ya da sermaye, dini anlayış ya da ideoloji ile birlikte hayatiyetini ve sömürüsünü sürdürmektedir.

* * *

Mülkiyet leştir!

Habil’in kıssasında geçen karga nedir biliyor musun? İnsanların özel mülkiyet ilişkisine kendilerini kaptırması, hırs ve açgözlülük ile birbirlerini boğması demektir.

Habil katledildikten hemen sonra bir karga gelir, karga yeri deşmektedir, Kabil kargaya bakar: “Yazıklar olsun, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömemedim, diye vicdan azabı çekti…” yani vicdan azabı çekip mülkiyetten el etek çekmesi, özel mülkiyetten ve sahip olmak duygusundan uzaklaşması ve mülkiyet leşini gömmesi istenir.. Fakat Kabil kısa süren vicdan azabından sonra uygarlık tarihini yani insanın trajedisini başlatır..

Vicdan kapitalizmi yapan Ali Koç, Bill Gates, Warren Buffett vb. günümüz müşrikleri, ekonomik eşitsizliğin yarattığı sorunların farkında olarak, ‘eşitsizlik var’ naraları atıyorlar! Elbette bu naraları ezilenlerin vicdanından yankılanan çığlıkları ve isyanları bastırmak için atıyorlar. Açıklamalarıyla dürüst olduklarına bir an için inanmak bile şirktir! Çünkü dürüst değiller. Ezilenlerin ayaklanmasından ve yoksullardan gasp ettiklerinin tekrar asıl sahibine yani ezilenlere dönmesinden korkuyorlar! Korktukları için sesleri daha yüksek çıkıyor! Eşitsizlik var ve böyle gitmemeli, diyerek timsah gözyaşları döküyorlar. Tıpkı Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdükten hemen sonra vicdan yapıp timsah gözyaşları dökmesine benzemektedir bu naraları. Tabi naraları belgesel, film, stk, dernek, siyasi oluşumlar, cemaatler, tarikatlar vb. yollarla karşımıza çıkıyor.

Günümüzde yeryüzünün zenginlikten şımarmış ileri gelenleri Kabil tipolojisini bizlere çok iyi özetlemektedir. İşte bizi katleden sistemin iç yüzü: Nefsini kendisine ilah edinenlerin el ele vererek yeryüzünde fesat çıkarmalarıdır. Yeryüzünde sağa sola saldırarak fesat çıkaranların vay haline. Hem kâfirlik eden hem de Allah’ın yolundan yani eşitlikten, özgürlükten, sevgiden ve merhametten alıkoyanların, fesat çıkarıp durmalarına karşılık biz de Habil ruhuyla yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğiz.

* * *

İnsanlar ile eşitlenmeyi ret edenleri, hırsızları, Allah’ın nimetlerini sadece kendine ait kılanları, yeryüzünü cehenneme çevirenleri, zenginlikten şımarmış ileri gelenleri, kısacası Müşrikleri tanıyalım..

Mekke'nin müşrikleri: Velid bin Muğire, Umeyye bin Halef, Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ebu Leheb, Utbe bin Rabia, Ebu Amr es-Sakafi vb.

Türkiye'nin müşrikleri: Koç ailesi (6 milyar dolar üzeri), Sabancı ailesi (6 milyar dolar üzeri), Şahenk ailesi (5-6 milyar dolar), Ülker ailesi (5-6 milyar dolar), Doğan ailesi (4-5 milyar dolar), Tara ailesi (4-5 milyar dolar), Eczacıbaşı ailesi (3-4 milyar dolar), Yazıcı ailesi (3-4 milyar dolar), Dinçkök ailesi (3-4 milyar dolar)

Yeryüzünün müşrikleri: Warren Buffett (Yatırımcı/62 milyar dolar), Carlos Slim Helu (Telekom/ 60 milyar dolar), Bill Gates (Microsoft/58 milyar dolar), Lakshmi Mittal (Çelik/ 45 milyar dolar), Ingvar Kamprad (Ikea/31 milyar dolar), KP Singh (Gayrimenkul/ 30 milyar dolar), Oleg Deripaska (Aluminyum/28 milyar dolar)

* * *

Özel mülkiyetle birlikte bu yeni insanın yabancı olduğu toplumsal hayat tarzında, kartallar ve akbabalar daha zayıf kuşların kanatlarını kırdılar, onları çevrelerinden uzaklaştırdılar.. Zayıf olana yaşama hakkı dahi tanımadılar, yani bırak insanı hayvanın, tabiatın canına okudular!! Habilci toplum sistemi çöllerde olsun, ırmak boylarında, okyanus kıyılarında birlik ve uyum içinde huzurla dolaşan bir göçmen kuşlar sürüsü gibiydi.. Ama şimdi bu Kabilci tipoloji, özel mülkiyet denen leşin çevresine üşüşen akbabalar misali, tekelci bir tutkuyla ve lanet bir hırsla birbirlerinin gözünü oymaya başladılar ve birbirlerinin mezarını kazmaya, fırıldak çevirmeye devam ediyorlar..

Tüm bunlara bakarak insanlığın bittiğini mi söyleyeceğiz? Bunca kötülüğe bunca acıya rağmen Habil yaşamıyor mu içimizde? Daha önce özgürlük, barış, sessizlik, sezgi, aşk, hürmet, cömertlik, sevgi, merhamet ve canlılıkla dolup taşan insanlık ailesini yeniden diriltemez miyiz?

"İnsanlık bir zamanlar tek bir topluluktu. Sonra Allah, doğru yolda olanları müjdelemek, yoldan çıkanları da uyarmak üzre peygamberler gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hüküm versin diye o peygamberlerle beraber adaletin yolunu gösteren kitaplar gönderdi. Ancak kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenlere, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde adaletin yolunu gösterdi. Allah, yürümek isteyeni doğru yolda yürütür." (Kur'an'ı Kerim: Bakara Suresi 213. ayet)

Allah doğru yolda olanı daha doğru bir yol bilinci ile desteklemez mi?

Allah yürümek isteyeni doğru yolda yürütmez mi?

Şimdi birbirleriyle savaşan, birbirine düşman ve kamplara ayrılmış kötü insanı nasıl yeneceğiz?

İsa yoldaş der ki: “insan iyi ile tanışmadığı için kötüdür” Bizler iyiliğin, sevginin ve merhametin yani doğru yolda olmanın derdi ile dertlenmeliyiz ki dünya da savaşlar, açlık ve düşmanlık bitsin! İsa haklı! İyiliği seçmek bir bilinç işidir. İyi olan insandır! İyiliğe ulaşanlar bilinçli insanlardır. İnsan iyi olmayı bilinçli olarak tercih eder..

Bir tarafta ihtiyacından ve işleyebileceğinden çok daha fazla toprağa, sermayeye sahip olan bir azınlık var ve ellerindekini bölüşmeye razı olmuyorlar, ellerindeki malların fabrikaların işletmek için başkalarının işgücüne ihtiyaç duyuyorlar, öte tarafta ise emek verdiği halde aç kalan çoğunluk var!

Bu mudur dünya? Bu halin bu Kabilci anlayışın devam etmesi mi gerekiyor? Bu düzeni yıkmak için ne zaman el birlik olacağız? Kimi insanların yani o azınlığın zenginlik zannettiği şeyin aslında kendilerini de yok ettiğini görmüyor musunuz? Neden sizde zengin olma hayalleri kuruyorsunuz? Sahip olmak yerine olmak haline geçsek bu dünya daha yaşanılır bir yer olmayacak mı? Hem insan için hem hayvan için hem doğa için yaşanacak bir cennet olmayacak mı? Bu dünyada sadece insan mı yaşıyor?

Bu toplumsal düzenin akıbeti ortadadır: Kölelik! Kölenin ne suyu, ne şerefi, ne toprağı, ne ahlakı, ne vakarı, ne değeri, ne düşüncesi, ne sanatı, ne irfanı, ne hakkı, ne gerçeği, ne ruhu, ne de anlamı yok o azınlığın, o zenginlikten şımaranların gözünde!

İhtiyaç duyduğumuz ne varsa, aklınıza ne geliyorsa başkalarının elinde! Bir sınıf, sadece maddi değil, maddi olmayan üretim kaynaklarını üzerinde de tekel kuran bu sınıf, eğitim, kültür, edebiyat, bilim ve sanatla uğraşma fırsatını ve imkânını, el emeği harcamadan, çile çekmeden kendisinde bulunduran bu sınıf, bu azgın bu barbar bu vampir sürüsü sınıf yok olmayacak mı?

Bir zamanlar eşitçe yaşadığımız toplumda aynı ruhu, aynı duyguyu, aynı şerefi paylaşmıyor muyduk? Bu insanlar ne zaman kötü oldular? İnsan doğuştan kötü değildir ki? Bir zamanlar meyve toplamak için aynı ormana gidiyorduk. Doğal zenginlikler tıpkı birlikte soluduğumuz hava gibi, hepimizin ortak malı değil miydi? Birbirimizle eşit ve kardeş değil miydik? Hani hepimiz topraktan gelmiştik, hani hepimiz Âdem ve Havva’nın çocuklarıydık! Şimdi ise aramıza giren bu mülkiyet denen leş kargası yüzünden birbirimize düşman kesildik! Kardeşliğin yerini düşmanlığa, akrabalık bağlarımız yerini kölelik zincirlerine, eşitlik yerini eşitsizliğe bıraktı.. Ne acı! Ne trajik bir dünya!