Diyarbakır Barosu’nun ev sahipliğinde, Büyükşehir Belediyesi’nin de katkılarıyla Gomidas Enstütüsü Direktörü ve Mavi Kitap’ın editörü tarihçi yazar Ara Sarafian, “Tehcirin Yıldönümünde Diyarbakır Ermenileri” adıyla katliamının 98’inci yıldönümünde bir konferans verdi. Sarafian ve konferans katılımcıları daha sonra 635 Diyarbakırlı Ermeni’nin keleklere (ırmaklarda işleyen, şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan bir çeşit sal) bindirildiği Dicle Nehri’ne çiçek bırakarak yaşamını yitirenleri andı.

“ERMENİ HALKINA NE OLDU?”

Baro Başkanı Av. Tahir Elçi, yaptığı sunuş konuşmasında 24 Nisan’ın Ermeni halkının çok acı bir günü olduğunu belirterek, “Kürt toplumu olarak kardeş Ermeni halkının bu büyük acısını paylaşıyoruz” diyerek Diyarbakır’da bunu bugün andıklarını söyledi. Milattan Önce 5’inci yüzyıldan beri yaşayan ve kendine ait alfabesi bulunan dünyadaki en eski ve zengin bir dil, kültür ve medeniyete sahip Ermeni halkına ne oldu diye soran Elçi, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Geçtiğimiz yüzyılın başında, iki milyon civarında nüfusuyla Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan, Diyarbakır şehir merkezinde nüfusun üçte birini oluşturan, bizim gibi bu coğrafyanın, bu toprakların sahibi olan bu halka ne ollu ve bu halk şimdi nerede? Bu kadim halk şimdiki kuşaklar için neredeyse ‘Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar buralarda Ermeni denilen bir halk varmış’ biçiminde adeta sadece bir efsane gibi anılmaktadır. Ermeni halkıyla ilgili büyüklerimizden duyduğumuz birkaç söz bile bu halka neler yapıldığını yeterince dile getirmektedir. ‘Fermana Fıla ra bubu’, ‘Fıle hemu kırkırın’ sözleri aslında Ermeni Jenosidi ile ilgili tarihi ve hukuksal bir tartışmaya gerek bırakmayacak açıklıkta Ermeni halkının nasıl bir uygulamaya maruz kaldığını çok açık bir şekilde ifade etmektedir.”

“BİR MİLYON İNSANI ÖLDÜREN YARGILANMIYOR”

Ermeni halkının resmi ve sistemli bir politika uyarınca etnik bir temizliğe, diğer bir anlatımla soykırıma uğradığını ifade eden Elçi, BM Soykırım Sucunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme’sinde jenosit tanımını yapan Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin’in “Ben soykırım suçunu Ermeni halkına yapılanlardan esinlenerek düşündüm ve kaleme aldım. Zira bir insanı öldüren cinayetten yargılanıyor ama, bir milyon insanı öldüren yargılanmıyor” sözünü hatırlattı.

Tehcir Kanunu olarak bilinen ve asıl adı “Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun”un 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edildiğini ve 1 Haziran 1915’te dönemin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’de yayınlanarak yürürlüğe girdiğini anlatan Baro Başkanı Tahir Elçi, şöyle devam etti:

“İttihat ve Terraki Partisi ‘Tehcir Kanunu’ adı altında, görünürde yasal bir altyapı da oluşturmuş, askeri birlikler ve istihbarat örgütü Teşkilatı Mahsusa aracılığıyla bir milyonu aşkın sivil insanı Suriye sınırına, Der’a Zor Çölü’ne doğru tehcire, ölüm yolculuğuna çıkarmıştır.

Teşkilatı Mahsusa bir plan dahilinde önce bu halkın aydınlarını, din adamlarını, eşraf ve kanaat önderlerini tutuklamış, çoğunu işkence uygulamalarından geçirerek katletmiş, ardından katliamı uygulamaya başlamıştır. 24 Nisan 1915’te Ermeni toplumunun önde gelenleri tutuklanarak Anadolu’ya sürülmüş, aralarında milletvekilleri, tanınmış yazar ve şairler, sanatçılar, din adamları ve işadamları da bulunanların çoğu sürgünde ya ölmüş veya öldürülmüştür. İşte Ermeni toplumu bütün dünyada bu günü Soykırım Günü olarak kabul etmektedir.”

“HEPİMİZİN ERMENİLERE YAPILAN UTANÇ VERİCİ BİR HİKAYESİ VARDIR”

İstanbul’da yapılanların bir benzerinin de Diyarbakır Valisi olan Dr. Reşit’in Diyarbakırlı Ermenilere uyguladığını anlatan Elçi, yapılan bu zulme, resmi politika ve uygulamalara başta Kürt aşiret ağalarının bir kesiminin de ortak olduğunu bildirdi. Elçi, “Hepimizin okuduğumuz veya büyüklerimizden duyduğumuz Ermenilere yapılan utanç verici bir hikayesi vardır. Geçmişle yüzleşmede ‘Ermeni hakikatinin’ çok kilit bir mesele olduğunu düşünüyorum. Bu hakikatin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmasına herkesin katkı sunması gerekiyor” dedi. Elçi konuşmasına “Ermeni halkının acısını paylaşıyor, soykırım suçunu lanetliyor, hakikat ile yüzleşildiği ve adaletin gerçekleştiği bir dünya diliyorum” sözleriyle konuşmasını bitirdi.

“SOYKIRIMIN AMACI İSLAMLAŞTIRMA VE TÜRKLEŞTİRME”

Daha sonra sunumunu yapan merkezi Londra’da bulunan Gomidas Enstitüsü Direktörü tarihçi yazar Ara Sarafian Diyarbakır Ermeniler hakkında tarihi bilgi ve belgeleri paylaştı.

Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan en büyük topluluklardan birini oluşturduğunu 1914’te nüfuslarının 2 milyon civarında olduğunu belirten Sarafian, aynı dili konuşan, kendi toplumsal kurumları, okulları, kiliseleri ve basını bulunduğunu söyledi. Çoğunluğu Kürtlerin oluşturduğu Diyarbekir vilayetinde 80 bin civarında Ermeni yaşadığını belirten Sarafian, burada ayrıca önemli Süryani ve Keldani nüfusu bulunduğunu söyledi. Ermenilerin ticarette, el sanatlarında ve imalatta başarılı kişiler olduğunu ifade eden Sarafian, 1915’te, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan hemen bütün Ermeni toplumlarının imhasının hedeflendiğini söyledi. “Soykırımın ideolojik amacı İmparatorluğun İslamlaştırılması ve Türkleştirilmesiydi” diyen Sarafian, farklı Ermeni yerleşimlerinde yaşayan insanların birbirine benzer şekillerde imha edildiğini, imha sürecinin, özellikle doğu vilayetlerinde çok kanlı olduğunu ve bunlardan birinin de Diyarbekir olduğunu anlattı. Sarafian bu sürecin belli başlı aşamalarını şöyle özetledi:

SÜRECİN AŞAMALARI

“Osmanlı ordusundaki Ermeni askerlerin silahları ellerinden alındı. Bunlardan ‘amele taburları’ oluşturuldu. Kimisi hemen oracıkta katledildi, kimisi de insanlık dışı koşullarda çalışma sonucunda öldü. Ermeniler ‘hain’ olarak damgalandı. Böylece Müslüman komşularının onlara sahip çıkması engellenmiş, ‘tehcir’lerine bir gerekçe bulunmuş oluyordu. Ermeni toplumunun ileri gelenleri tutuklandı ve öldürüldü. Geri kalan Ermeni halk, adına ‘tehcir’ denilen sürgün ve yeniden iskan programına tabi tutuldu. Aslında bu programın amacı, kafilelerin bir kısmını insanlık dışı koşullarda yavaş bir ölüme göndermek, bir kısmını da doğrudan katliamlarla imha etmekti. Kadın ve çocuklar Müslüman aileler içinde asimile oldular.”

Diyarbekir’de Ermeni soykırımının mimarı vali Dr. Mehmet Reşit olduğunu ve İttihat ve Terakki Partisi üyesi olan Reşit’in Mart 1915’te Valiliğe getirildiğini belirten Sarafian, “Yerel işbirlikçileriyle, kendi adamlarının kontrolünde bir milis gücü oluşturdu. Katliamları gerçekleştiren bu gruplara yerel Ermeni halk ‘Kasap Tabuları’ adını vermişti. Katliamlar bunların eliyle yapıldı. En önemli destekçilerinden birisi de Mektupçu Bedreddin Bey’di. Bu kişi daha sonra Mardin Mutasarrıflığına getirildi ve benzer katliamları Mardin’de gerçekleştirdi” diye konuştu.

KATLİAMLAR MAYIS 1915’TE BAŞLADI

Diyarbekir’in Ermeni ileri gelenlerinin birçoğu, din adamları da dahil olmak üzere Nisan 1915’te tutuklandığını anlatan Sarafian, Diyarbekir’deki katliamları şöyle anlattı:

“Katliamlar, Mayıs 1915 sonunda başladı. 635 kişi, Musul’a gönderilecekleri söylenerek Dicle üzerinde keleklere bindirildi. Başlarında muhafızlar vardı. Şefka, bugünkü adıyla Suçeken köyüne geldiklerinde keleklerden indirildiler ve öldürüldüler. Diyarbekirli rahip Mırgırdiç Çilgadyan Diyarbekir zindanında işkenceyle öldürüldü. Geri kalan Ermeni nüfus, çok sayıda Süryani ile birlikte Temmuz 1915’den itibaren kafileler halinde tehcir yollarına çıkarıldı. Bunlardan bir kısmı şehrin dış mahallelerinde, bir kısmı daha sonra, Res-ul-Ayn’da ve Der Zor’da öldürüldü. Ermeni Katolik rahip Andreas Çelebiyan ve Protestanların dini lideri Rahip Hagop iki ayrı kafilede sürgün sırasında öldürüldüler. Şehirde yalnızca 1.200 Ermeni kaldı. Bunların çoğu, yaptıkları işler nedeniyle şehrin ihtiyaç duyduğu zanaatkârlardı. Bazı Ermeniler Müslümanlığı kabul ettikleri için hayatta kaldılar. Bir kısım kadın ve çocuklar da Müslüman aileler tarafından alınarak asimile oldular.”

Ara Sarafian, Ermeni din adamlarının akıbetinin tüm Ermeni halkına ne olduğunu ortaya koyan bir gösterge niteliğinde olduğunu belirterek 1914 Osmanlı nüfus sayımlarında 122 olan Ermeni rahibin 1919’da 115’inin hayatta olmadığı rakamına ulaştıklarını ve Ermeni din adamlarının yüzde 90’ının öldürüldüğünü söyledi. Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın çeşitli bölgelerden nüfus durumunu gösteren rakamsal verilerden bir rapor hazırladığını belirten Sarafian, 1914 yılında resmi Osmanlı nüfus sayımı rakamları İmparatorluk topraklarında 1 milyon 600 bin Ermeni’nin yaşadığını gösteriyordu. Talat Paşa ise kendi raporunda bunlardan 1 milyon 200 bininin 1917 yılına gelindiğinde yok olduğunu açıkça yazıyor. Ayrıca 200 bin Ermeni’nin de tehcir ettirildiğini, yani kendi köy ve kasabalarından farklı yerlerde yaşadıklarını ortaya koyuyor” diye konuştu.

DİYARBAKIR’DAKİ ERMENİLERİN YÜZDE 97’Sİ YOK OLDU

Diyarbekir Vilayetinde, resmi Osmanlı rakamlarına göre 56 bin 166 Ermeni yaşadığını 1917’ye gelindiğinde Vilayet’te hemen hiç Ermeni kalmadığını ancak 1.849 Diyarbekir Ermenisi’nin kayıtlarına başka vilayetlerde rastladıklarını anlatan Sarafian “Bunlardan 796’sı Halep’te, 598’i Suriye’de, 177’si Beyrut’ta ve 144’ü Adana’daydı. Bunlar Talat Paşa’nın kendi rakamları. Buna göre Diyarbekir Vilayeti’nde yaşayan Ermenilerin yüzde 97’si 1917 ortalarına gelindiğinde artık yoktu” şeklinde konuştu.

Sarafian, “Diyarbekir’deki kurbanların tek tek isimlerini bildiklerini belirterek vilayet ve Osmanlı sınırları içindeki soykırımda yaşamını yitirenlerin istatistiki bilgilerini harita üzerinde gösterdi.

Sarafian soykırımın tanınmasının yaraların sarılmasını ve gerçek bir barışmayı mümkün kılabileceğini belirterek bu gibi buluşmaların yapıcı bir diyaloga ve geçmişin yanlışlarından arınma yolunda somut adımlara yol açacağına inandığını söyledi.

Daha sonra konferansı izleyenlerin soru ve katkıları alındı. Pek çok katılımcı anne annelerinin Ermeni olduğunu ve yaşananlara ilişkin duyduklarını aktardı. İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, İHD olarak 24 Nisan’ı soykırım günü olarak gördüklerini belirtirken, Azadi İnisiyatifi’nden Muhammed Akar “Acıyı ortaklaştırarak geleceği kurgulayabiliriz” dedi. BDP Diyarbakır İl Eş Başkanı M. Emin Yılmaz geçmiş yüzyılın halklar adına kayıp ve utanç yüzyılı olduğunu belirterek, düne kadar arka ceplerinde hikayeleri olanların bugün bunu rahat bir şekilde ifade ettiğini söyledi. Yılmaz, toplantıyı halkların ortak geleceğini örmek için bir ön adım olmasını temenni etti.

KELEKLERE BİNDİRİLDİĞİ YERE ÇİÇEK BIRAKILDI

Konferansın ardından Ara Sarafian, Baro Başkanı Tahir Elçi, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ile konferans katılımcısı yazar ve aydınlar On Gözlü Köprü üzerinden Diyarbakırlı Ermenilerin keleklere bindirildiği noktada Dicle Nehri’ne çiçek bıraktı. Burada bir konuşma yapan Ara Sarafian, Dicle nehrinin binlerce yıl Süryanilerden Babillilere, Ermenilerden Kürtlere ve Araplara kadar pek çok uygarlığın gelişimine tanıklık ettiğini belirterek, “Ancak Dicle, insanın insana yaptığı en korkunç katliamların da tanığıdır” dedi. Sarafian şöyle devam etti:

“Bizler burada, bundan 98 yıl önce Dicle kıyısında ve nehrin uzandığı diğer yerlerde bu katliamları hatırlamak için bir araya geldik. Bu, Ermenilere ve Süryanilere yapılan bir soykırımdı. Birkaç yıl içinde binlerce insan katledildi, okulları, kiliseleri kapatıldı ve kolektif varoluşlarına son verildi. Benim atalarım bu kıyımdan kurtulup yurt dışına kaçmayı başardılar.”

Son 10 yıl içinde Diyarbakır’da yerel siyasetçilerin, başta Belediye Başkanı Osman Baydemir olmak üzere, 1915’in mirasını tersine çevirecek bir girişim başlattığını ifade eden Sarafian, “Simgesel bir adım olarak Surp Giragos Kilisesini restore ettiler ve yeniden açtılar, kentte Ermenicenin öğretimini ve kullanımına olanak tanıdılar ve Ermenilerin, Süryanilerin bu toprağın bir parçası olduğu gerçeğini dile getirdiler” dedi.

“BARIŞ YAPICILARI YARADAN’IN MÜBAREK KULLARIDIR”

Bugün Ermeni Soykırımı ve Süryanilerin soykırımı “Seyfo”nun anılmasının barışma sürecinde önemli bir adım olduğunu ifade eden Sarafian, “Gerçek bir sürecin, yani, bir nedamet ilanının ve geçmişteki haksızlıkların telafi edilmesi arzusunun bir parçasıdır. Kurbanların acılarını hafifletmeyi ve yaralarını iyileştirmeyi hedefleyen bir barış ilanıdır. Sevginin ilanıdır ve bu toprakların dünyaya sunabileceği en güzel armağanı temsil eder” diye konuştu.

İncil’den “Barış yapıcıları Yaradan’ın mübarek kullarıdır” alıntısını yapan Sarafian, “Biz diyoruz ki, bu süreç devam etsin, bu toprakların çocukları, Kürtler ve Ermeniler, Türkler ve Süryaniler, Araplar ve Yezidiler, Müslümanlar ve Hristiyanlar korkusuzca, barış ve uyum içinde yaşasın” şeklinde konuştu.

Sarafian öldürülen Diyarbakırlı Ermeni din adamlarına ilişkin bir fotoğrafı da Baydemir’e armağan için getirdiğini söyledi. (Demokrat Haber)